Yirminci Bölüm

69 0 0
                                    

Bir kaç gün sonra Don Kişot ile seyisi, uçsuz bucaksız ovalar içinde yollarına devam ediyorlar ve can sıkıntısından bunalıyorlardı. Şövalye, Kralın aslanlarını yenmesinin ardından hiçbir macera ile karşılaşmamışlardı. Kahramanımız sihirbaz Freston'un, sırf kendisini kudurtmak için vakaya benzer ne varsa yolunun üstünden uzaklaştırdığına inanacak gibi oluyordu. Söylemeğe hacet yoktur ki Sanço Panza, durmadan adasını düşünüyor ve ne zaman onun sahip ve efendisi olacağını kendi kendine soruyordu. Köydeki hayatı gözünde tütmeğe başlamıştı. Üç günden beri kahramanlarımızın kursağına doğru dürüst bir şey gitmiyor ve seyisin midesine iğneler batıyordu. Adamcağız kendini eşeğinin gidişine bırakarak derin derin göğüs geçiriyor ve söyleniyordu: — Ah içecek bir şeyler bulsak ne hoş olurdu. Sıcacık bir ekmeğin yanında sarımsaklı bir sucuk parçası ne büyük bir nimet olurdu bizim için. Sanço, talih denen kudretin bu istekleri çok fazlası ile ayaklarına getirmeğe hazırlandığını nereden bilirdi? Akşama doğru kahramanlarımız karşıdan dört adamın gelmekte olduğunu gördüler. Bunların ikisi köylü idi. Ötekiler daha ziyade okul çocuklarına benziyorlardı. Dördü de pazarlık elbiselerini giymişler ve eşeklere binmişlerdi. Okullu çocuklardan birinde iki talim meçi, öbüründe bir kitara vardı.

79

Don Kişot ile seyisin yanına vardıkları zaman dördü de iri iri gözlerini açtılar. Ömürlerinde ilk defa bir gezici şövalye görüyor olmalıydılar. Onun için derin bir hayranlığa kapıldılar ve Sanço'dan efendisinin adım, sanını sordular. Sanço azametli bir tavırla: — O benim tanıdığım insanların en cesur ve en kahramanıdır, dedi, mesleği gezici şövalyeliktir; sırtını yere getiremeyeceği bir tek düşmanı yoktur. Don Kişot kendisini konuştuklarını anlayarak söze karışmayı doğru buldu: — Ben uzun zaman Mahzun Çehreli Şövalye adını taşımış ve memleketinizde görülen aslanların en korkunçları ile bir savaş yaptıktan sonra bu adı değiştirmiş olan Don Kişot de la Manche'ım. Bundan sonra beni Aslanlar Şövalyesi diye çağırmalarını istiyorum. Dört yolcunun hayretleri gitgide artmakta idi. Köylüler kendilerine pek yeni gelen bu konuşma tarzının az çok tesiri altında kaldılar, fakat okullu çocuklar kahkahalarını zor tuttular; çünkü kahramanımızın pek aklı başında bir insan olmadığını hemencecik anlamışlardı. Mekteplilerden biri ciddi bir tavırla: — Senyör şövalye, dedi, sizin mesleğiniz macera peşinde koşmak olduğuna göre bizimle beraber gelmenizden daha münasip bir şey olmayacağını sanıyorum. Don Kişot sordu: — Peki siz nereye gidiyorsunuz? — Senyör, biz bu eyalette şimdiye kadar eşi benzeri görülmemiş denecek kadar parlak ve ihtişamlı bir düğüne gidiyoruz. — Söylediğinize göre bu bir baron, dük yahut prensin düğünü olacak! — Hayır monsenyör, bu düğün memleketin en zengin çiftçisinin düğünüdür, İspanya'nın en güzel kızı olduğuna şüphe bulunmayan bir köy kızı ile evleniyor. Kızın adı Kiteri, erkeğinki Gamache'dır. Bu köy kızına İspanyanın en güzel kızı denmesi Don Kişot'un midesini bulandırır gibi oldu; fakat ne de olsa bu mektepli cahil bir çocuktu; günün birinde Dulcinee de Toboso'yu görürse aklı başına gelir ve söylediğine pişman olurdu. — Bu düğün nerede oluyor dostum? diye sordu. Mektepli cevap verdi: — Şuradaki köyde. Gamache çok mükemmel hazırlıklar yaptı. Eğlenceler damadın büyük bir çayırlığında yapılacak. Emsalsiz bir düğün göreceğiz. Türlü türlü danslar olacak, oyunlar çıkarılacak, cambazlıklar yapılacak. Uzaktan, yakından akın akın çalgıcılar geldi. Bu düğün gerçekten görülmeğe değer. Onun için sizin de bizimle beraber gelmenizi çok isterdim. Sanço içini çekerek sordu: — Yiyecek içecek vardır elbette!.. Mektepli ona gülerek baktı: — Olmaz olur mu? Herkes yiyebildiği kadar yiyecek. Gamache'ın eli açıktır; dünyanın en obur adamları onun sofrasında yiyip içmekten sırtüstü yatıp kalırlar. Bu sefer ikinci mektepli söze karıştı:

80

— Basile bir tatsızlık çıkarmazsa her şey yolunda gidecek. Don Kişot: — Bu Basile de kim oluyor? diye sordu. — Ah Senyör şövalye, bu uzun bir hikâyedir. — Bana onu lütfen anlatır mısınız dostum? — Pekâlâ senyör; Basile bir çobandır. Çok sevdiğimiz bir çocuktur; çünkü gayet cana yakındır. Güzel Kiteri'nin evine yakın bir evde oturur. Çocukken arkadaşlık etmişlerdir. Onların sık sık birbirleriyle oynadıkları görülürdü. Bir parça büyüdükleri zaman bu dostluk değişmiş ve dünyanın en büyük aşkı şekline girmiştir. Herkes Basile ile Kiteri'nin er geç evleneceklerini umuyordu. Fakat kızın babası ile Gamache buna engel oldular. Görüyor musunuz senyör şövalye; Basile'in memleketin en kanı sıcak çocuğu olması iki para etmedi; çünkü fakir olmamak elinde değil; kırlarda güttüğü bir kaç koyundan başka elinde avucunda hiç bir şey yok. Bunun için Kiteri'nin babası onun lâfını bile ettirmedi; zengin Gamache'ı damatlığa kabul etti; böyle olunca da kıza boynunu büküp "peki" demekten başka yapılacak iş kalmadı. Basile'i de düğüne davet ettiler tabiî. Şimdi uygunsuz bir şeyler çıkmasından korkuyorlar; çünkü zavallı çocuğun gözleri adam akıllı kararmıştır. Yarın sevdiğini büsbütün kaybettiğini görünce canına kıymasından korkulur. Sanço: — Bu kadarcık bir şey için ölmeğe kalkmak akıllı adam işi değildir, dedi. Don Kişot ilâve etti: — Böyle bir şey olursa çok canım sıkılır. Sonra seyisine döndü: — Sanço bu macera bana merak veriyor. Bu efendilerle beraber güzel Kiteri'nin düğününe gidersek fena olmayacak. Ne dersin? Sanço: — Ben de sizin fikrinizdeyim senyör, dedi, çünkü böyle bir ziyafet pek kolay çiğnenip geçilmez. — Ah Sanço! Sen karnından başka bir şey düşünmez misin? — Karın yabana atılacak şey değildir; hele dolu olursa. — Ben kendi hesabıma bu zavallı Basile'e bir muhabbet duyuyorum. Başına bir şey gelirse çok üzüleceğim. Beni bu düğüne götüren biricik sebep budur. iki mektepli bu karara memnun oldular, çünkü yeni dostlarının düğüncüler üzerinde hoş bir tesir yapacağını ve Don Kişot'un deliliklerine tatlı tatlı gülüneceğini umuyorlardı. Yolcular köye bu düşüncelerle vardılar. Ortalık kararmıştı; fakat düğün yeri hep bir arada yanan binlerce meşalenin aydınlığı ile gündüz gibi idi. Her tarafta flüt, zurna, davul ve kastanyet sesinden başka bir şey işitilmiyordu. Herkes neşe içindeydi ve ertesi gün yapılacak düğün eğlencelerine sevinçle hazırlanıyordu.

Don KişotWhere stories live. Discover now