Yirmi dokuzuncu Bölüm ve Son

74 2 0
                                    

Ertesi gece Don Kişot dövünmeğe devam edip etmeyeceğini seyisinden sordu; fakat Sanço buna razı olmadı: — Aman ne söylüyorsunuz monsenyör, dedi, siz beni öldürmek mi istiyorsunuz? Dayak yemek o kadar kolay mı? Sırtımın açışı pek o kadar fazla değil ama kolumdan hayır kalmadı. Bırakın da iki üç gün dinlenip bir parça kendime geleyim... Hesabı tamamlayacağıma şüphe etmeyin. — Hakkın var Sanço, sabırsızlığımı affet. Pek yakın da Dulcinee'mi görmek fikri beni o kadar bahtiyar ediyor ki. — Sizi prensese kavuşturmak benim elimde bir şeyse mutlaka görürsünüz onu: fakat unutmayınız ki hepimiz Tanrının ellerindeyiz. O izin verirse görürsünüz senyör şövalye. Bu ne sizin, ne benim, ne Merlin'in ne de hiç bir sihirbazın kıvıracağı iş değildir. Don Kişot içini çekerek: — Hakkın var, dedi. İki gün sonra tekrar bir küçük ormanda gecelediklerinden Sanço kamçıları tamamlamak istedi. İlk gece yaptığı gibi efendisinden yirmi adım uzaklaştı ve etrafındaki ağaçları kamçılamaya başladı. Don Kişot seyisindeki yiğitliğe hayran olurdu. Hesap tamam olunca "yeter" diye bağırdı. Sança: — Doğru mu senyör şövalye? Diye sordu, sevgilinizi görüyor musunuz? — Daha değil Sanço dostum. Belki sayıda birkaç yanlışımız var. — İsterseniz güzel hatırınız için sekiz on kamçı daha yiyeyim. Köylü ağaçların arasında tekrar kamçısını şakırdattı. Sonra yorularak efendisinin yanma döndü:

125

— Ah Senyör, Merlin, prensesi belki de pek uzak bir yere kapadı, yol biraz uzun sürecek. Bir parça yatıp uyuyalım. Uyandığımız zaman belki başımızın uçunda buluruz. Bir kaç saat sonra güneş ufku yaldızladığı zaman Don Kişot dört bir tarafa uzun uzun baktı; göz alabildiğine yol bomboştu iki kahraman köyün yolunu tuttular. Don Kişot bütün gün her rast geldiğinden haber sordu. Hiç biri yol üzerinde çok güzel bir kadın görmemişti. Aklama doğru bir tepenin doruğuna varmışlardı. Köy karşıdan görünüyordu. Sanço onu tanıyınca sevincini gizleyemedi. — Ah benim güzel vatanım, dedi, büyük maceralardan dönen oğlunu karşılamak için kollarım aç. Belki istediği kadar zengin dönmüyor: fakat epeyce dayak yedi. Kollarını aç ve evlidım Don Kişot'u ana bağrına bas. O da gerçi şan ve şerefe dalmış olarak dönmüyor; fakat hiç değilse yakında sevgilisini göreceği için mesuttur. Don Kişot mahzun bir sesle: — Sus Sarco, dedi — Nasıl senyor şövalye, siz mahzun musunuz? — Sanço dostum, görüyorum ki maceralarım sona erdi, Dulcinee'mı hiçbir zaman göremeyeceğim. Kamçıların sayışını tamamladık, fakat Merlin sözünde durmadı. Sanço başını iki tarata sallayarak içini çekti: — Allah'ın istediği olur. dedi, bunu daha evvel de söyledim Belki de boşuna üzülüyorsunuz. Prenses Dulcinee belki randevusunu geciktirmiştir; yol belki de çok uzundur. Don Kisot daha acı bir sesle: — Hayır hayır, dedi. Şu karşı ki bayır üstünde kendi şatomu görünce bütün bunların bir büyük delilikten başka bir şey olmadığını daha iyi anladım. Benimle alay ettiler. Sevdiğim kadını asla göremeyeceğim. İki kahramanımız buna benzer daha başka şeyler konuşarak köylerine yaklaşıyorlardı. Biraz sonra oraya vardılar. Kilisenin yanından geçerken papaz evinin kapısı eşiğinde papaz ile Nikola'nın konuştuğunu gördüler. Berber papaza: — Size temin ederim ki dostumuz çok yakında buraya dönecek, diyordu. Fakat papaz buna pek inanmıyordu: — Unutmamalıyız ki dostumuz bir parça sapılmıştır. O sırada Rossinante'm ayak seslerin; işittiler ve döndüler. Dostlarım derhal tanıyarak koştular ve bir kardeş gibi kucaklayıp öptüler. Berber: — Ah Don Kişot, sizi gördüğümüze ne kadar memnunuz. Siz şan ve şeref içinde bize dönüyorsunuz; fakat çok yorgunsunuz. Hemen evimize gidelim. Adamakıllı dinlenmeniz lazımdır. Papaz:

126

— Sevgili dostum, dedi, göreceksiniz evinizde size ne kadar tatlı bir hayat geçirteceğiz. Bize maceralarınızı anlatacaksınız. Bütün memlekette herkes sizi konuşuyor Fakat Don Kişot şüphe ile basını iki yana sallıyordu. — Hayır dostlarım, dedi, siz benim hâlâ deli olduğu mu sanıyorsunuz. Fakat ben iyi oldum. Maceralarımdan bahsetmeyelim artık. Ben tamamıyla aklım başına gelmiş olarak size dönüyorum. Papaz ile berber Don Kisot'u şatosuna sürüklüyorlardı. Sanço'nun karışı yoldan geçmekteydi. Kocasını sordu ve bayılacak gibi oldu: — Seni mi görüyorum Sanço, yoksa hayalim mi? Seyis: — Benim sevgili karıcığım, dedi, korkma beni kucakla. Kadın hâlâ gözlerine inanamayarak: — Ben seni hiç gelmeyeceksin artık sanıyordum, diyordu. Köylü derin derin içini çekerek: — Ben de bir çok defalar öyle sandım, dedi. — Bu sefer adanı getirdin mi bari? — Bana artık ada lakırdısı etme. Ada yerinde dursun. Valilik zanaatı o kadar belalı bir şey ki... Dünyanın hazinelerini bağışlasalar istemem artık onu. Biz köylüyüz. Köylü kalmalıyız. — Hiç olmazsa biraz yiyecek getirdin mi bize? — Sana bin sekiz yüz gümüş beşlik getiriyorum sevgilim. Bu paralar yiyip içilmez ama onlarla toprağımızı çoğaltırız. Sonra bu yolculuktan adamakıllı bir kamçı dayağı yemiş olarak dönüyorum O kadar ki hâlâ kolum ağrıyor. — Zavallı kocacığım benim. — Ağlama karıcığım. Ders o kadar işime yaradı, senin o kadar ağlayıp yandım ki bilmezsin. Bir daha böyle belalı işlere burnumu sokmayacağım. Herkes kendi işiyle uğraşsın. Benimki toprağımı ekip biçmektir. Bundan sonra başka şeye başımı çevirip bakmayacağım. Don Kisot şatoya doğru yoluna devam ediyordu. Yeğeni ile hizmetçisi o kadar sevindiler ki adeta gözlerine inanamıyorlardı. — Siz geldiniz öyle mi sevgili amcacığım? — Ah benim sevgili efendim. Sizi gördüğüme ne kadar memnunum. Sizi o kadar hoş tutacağız ki bir daha başka yere gitmeyi istemeyeceksiniz. Don Kisot papaz ile berbere Beyaz Ay Şövalyesi ile yaptığı savaşı anlattı. Yenildiğim ve bu yenilme neticesinde bir yıl şatodan çıkmamağa söz vermek zorunda kaldığını saklamadı. Sonra da belki artık hiç görmeyeceği Dulcinee'den bahsetti ve yaptığı delilikler için özür diledi. Nihayet yorgunluklarından şikayet ederek yatağına girdi. Don Kişot ile Sanço'nun dönüşleri için köyde herkes şenlik yapmaktaydı. Fakat Don Kişot hasta düştü. Yenildiği için mi idi; yoksa sevgilisini göremeyeceği için duyduğu üzüntüden mi? Kimse bunu anlayamadı. Hekim on da hiçbir belli hastalık bulamamaktaydı, fakat o

127

günden güne eriyor, vücuttan düşüyordu. Yeğeni ile hizmetçi onu türlü güzel yiyeceklerle besliyorlar, dostları avutup eğlendirmek için yapmadıklarım bırakmıyorlardı. Sanço efendisinin yatağı basında uzun saatler geçiriyor, ballandıra ballandıra zaferlerini anlatıyor, fakat bir türlü ona ümit ve cesaret vermeğe muvaffak olamıyordu. Don Kişot'taki ağır hüznü bir türlü dağıtamadığını gören Sanço: — Senyör şövalye niçin kendinizi bu kadar bırakıyorsunuz, diyordu, kara sevdadan ölmek mi istiyorsunuz? İnanın bana senyör şövalye, hiç kimse durup dururken mezara girmekten bir şey kazanmamıştır Nasihatimi tutun mümkün olduğu kadar çok yasayın. Maşallah aklınız başınıza geldikten sonra bir kere daha bizi bırakıp gitmek deliliğini yapmayınız. Don Kişot cevap vermiyor, seyisinin yüzüne bakarak mahzun mahzun gülümsüyordu. Papaz ile berber: — Sanço'nun hakkı var, diyorlardı, kendinizi ümitsizliğe kaptırmayın senyör Kesada. Hiç bir şey kaybolmuş değildir. Yaşamak güzeldir. Memleketi aydınlatan şu pırıl güneşe bakın; şu çayırların güzelliğine bakın; sevinçle öten şu kuşları dinleyin. Fakat bu doğru ve güzel sözlerin hepsi havaya gidiyor. Don Kişot mahzun rüyasından bir türlü uyanamıyordu. Her gün onun bir parça daha mezara yaklaştığı ve talihe boyun eğdiğini görüyorlardı. Bir gün papaz ve berberle konuştu ve onlara şu sözleri söyledi: — Sevgili dostlarım: yüce Tanrım bana akıl mantığımı yeniden bağışladı. Bana "geçmiş olsun" demekle gecikmeyin. Ben artık Don Kişor de la Manche değilim. Şövalye hikayelerine artık inanmıyorum. Hiç şüphe yok ki onları yazanlar az çok gönüllerini eğlendirmişlerdir; oku yanlar da öyle. Fakat onları gerçek sananlar delidirler. Bu hayalden doğma kahramanların hepsi hoştur, cana yakındır, bunu kabul ederim; onların kabahatleri yalnız masal ve roman kahramanları olmaktan ibarettir. Kısa bir zaman sustu, sonra gülümseyerek devam etti: — Papaz efendi. Tanrının bana verdiği akıldan faydalanarak benim günahlarımı çıkartmakta acele edin, siz de Nikola dostum, hemen noteri çağırın, son arzularımı yazsın. Sanço'yu da getirin. Deliliklerimi paylaşmaya zorladığım için onunla helalleşeceğim. İtiraflar uzun sürmedi, çünkü çok temiz ve namuslu bir ömür geçirmişti, yüreği bir kuş yüreği kadar temizdi. Aklının başında olmadığı bir zamanda yaptığı acayiplikler suç sayılırlar mıydı? Sonra herkesi yatağının etrafında topladı ve son arzularını noterine söyledi. Malım mülküm muhtaçlara dağıtıyor; Sanço'ya evvelce verdiklerinden başka iki yüz ekü daha bırakıyordu. Köylü bunu işitme: — Olmaz öyle şey monsenyör, diye bağırdı, yazmayla noter efendi; sevgili efendim o kadar ağır hasta değil. Gözlerinden sıcak yaşlar akıyordu; çünkü efendisini çok seviyordu; bunu bu ana kadar fark etmemişti. Ağlayarak: — Ah bunların hepsi benim yüzümden oldu; diye haykırdı. Rossinante'a daha iyi bakmış olaydım efendim o uğursuz Beyaz Ay Şövalyesi'ne yenilmez ve ölmeyi düşünmezdi. Onu

128

129

mutlaka alt eder ve kafasını keserdi. Bu son sözler, hiç şüphesiz, berber Nikola'nın işine gelmezdi, fakat Don Kişot gülümseyerek: — O halde de beni cehenneme atacak korkunç bir suç işlemiş olurdum, dedi. Hayır Sanço dostum. Böylesi daha iyi oldu. Ben bu şövalyeye çok minnettarım. Onun sayesinde aklım yeniden başıma geldi. Etrafındakilerden hiç kimseyi unutmadan nesi varsa dağıttı. Noter gittikten sonra papaz ile baş başa kaldı ve hep öbür dünyayı konuştu. O günün akşamına doğru Don Kişot biraz iyileşmiş görünüyordu. Akşam tatlı ve yumuşaktı. Şatonun yakınındaki bir çalılıktan karatavukların sesi geliyor, bir gürgenin dallarında yaban güvercinler ötüyordu, Don Kişot dünyanın bu selamına gülümsedi masum ruhunu Tanrıya teslim etti.

SON

Don KişotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin