(Umutlar hayallerle beslenir)

21.9K 745 23
                                    


                                                                                      Altı...

Melanie, Suren ile yaptığı konuşmadan eve eli boş dönmüştü ve reddedilmek onun dengesini iyice bozmuştu. Eve girdiğinde onu evin kâhyası Magy karşıladı. Yaşlı kadın her zaman ki gibi sakin ama mesafeliydi. "Bay Label masanın üzerine bırakmış" diyerek zarfı uzattı. Melanie zarfı alıp içine baktı. Ağlamamak için kendini zor tutup zarfı masanın üzerine fırlatıp "Çöpe at!" diyerek yukarı yatak odasına çıktı. Sinirden her şeyi yakıp yıkarken Magy böyle durumlarda yaptığı gibi Johen'i aradı. Yine bir sinir krizinin eşiğindeydi. Johen yine ablasına kıyamadı ve hemen geldi. Yatak odasının kapısını açtığında Melanie'yi duvarın dibine çökmüş ağlarken buldu. Odada sanki fırtına çıkmış gibi bir hava vardı. Johen onun yanına yere oturup "Kabul etmedi sanırım" dedi sakince.

Melanie "Sevinebilirsin" dedi.

Johen "Bana haksızlık ediyorsun. Olmayacağını sende biliyordun" dedi.

Melanie hırsla "Bu kız olmadı ama başka bir kız bulacağım. Kararımdan asla vazgeçmeyeceğim. Elbet birisi evet diyecek. Şimdi defol evimden!" diye ayağa kalkıp kapıyı açtığında Johen şaşkındı.

"Beni kovuyor musun?" diye hayretle sordu.

"Evet, artık seni görmek istemiyorum." Dedi Melanie. Johen derin bir nefes aldı "Buraya Budapeşte'den bir iş teklifi aldığımı ve senin için kabul etmeyeceğimi söylemek için gelmiştim. Görüyorum ki sen ne beni ne de Eric'i hak etmiyorsun. Umarım buna bir son verirsin." dedi ve ablasının yüzüne son kez baktı. Melanie taş kesilmiş ona bakmıyordu. Johen "Hoşça kal Melanie" dedi ve kapıdan çıktı. Kendini kuş kadar hafiflemiş hissetti. Ailenin geri kalanına hatta Eric'e haber vermeyecekti. Ailesinin hiçbir zaman umurunda olmamıştı. Eric ise farklı bir konuydu. Biraz daha düşünürse vicdan azabıyla gitmekten vazgeçebilirdi. Ne diyecekti? Üzgünüm Eric seni manyak ablam ve hastalıklı planıyla yalnız bırakıyorum mu? Acıyla gülümsedi. Ve arkasına hiç bakmadı. Evet gitti bavulunu topladı. Budapeşte'ye ilk uçağa bilet aldı. Havalimanından annesini aradı ve tabii açılmadı. Kahkahayla gülerken onlara mesaj yazdı. Sonra Eric'e mesaj yazdı. Senin için mucize diliyorum...

Melanie, Johen'in bu sefer gerçekten gittiğinin farkında değildi. O yine kendi derdine düşmüştü. Elinde Eric'in fotoğrafı "Onu deli gibi seviyorum ve ona bebek veremiyorum lanet olsun" diye bir kere daha hıçkırıklara boğulurken yerden kalkıp yatağın üzerine oturdu. Yatağın üzerinde duran dergiyi eline alıp Suren'in resmine baktı ve "Onu ikna etmeliyim" dedi ve bir kez daha telefona sarılıp Dora'yı aradı.

Dora eve yeni girmiş sayılırdı. Yemekten gelmesine rağmen açtı çünkü o deli kadın lokmaları boğazına dizecek şeyler söylemişti. Mikro dalgaya koyduğu pizzayı ısıtırken telefonu çaldı. Gelen numara kayıtlı değildi. Dora "Evet" diyerek telefonu açtığında "Benim Melanie" diyen sesle ağzı açık kaldı ama bu sefer nazik konuşmayacaktı. "Yine ne istiyorsunuz bayan?" diye sordu zenci aksanıyla.

Melanie "Suren'nin telefon numarasını istiyorum" dedi.

Dora rahatça "Üzgünüm veremem!" diye kapatacakken hıçkıran Melanie'nin "Bakın sadece onunla konuşmak istiyorum" diyen sesine sert bir sesle "Konuştunuz ve cevabını aldınız. Lütfen beni bir daha rahatsız etmeyin" diyerek telefonu kapattı.

Melanie hedefe kitlenmişti ve kimse onu durduramayacaktı. Bütün gece Suren'i ikna etmenin yollarını düşündü durdu. Sabaha kadar uyumadı. Sabah erkenden Suren'in çalıştığı ajansı aradı. Sekreterden Suren'in programını öğrendi. Tanıtımların, olacak olan defilelerin yerini gününü saatini not aldı. Telefonu kapattığında yüzünde tebessüm dolu bir bakış vardı. Suren teklifini kabul etmiş gibi bebeğini kucağına alacağı günleri düşleyerek güne başladı.

MUCİZEWhere stories live. Discover now