o t u z

444 61 21
                                    

30: "Kaplumbağa" 

Hayatımı bir şekilde düzene koymuştum. Kimden ne tarz bir hamle geleceğini az çok tahmin edebiliyordum. İki kişi hariç: Hanel ve Timuçin.

Hanel ruh hali epeyce dengesiz bir çocuktu. Hayatı uç noktalarda yaşıyordu. Üzülüyorsa da seviniyorsa da duygularını doruklarda yaşıyordu. Timuçin'se dengesizin önde gideniydi ve hareketlerinin tutarlı tek bir yanı yoktu. Canı ne isterse onu yapıyordu işte.

İçinde bulunduğum durumun özeti de buydu. Timuçin'in keyfi ve kahyasına uymak. Kolumdan yakalayıp yangın merdivenlerine kadar sürüklemişti. Ne kadar debelensem de kolumu bırakmamıştı. Parmaklarını kolumdan çektiğinde öfkeyle yüzüne baktım. "Kabadayılık da yeni sıfatın mı? İnsan gibi konuşalım desen geleceğim zaten!" 

Duvara yaslandı ve kollarını birbirine geçirdi. "Bu oyundan çok sıkıldım," Tavırları o kadar ukalaydı ki boğazını sıkmak istiyordum. İçimdeki potansiyel katili ortaya çıkarmamı sağlıyordu. "Artık kim olduğunu söyle." 

Kahkaha atmaya başladım. "Paşa buyurdu," dedim gülücüklerimin ardından. "Emriniz olur, paşam." 

Ayağını duvardan çekti ve yaklaştı. "Hanımefendi zatihalinizi iyi gördüm. Rica edeceğim S Hanımın kimliğini öğrenmeme yardımcı olur musunuz?" Timuçin'in son İstanbul Beyefendisi gibi konuşması far görmüş tavşan gibi olmamı sağladı. Timuçin'den rol icabı bile olsa bu şekilde konuşmasını beklemiyordum. 

"Timuçin," dedim şaşkınlıkla. "Son İstanbul Beyefendisi modundan çıkma bence." 

Gülümsedi. "Ne o? Hoşuna mı gitti?" 

"Nikâhıma alacağım öyle hoşuma gitti." dediğimde Timuçin tek kaşını havaya astı ve ciddiymişim gibi gözlerini belerte belerte yüzüme baktı. 

"Alo," dedim parmaklarımı Timuçin'in yüzüne doğru sallarken. "Şaka yaptım." 

"He," dedi Timuçin. "Neyse S kim?" 

"Tamam," dedim kafamı sallarken. "Anlatacağım. Sen de kurtul ben de kurtulayım."

"Ciddi misin?" diye sorduğunda kafamı salladım. 

"Oturalım da anlatayım," deyip merdivenleri gösterdim ve merdivene oturdum. Timuçin de saniyelik bir hızla yanıma oturduğunda konuşmaya başladım. "Çok küçükken tanıştık biz S'yle. Herkesten sakladığım en iyi arkadaşımdı. Kimseyle paylaşmak istemiyordum... O yüzden kimseye söz etmezdim. Sonra bir gün hasta oldu. O kadar korktum ki herkese haber verdim. Haliyle herkesi tanıştırmış oldum küçük arkadaşımla. S'yi görsen o kadar sevimli bulursun ki! S'yi ceketin cebine alıp özledikçe bakasın gelir." 

Timuçin'in yüzüne baktım. Bakışlarındaki odaklanmayı görmezden gelmek imkânsızdı. Öyle dikkatli dinliyordu ki anlattıklarımdaki tutarsızlığın bile farkında değildi. "Ee," dedi sesi titrerken. "Devam etsene." 

"Çocukluğum S'ye hayran olmakla geçti. Kendi evini sırtında taşıyordu. Evinden çıktığında çok fazla uzaklaşamazdı," Kafamı eğmiyor, bakışlarımı Timuçin'den kaçırmıyordum. Timuçin ciddiyetle sözlerimi devam ettirmemi bekliyordu. Ayağa kalktım. "Türü yüz elli yıl kadar yaşarken benim küçüğüm 10 yıl yaşadı." 

Koşmadan hemen önce Timuçin'in yüzüne baktım. Eline geçersem gerçekten beni öldürecekti. "Kaplumbağamı sadece sana anlattım, sır olarak sakla." dedikten sonra koridor da hızlıca koşmaya başladım. Yanaklarım gülmekten kasılmıştı. 

Aptal Timuçin ona kendimi deşifre edeceğimi düşünmüştü.

Sınıfa girip çantamın içerisinden Hanel'e mesaj atmak için telefonumu çıkardım. Hanel benden önce davranmıştı. 

ÇAKIL TAŞI (TEXTİNG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin