Jihyun'un babasına yaptığı şerefsiz yakıştırmasına güldü. Jihyun asla bahsederken baba demezdi zaten. İsmini bile kullanmazdı, o daha çok küfür ederdi işte.

"Ben birazcık yaramazlık yaptım." dedi ve küçük olan abisinin devam etmesini beklemeden atladı.

"Birazcık yaramazlık mı? Tanrım, Jinyoung ile oynaşmak birazcık yaramazlık mı oluyor? Bütün kameraların önünde?"

Kaşları şaşkınca havalandı. "Sen nereden biliyorsun?"

"Hyung bazen çok saf salak bir şey oluyorsun. Tüm gazete ve dergilerde vardınız açıkçası. Babam olayla ilgili basın açıklaması yaptı geçen haftasonu." Biraz duraksadı. "Haberin yok mu?"

"Basın açıklaması mı?" dedi Jimin hayretle. Jinyoung bundan hiç bahsetmemişti ve bu hiç iyi şeyler söylemediğinin işaretiydi. "Ne dedi?"

Jungkook su içmeye indikten sonra Jimin'i bulamayınca bahçeye ilerledi ve kapının önünde durup telefonla konuşan sarışını izlemeye başladı. Jimin gittikten hemen sonra yaptığı şeye pişman olmuştu Jungkook ama aşağıya özür dilemeye inmemişti elbette, sadece ne yaptığına bakacaktı.

"Şey, dedi ki," Jihyun biraz kıvranınca Jimin, "Söyle gitsin Jihyun." diye mırıldandı.

"Hastalığından dolayı rehabilitasyon merkezine yatırıldığından bahsetti ve normalde öyle bir yönelimin olmadığından, çevrendekilerin seni etkilediğinden vesaire."

Jimin birkaç saniye sessizce bekleyip doğru duyup duymadığından emin olmak istedi. Öfkesi köpüren bir deniz misali genizini yakmıştı. "Sikeyim!" diye bir küfür savurdu seslice. "Sikeyim onu! Sadece eşcinselim, hasta falan değilim, lanet olsun!"

Jungkook Jimin'in küfürünü duyunca gülümsedi, onun üstünde emanet gibiydi ama hoşuna gitmişti. Babasından bahsettiğini de anlamıştı -ki bu yüzden o da içinden "Ben de sikeyim onu." diye mırıldanmıştı.-

"Hyung, hasta falan olmadığını biliyorum. Deliler hastanesinde falan da değilsin zaten, değil mi? Neredesin?"

Jimin elini saçlarından geçirirken sesli ve bir nefes saldı dudaklarının arasından. "Jinyoung'un bir arkadaşının evinde kalıyorum ama artık temelli kalacak bir yere ihtiyacım var. Ne kadar saklanabilirim ki?"

"Planın ne?"

Jimin yüzünü avuçladı ve boğuk bir şekilde konuştu. "Senin yanına geleceğim, okulun bu sene bitiyor değil mi?"

"Gerçekten mi?" 

Jihyun şaşkınca sorunca Jimin huzursuz oldu. "Kore'ye dönmek istemiyordun umarım?"

"Jimin hyung, o şerefsizin krallığına geri dönmeyeceğimi biliyorsun. Amerika'ya gelmen de en mantıklısı zaten, Park kardeşler olarak orayı ateşe verebiliriz," Güldü. "Gerçi ben şu an birine aitim biliyorsun ama bakarız."

Jimin kıkırdadı. "Ah, hala birliktesiniz değil mi?"

"Evet, muhteşem bir kız, yüz yüze tanışınca ona bayılacaksın."

Jimin, rüzgar yüzünü yalamaya başladığında gözlerini kapatıp teninde bıraktığı hisse odaklanırken Jungkook'tan bahsetmek istedi ama onun hakkında bahsedebileceği bir şey olmadığını bildiği için sadece güldü. Ayrıca Jihyun sevgilisinden bahsederken onun Jungkook'u anlatması da saçma olurdu zaten.

"Ne zaman geleceksin?"

Jimin gözlerini açtı. Bahçeye baktı, rüzgarın yaprakları kıpırdatmasına, yarım kalan çiçeklere ve Jungkook'la birlikte tohum ektikleri yere baktı. Dudaklarını ısırırken boğazında bir yumru oluştuğunu hissetti. "Jihyun," dedi zorlukla. "Mümkünse yarın ya da bir sonraki gün."

duendeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin