Yirmi sekizinci bölüm

38 1 0
                                    

Don Kişot atına binecek hale gelmeden evvel tam bir hafta handa yattı. Ağır bir yarası yoktu, fakat bir türlü üzerinden atamadığı bir mahzunluğa düşmüş görünüyordu. Bevaz Av şövalyesi tarafından alt edilmiş olmak düşüncesi onu hasta ediyor ve Sanço efendisinin hayatından korkmağa başlıyordu. Don Kişot bir sabah ona: — Git Rossinante'm eyerini vur, gidiyoruz, dedi. Seyis: — Ah monsenyör ne söylüyorsunuz, dedi, şatonuza dönmeye ve bir yıl orada oturmaya söz verdiğinizi unuttunuz mu? — İşte onu yapacağız ya, Köye dönüyoruz. Sanço geniş bir nefes aldı. Bir saat sonra kahramanlarımız yola çıkıyorlardı. Şehir dışında deniz kenarından geçerlerken Don Kişot kısa bir mola verdi ve gamlı bir bakışla etrafı seyretti: — Ben son yenilgiyi burada tattım. Bütün şan ve şerefim bir iskambil şatosu gibi burada yıkıldı. Bir sene silah tanımamaya burada yemin etmeğe mecbur oldum. Sanço onu çok ümitsiz görerek: — Senyör şövalye, herkesin basma aynı şey gelmez mi? dedi. Adamı idare ederken mesut değil mi idim? Bu geceli gündüzlü yorgunluklara karşı bir para kazanmadan evime dönerken beni mahzun görüyor musunuz? "Talih maymun iştahlı bir kadındır; bakarsın günün birinde bir kere daha yüzüne gülüverir insanın" diye kendimi avutup gidiyorum. — Sen bir filozof gibi konuşuyorsun Sanço dostum. Sen Talihin kör gözlü bir kadın olduğuna inanıyor musun? Herkes kendi talihinin işçisidir sözünü hiç duymadın mı? — Duydum senyör şövalye, fakat... — Bu düşmenin sebebi ben kendim değilim de kimdir acaba? Beni anlamaya çalış, sadık seyisim. Rossinante'ı savaşa dayanacak kadar kuvvetli sanmakta hata ettim. Demek ki kendi yenilgimin işçisi yine kendimim. İhtiyatta kusur ettim ve gururum yüzünden cezalandığımı gördüm. Ben de Roland gibi silahlarımı bir ağaç dalına asmalı ve bu şövalyenin silahlarından meydana getirilmiş zafer arması altına kazılmış satırları o ağacın kabuklarına kazmalı değil miydim? "Kimse bu silahlara dokunmak küstahlığını göze almasın, eğer Roland'la kozunu paylaştırmayı göze almıyorsa" Efendisi yenildiği saatten beri onun silahlarım kendi boz eşeğinin semerinde taşımakta olan Sanço: — Ona ne şüphe Senyör Şövalye, dedi. Şu ağaç size münasip görünmüyor mu?

121

Şövalye şüphe ile başını iki yana salladı. Bu romanesk düşünce hoşuna gitmiyor değildi, fakat onu gerçekleştirmeye yüreği dayanmıyordu. — Acelesi yok Sanço, dedi, ilerde belki benim zafer armamı taşımağa layık daha haşmetli bir ağaç buluruz. O günün akşamında iki kafadar küçük bir ormana vardılar ve geceyi orada geçirmeye razı oldular. Don Kişot uyumadan evvel Sanço'yu yanıma çağırdı. Köylü: — Ne istiyorsunuz senyör, dedi, sizi memnun etmek için ne yapabilirim? Çekinmeyin, emredin. Don Kişot cevap verdi: _ Beni çok kolay memnun edebilirsin Sanço dostum. Şimdi artık elden ayaktan düşmüş sayılırız biz. Sanırım ki vaktiyle vermiş olduğun bir sözü hatırlamanın tam zamanıdır. — Anlamıyorum şövalyem, hangi sözden bahsediyorsunuz rica ederim? — Dulcinee mi sihirbaz Freston'un büyüsünden kurtarmak zamanı gelmemiş midir artık dersin? Pekala biliyorsun ki zavallı Dulcinee hâlâ araftadır ve oradan kurtulabilmek için senin keyfinin yerine gelmesini bekliyor. Günün birinde Merlin'm beklemekten usanması ve kızcağızı, söylediği gibi cehenneme götürmesi pek mümkündür. — Ah Senyör Don Kişot. Bunu söylemek size pek kolay geliyor, anlıyorum. Fakat bu için pek acelesi olmasa gerek. — Sen resmen yemin ettin. — Etmesine ettim senyör şövalye. Fakat yiyeceğim üç bin altı yüz kamçıya karşı bana bir ada vadediyorlardı. Ada bir rüya oldu. Şimdi durup dururken zavallı vücudumu niçin kamçı ile kan revan içinde bırakacağımı anlamıyorum. Düşünün ki bu dayak yüzünden ben pekala ölebilirim — Sen benim Dulcinee'm için ölmekten, bir kahraman gibi canını feda ederek onun yanında eşsiz bir şan ve şerefe erişmekten memnun olmayacak mısın? — Ben öldükten sonra şan ve şeref kaç para eder. Derimin sağlam kalması bundan çok daha iyidir. — Fakat düşün ki o deri, er geç bir gün böceklere, kurtlara gıda olacak. — Fakat ne kadar geç olursa o kadar iyi olur. Siz Dulcinee'nizi sevdiğiniz gibi ben de, kör topal, kendi karımı ve çocuklarımı seviyorum. — Sanço beni çok üzüyorsun. Zavallı Dulcinee'min ne kötü bir durumda bulunduğunu düşün. Tanrı senin yüreğini taştan mı yaratmış ki her dakika beni yalvartıp duruyorsun? — Size doğrusunu söyleyeyim mi senyör şövalye. Böyle bir usul ile büyü bozmak masalına ben hiçbir zaman inanmadım. Şövalye kitaplarınızda buna benzer bir şey okudunuz mu hiç? Böyle bir şey başı ağrıyan adamın ayaklarını ovmana benzemez mi? Bu işi siz yapacak olsanız bir dereceye kadar anlarım; çünkü bir çıkarınız var. Fakat bana ne oluyor ki...

Don KişotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin