(Ürkek kedi gibi...)

18.7K 772 52
                                    

                                                                              

      10 HAZİRAN SAAT 13:00 TEPE NAUTİLUS KADIKÖY KİTAP FUARINDA BULUŞUYORUZ. 


                                                                                      On yedi...


Dört ay sonra

Şehirden uzaklaşalı on beş dakika olmuştu. Etraf doğaya teslim olmuş Dora hem araba kullanıyor, hem okula benzer bir yapı görmek için etrafa bakıyordu. Yüksek tepeye tırmandıkça küçük kasaba yollarında gibi hissetmeye başladı. Şaşkınlığı tırmanma bitip yokuş aşağı inmeye başladıklarında tavan yapmıştı. Kapısı olmayan yol bitiminde kocaman devasa tahtadan bir levhayla John Hopkins okul arazisine hoşgeldiniz yazıyordu.

"Yok artık! Ne yani okulun bir ormanı mı var?" dedi Dora şaşkınlıkla.

"Evet" dedi Suren sırıtarak. İlerledikçe asfalt yol ağaçların dallarıyla kaplandı. Neredeyse gökyüzü görünmüyordu. Yol öyle bir manzaraya sahipti ki yeşilin hâkimiyeti insanın içini huzurla dolduruyordu. Orman arazisi son bulmaya başladığında küçük tepenin üzerinde asırlar öncesinden kaldığı belli olan büyük bir şato göründü.

Dora şaşkınlıkla "Daha neler! Şaka yapıyor olmalısın" diye verdiği tepkiye Suren gülüyordu çünkü o da ilk böyle tepki vermişti. Devasa ağaçların yanında küçük birer kibrit çöpü gibi kalan şatonun kuleleri grinin her tonunu barındırıyordu. Etrafındaki irili ufaklı modernize olmuş yapıların okula ait olduğu bariz belliydi.

"Harika bir yer" dedi Dora. "Bu bakış açısına göre değişir. Any ilk gün nasıl ağlamıştı onu görmeliydin kedi yavrusu gibi yanımdan hiç ayrılmadı."

Dora "Ama şimdi koşarak gidiyor" dedi ve okul hakkında yorumlarını başka bir boyuta taşıdı. "Karşımıza X Men'deki Profesör Charles çıkarsa hiç şaşırmam" dediğinde Suren okul müdürü Jacop'ı düşündü. Alakası bile yoktu çünkü filmdeki profesör kel ve tekerlekli sandalyedeydi. Jacop ise gümüşi renkte at kuyruğu yaptığı gür saçları vardı. Ayrıca yürüyebiliyordu.

Dora okulun yan tarafında çitlerle çevrilmiş alandaki at sürüsünü göstererek "Ben at binme dersinin midillilerle yapıldığını sanıyordum" demekten kendini alamadı. Suren onun söylediklerine artık gülmüyor kahkaha atıyordu.

Şatonun girişindeki demir kapının önünde bir güvenlik kulübesi vardı. Onları kulübeden çıkan iki güvenlik görevlisi karşıladı.

Bir güvenlik görevlisi "Bayan Cora hoşgeldiniz." Derken diğeri otomatik kapıyı açmıştı bile.

Dora artık neye şaşıracağını bilmiyordu "Seni tanıyorlar" dedi ki bu bir soruydu.

"Evet ilk zamanlar hergün buradaydım. Ondan olmalı" dedi Suren. Dora "Buranın özel bir yer olmasıyla ilgili değil yani" dedi alayla. Onlar otoparktan okula doğru yürürken pencereden onları seyreden Jacop ve Royce'tan başkası değildi.

"Güzel olmasının yanında, zeki olduğunu ve çocuklarına iyi annelik ettiğini kabul ediyorum" dedi Jacop.

Royce "Evet, ben hislerimde yanılmam. Suren iyi bir anne ayrıca iyi bir insan." dedi.

Jacop ilk günkü merakla "Hala bana Suren ve çocuklarla ne gibi bir bağlantın olduğunu söylemedin" dedi.

Royce "Dostum bağlantım merakını uyandıracak kadar önemli mi?" diye sordu. "Hadi ama önemli olmasa şu an burada olmazdın, seni tanıyorum"

MUCİZEWhere stories live. Discover now