IV

876 31 11
                                    

IV

Kalın bir yorgana sıkı sıkı sarınmış, geniş bir karyolada yatıyordum. Yere diz çökmüş büyükannemin, bir eli kalbinin üzerinde, ötekiyle arada bir ağır ağır haç çıkararak dua edişini dinliyordum.

Dışarıda sert bir soğuk vardı; ayın yeşilimsi ışığı pencerenin dantel gibi buz tutmuş camlarından süzülerek içeri doluyor, büyükannemin kocaman burunlu, sevimli yüzüne vuruyor, siyah gözlerini fosforlu bir ateşle yakıyordu. İpek başörtüsü saçlarını örttükten sonra siyah, dövme demir bir giysi gibi parlayarak omuzlarından aşağı dökülüyor, yere kadar uzanıyordu.

Büyükannem duasını bitirdikten sonra başörtüsünü sessizce çıkarıyor, özenle katlayıp köşedeki sandığın üzerine koyuyor, yanıma geliyor, ama ben derin uykudaymışım gibi yapıyorum.

Mırıldanıyor büyükannem:

"Biliyorum, numara yapıyorsun, sahtekâr! Uyumuyorsun, değil mi? Evet, uyumuyorsun, şeytan şey! Hadi, ver bana şu yorganı!"

Büyük bir hazla gülümsememi tutamıyorum; o zaman yükseltiyor sesini büyükannem:

"Aaa! İhtiyar büyükannesiyle nasıl dalga geçiyor, görüyor musunuz!"

Yorganı ucundan yakalıyor, büyük bir ustalıkla öyle hızlı asılıyor ki, bir an yatakta havalanıyorum. Birkaç kez döndükten sonra yumuşak yatağa düşüyorum, büyükannem kahkahalarla gülüyor.

"Ne oldu, yaramaz çocuk? Olacağı buydu işte!"

Ama kimi zaman duası çok uzun sürüyordu, gerçekten uykuya dalıyordum, onun yattığını duymuyordum bile.

Genelde üzüntülü, kavgalı, tartışmalı günlerin gecelerinde uzun süre dua ediyordu büyükannem. O zaman dualarını dinlemek çok hoş oluyordu. Büyükannem evde olan biten her şeyi Tanrı'ya ayrıntılarıyla anlatıyordu. Kocaman bedeniyle diz çökmüş, sapasağlam bir tepe gibi dimdik duruyor, önce pek anlaşılamayan bir şeyler fısıldıyor, sonra kalın, gür sesiyle devam ediyordu:

"Sen de biliyorsun, Tanrım, herkes kendini düşünür, büyük oğlum Mihaylo'nun kentte kalması gerekiyor, nehrin karşısına geçmeyi kendine yakıştıramıyor... Orası yeni, bilinmeyen bir yer. Öyle olsa bile ne çıkar bundan... Babamız da Yakov'u daha çok seviyor. İnsanın çocukları arasında ayırım yapması yakışır mı? İnatçı ihtiyar... Biraz akıllandırsan şu ihtiyarı sen, Tanrım..."

Parlak, iri gözleriyle koyu ikonalara bakarak öneride bulunuyordu Tanrısı'na:

"Çocuklarına nasıl davranması gerektiğini öğrenmesi için iyi bir rüya gönder ona, Tanrım!"

Haç çıkarıyor, yere secde ediyor, geniş alnını döşemeye koyuyor, sonra tekrar doğruluyor, konuşmasını ikna edici bir sesle sürdürüyordu:

"Varvara'ya karşı birazcık yumuşak olsaydın! Sana karşı başkalarından daha büyük ne gibi bir günah işledi? Genç, sağlıklı bir kadın acılar içinde yaşıyor. Hem unutma ki, Tanrım, Grigori'nin gözleri gittikçe bozuluyor. Bu gidişle adamcağız sonunda kör olacak, körler için zordur hayat! Grigori kulun bütün hayatını dede için harcadı, bakalım şimdi yardım edecek mi ona dede... Ah Tanrım, ah..."

Pek uysal, derin bir uykuya dalmış, öyle donup kalmış gibi başı önünde, kollarını sarkıtmış, uzun süre susuyordu.

Neden sonra hatırlayıp kaşlarını kaldırıyordu. "Başka ne vardı? Bütün Ortodoksları koru; beni, bu günahkâr kulunu affet... Biliyorsun: Bilerek değil, aptallığımdan günah işliyorum."

Ve derinden bir göğüs geçirdikten sonra yumuşak, hoşnut bir sesle ekliyordu:

"Her şeyi biliyorsun sen, Tanrım, her şeyi..."

ÇocukluğumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin