0.8

2.2K 83 22
                                    

          Gözlerimi alarm sesim olan Tuesday'ın çalmasıyla açtım. Danelle'yi gerçekten seviyordum, güzel kadın yani. Burak Yeter ise, sevmeyen olduğunu sanmıyorum, en başında işinde gâyet başarılı biri zaten. Şarkıyı daha çok dinleyeyim diye, alarmı kapatmadan yatağımdan kalkıp dolabımdan kıyafetlerimi çıkardım ve yataağımın üzerine koydum. Lavaboya gidip, günlük rutin haline gelmiş işlerimi hallettikten sonra lavobodan çıktım. Yatağımın üzerindeki kıyafetlerimi giyindim. Beyaz t-shirt, siyah pantolon ve belime bağladığım kareli gömlekle gayet hoş olmuştum. Odamın penceresinden dışarıya baktım, hava doğal olarak güneşliydi ama yaz mevsimine aykırı bir hava olursa belimdeki gömlekle yetinebilirim -yani sanırım-. Bugün lisedeki sınıf arkadaşları olarak toplanıp sabahtan akşama kadar beraber vakit geçirecektik. Sonuçta üniversite tercihlerimiz açıklanınca ayrılacaktık ve biz biraz daha gazla anı biriktirmek istiyorduk.

          Bu fikir sınıfın şebeği; benim ise, anasınıfından beri en büyük destekçim olan Yusuf'un aklından çıkmıştı. Zaten böyle toplu planları organize etmede üstüne kimse yoktur. Sanırım bunda biraz da çevresinin geniş olması artıydı. Sınıfta herkesle aram iyidir ama samimi olduğum kişiler azdır. Yusuf'un yanında bu kişilerin arasında olan Selin var birde. Onunla da, yedinci sınıfta onların Antalya'ya taşınmasıyla başladı zaten dostluğumuz. Diğerleri ise, lisenin birinci yılı bir araya geldik ve işte dört yıl boyunca hep beraberdik.

          Telefonumun zil sesiyle elimi düzeltmeye çalıştığım saçımdan çektim ve kimin aradığına baktım.
          Selina arıyor...
         İbreyi kaydırıp aramayı reddettim büyük olasılıkta evin önündeydi ve inmem için arıyordu. Zaten hazır olduğum için cüzdanımdan bir miktar para alıp telefonla kılıfının arasına koyduktan sonra çıktım. Kapının önündeki ayakkabımı da giydikten sonra, asansörü beklemek yerine merdivenleri koşarak indim ve karşımda beni bekleyen bir adet Selin...

          "Günaydın Efyal'ım."
          "Sana da, Selina."
          "Ya kızım, şöyle diyip durmayın be. Hem Selin isminin neresi Selena'ya benziyor?"
          
            Bir şey demeden kıkırdadım sadece. Kafenin olduğu yöne doğru yürümeye başladık. Ellerimle oynarken, karşıma baktığımda kararlaştırdığımız kafenin tabelasını gördüm. Zaten eve çok uzak olmadığı için bir de, sabahın verdiği enerjiyle tam saatinde gelmiştik. Zaten çoğu kişi geldiği işin selamlaşma faslından sonra çok geç kalmasın diye siparişleri verdik.

***

          Kahvaltımızı yaptıktan sonra hesapları ödedikten sonra parka gitmeye karar vermiştik ve bizim okulun -artık eski okulun- oradaki parkı uygun görmüştük yirmi yedi kişi yolda hoplaya zıplaya yürüyorduk. Birinin kolunu omzuma atması ile kim olduğuna bakmak için döndüm; Yusuf'muş.

          "Sana bir sürprizim var, güzelim."
          "Neymiş bakalım?"
          "Hani benim mal bir kardeşim var ya,"
          "Evet var, biliyorum. Ama lütfen sürprizin onun ergenliği atlattığı olsun, lütfen."

           Yusuf'un bir kardeşi var dı ama erkenden -on yaşında- ergenliğe girmişti. Hareketleri iyice sinir bozucu olmaya başlamıştı üstelik.

           "Hayır, ama yaklaşık bir saat sonra öğreneceksin."
            "Peki." diyip yanağından öptüm.

          Hakan beni ve sevgilisini -Merve'yi- salıncakta sallarken telefonumdan bildirim geldiğine dair sesi duyduğumda, bildirime bakmak için Hakan'a salıncağı sallamamasını söyledim. Salıncak yavaşlayınca pantolonumun cebinden telefonumu çıkarıp ekranını açtım. İnstagram'dan kanımın donmasını sağlayan bir bildirim...

@berkcanguven96 sizi ve dört diğer kullanıcıyı 'Berkcan Güven ve Kırgın Çiçekleri' grubuna ekledi.

Hayır, hayır. Gizli kalmak istiyordum. Lanet olsun! Tüm planlarım suya düştü!

          "Yusuf, bittin oğlum sen!"

Berkcan Güven || TextingUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum