Jungkook kapıda olduğu yere daha fazla çakılırken içinde kötü bir hissin yavaşça kabardığını hissetti. Yarın mı, diye sordu kendi kendine. Bu kadar çabuk mu?

Göğsünde bağladığı kollarını yanına sarkıtmadan hemen önce saçlarını dağıttı ve sıkıntıyla nefes verdi.

Niye umrumda ki diye düşündü. İstediğim zaten buydu, gitmesini ben istiyordum. Sonra kendine yine kendisi cevap verdi. Ama bu kadar erken değil, dedi. Jinyoung'a iki haftalık söz vermişti ama eğer giderse o sözünü tutmuş olmayacaktı. Jungkook tek umursadığı buymuş gibi yaptı. Tek umursadığı Jinyoung'a verdiği sözmüş gibi. İnsanların ne düşündüğünü umursamayan, hatta insanların onu kötü bilmesini isteyen adam, Jungkook, tek derdi Jinyoung'un ne düşündüğüymüş gibi yaptı ve Jimin'in gitmesini kendisinin istemiyor oluşunu halının altına süpürdü.

"Ah, hyung bu mümkün değil," dedi Jihyun yavaşça. "Ben şuan Amerika da değilim ki."

"Nasıl yani," diye sordu Jimin hafifçe çatılan kaşlarıyla. "Neredesin?"

"Çindeyim, Hoseok ve ben buraya Jackson'u desteklemek için onunla birlikte geldik. Olimpiyatlara katılacak, daha önce sana ondan bahsetmiştim."

"Hatırlıyorum." dedi Jimin ve biraz rahatladı. Buradan erken gitmemek için bir bahane bulmuştu kendine. "Ne kadar orada kalacaksın?"

Jihyun "On gün falan," diye gevelediğinde Jimin dehşet içinde ayağa kalktı. "On gün mü?" diye bağırdı. "Jihyun on gün kalacak yerim yok, saçmalama!"

"Jimin hyung, üzgünüm bana planından bahsetseydin ona göre hareket ederdim. Bana hiçbir şey söylemedin ki. Bu Jackson için çok önemli, bırakıp dönersem kırılacaktır, desteğe ihtiyacı var." Bir şeyler düşünüyormuş gibi homurdandıktan sonra devam etti. "Şu, Jinyoung hyungun arkadaşı seni  biraz daha idare edemez mi? Ya da Jinyoung hyung başka bir yer ayarlasa falan?"

"Jungkook fazladan bir haftaya asla izin vermez." diye inledi Jimin ve tekrar kendini koltuğa bıraktı. "Benden nefret ediyor, ayrıca insanlara fazladan yardım etmek gibi alışkanlıkları da yok Bay Buz adamın." Jimin elinin biriyle alnını ovarken olduğu yere küçüldü ve umutsuzlukla gözlerini kapattı.

Jungkook kapının önünde dikilirken Jimin'in söyledikleri yüzünden bocalamış bir şekilde orada beklemeye devam ediyordu. Jimin'in son söylediklerini duymadan önce bir hafta daha kalmasına izin vermeye hazırdı Jungkook, hatta yüzünde aptal bir sırıtışla kabul etmişti bunu kendi kendine. Fazladan bir haftadan ne olacak ki, demişti, yemekleri de çok lezzetli zaten.

Sonra Jimin onun asla izin vermeyeceğini söylediğinde kaşları çatıldı ve normalde izin vermeyeceğini o an fark etti. Buz dağının izin vermemesi gerekirken o daha kendisine sorulmadan kabul etmişti bile ve bu Jungkook'un yarım saat önce odasında yaşadığı krizden daha büyük bir şey getirdi ona. Bu sarışın veletin beni değiştirmesine izin mi verdim diye düşündü. Savunmasız hissetti. Uzun süreden sonra ilk defa özenle diktiği duvarlarının inceldiğini ve hatta çatladığından emin oldu ve korkuyla geriye doğru kaçtı bahçenin kapısından. Yaşadığı bocalama ellerinin titremesine neden olurken onları yumruk yaptı Jungkook ve koşturarak odasına çıktı. Kendini yatağa fırlattı ve başını yorganın içine soktu. Cenin pozisyonundaydı, nefesleri sık ve derindi. Elleri hala titriyordu. Gözlerini kapatıp sıktı.

Ne düşünmesi gerektiğini, ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Sadece, oldukça şaşkındı.

***

Ablamın iğrenç kokan ve tadı iğrenç olan özel içeceğini de tepsiye koyduktan sonra belimdeki önlüğü çıkartıp masanın üstüne fırlattım ve tepsiyle birlikte mutfaktan çıkıp merdivenlere yöneldim. Jungkook'un odasının önünde tepsiyi tek elime alıp yavaşça kapıyı araladım ve içeri süzüldüm. Jungkook kıvrılarak tamamen yorganın içine girmişti ve aynı düzenle inip kalkan yorgandan anladığım üzere uyuyordu. Tepsiyi komidinin üzerine bırakıp yorganın ucundan tutup yavaşça kaldırdım. Omzunu tutup hafifçe sıktım. "Jungkook, uyan, bir şeyler ye."

duendeWhere stories live. Discover now