48

6.7K 330 9
                                    


Titreyen ellerini sıkı bir şekilde yumruk yapıp sakinleşmeye çalışan ama hiçbir işe yaramadığını da bilen Umut daha fazla kendini sıkmayı bıraktı.

Onun için yılın en kötü zamanları başlamıştı artık. Bir hafta sonra o gün gelecekti.

Kendini ne kadar hırpalasa da ne kadar üzülse de onu geri getirmeyi beceremiyordu. Tekrar ona sarılmayı, beraber oynadıkları video oyunlarını ve onun yemeklerini o kadar çok özlemişti ki...

Özlem dışında aklından geçen tek duygu pişmanlıktı. Eğer o gün o kavgayı etmemiş olsalardı, o gün Umut her şeyi bu kadar abartıp "Beni ve hayatımı rahat bırak artık!" diye ona bağırmamış olsaydı ağabeyi şu an kesinlikle yanında olacaktı. Biliyordu.

Hayat birbirine bağlı binlerce domino taşı gibiydi. Taşların bir tanesi hareket ettiği zaman diğerlerini de etkiliyor ve sonucu iyi ya da kötü olsun mutlaka bütün taşlar yıkılıyordu veya bir hatadan dolayı daha yarısına bile gelmeden zamansız bir kaybedişin gerçekleştiği de oluyordu.

Umut'un Ağabeyi Bora kendi hayatındaki taşları öyle bir hizalamıştı ki sanki sonsuza kadar gidecekti. Kendi hayatını bırakıp kardeşinin hayatına baktığında ise sürekli bozukluklar görüyordu. Artık kendini bırakıp kardeşinin hayatına daha çok yönelmeye başlayan Bora, bir süre sonra kendi taşlarının yamulmaya başladığını bile fark edememişti.

Umut'u, Umut'un hatırladığından daha çok etkilemiş, ona yaşından daha fazla yüklenmeye çalışmıştı. Kendisiyle onu bir tutmuş, yapamadığı her şey için ondan bir adım daha uzaklaşmıştı.

Artık onu kardeşi olarak bile değil bir öğrencisi olarak görüyordu. Umut'un bundan zerre kadar bile haberi olmasa da ondan bazen içten içe nefret ediyordu.

Nefreti içini dışını kemirmeye başladığı bir gecede ise yine kavga etmişler ve Umut yine onu istememişti.

İçten içe bir daha onu asla görmek istemediğini, ne kadar berbat ve aptal bir insan olduğunu düşünen Bora ise o gece Umut'un yanından bir daha dönmemek üzere kendi evine doğru yola çıkmıştı.

Domino taşlarının yamukluğundan haberi yoktu.

Kazayı yapmadan önce hala kendi kendine söyleniyor, yanında bile olmayan Umut'la kavga etmeye devam ediyordu. Öyle ki emniyet kemerini bile takmayı unutmuştu. Karşısından gelen sarhoş sürücüyle beraber de son domino taşı da kendini beyaz zemine bırakmıştı. Tamamdı. Bitmişti işte. Bir daha Umut'u göremeyecekti. Ondan özür dilemeyi isterdi. Dileyemeyecekti. Annesi ve babası Umut'u ona emanet ederek tatile gitmişlerdi. Onlara verdiği sözü tutamadığı için de üzgündü. Onlardan da özür dileyemeyecekti.

Düşündüğünden, farkında olduğundan daha büyük bir yıkım bırakıp giden Bora, giderken kendisini suçlayarak gitmiş olsa da geride kalan Umut büyün suçun kendisinde olduğunu düşünüyordu. Kafasının içinde sürekli dönüp duran mahkemede onu suçlu bulan hakim, bedenen olamasa da ruhen onu hapsetmeyi başarmıştı.

Gözlerinden akmaya başlayan gözyaşlarına durmaları için yalvarıyordu ama hiçbir şeyi beceremediği için bunu da beceremiyordu.

Nida'nın söyledikleri aslında çok mantıklıydı, ağabeyi hayatta olsaydı ve onun böyle yaşadığını görseydi büyük ihtimalle ondan tekrardan nefret ederdi.

Üç yıl geçmişti, koskoca üç yıldır onun bir yerlerden 'her şey bir şakaydı' diye çıkıp gelmesini ve ona sarılmayı hayal ediyordu. Geri gelebilseydi onun her istediğini yapardı. Böyle bir şaka için her şeyini verirdi.

"Keşke şu an Nida yanımda olup bana 'salak mısın sen?' deseydi." dedi eline telefonunu alıp mesaj gelmiş mi diye kontrol ederken. Artık ondan hiçbir şekilde mesaj alamayacağının farkındaydı ama alışkanlık olduğu için sürekli kontrol etmekten de kendisini alamıyordu.

DEVÂ.  |texting|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin