32

7.1K 333 34
                                    


05365******: Okula neden gelmedin
(iletilmedi)

05365******: Biraz daha iyi misin bari
(iletilmedi)

05365******: Değilsin değil mi
(iletilmedi)

05365******: Ama sen merak etme iyi olacaksın
(iletilmedi)

05365******: İyi olacaksın Umut
(iletilmedi)

05365******: Gizli bilmem ne sözü
(iletilmedi)

-

"Haber alabildin mi?"

Karşımdaki bankta Azra'nın yanında oturan Kaan'a belki de yüzüncü kez sorduğum bu soru yine cevapsız kalmıştı.

Çok güzel.

"Evde değil miymiş yani?"

"Değil."

"Atölye?"

"Oraya da gittim."

"Nerede o zaman bu çocuk Kaan?"

"Bilmiyorum Nida, daha önce hiç böyle habersiz bir yere gitmemişti."

Dün ben ayrıldıktan birkaç saat sonra uyanan ve biraz kendine gelen Umut eve gitme bahanesiyle Kaan'ı atlatıp ortalardan kaybolmuştu.

O andan beri de gidebileceği her yeri didik didik aramamıza rağmen bulamamıştık.

"Of Kaan gitmesine neden izin verdin ki, niye gitme demedin?"

"Sence beni dinler miydi?"

Dinlemezdi.

"Belki dinlerdi."

Kaan olumsuz anlamda başını iki yana salladı.

"Bence bu kadar endişelenmeyelim, biraz kafa dinlemeye ihtiyacı vardı, ortadan kayboldu. Kafası dinlenince mutlaka geri gelecek."

Aslında biraz düşününce Azra'nın söyledikleri çok mantıklı geliyordu.

Belki de şarjı bitmişti?

Belki de biz baktıktan hemen sonra eve gitmişti ve şu an evde uyuyordu?

"Haklısın." Dedi Kaan ayağa kalkarken.

Sanırım artık evlerimize gitme vaktimiz gelmişti.

-

Güneş yavaş yavaş batarken gökyüzünde bıraktığı o güzel renk ile beraber evimin olduğu sokağa doğru ilerlerken giriş kapısının önündeki merdivenlere yatmış birisini görmememle kaşlarım çatıldı.

O birisinin Umut olduğunu anladığım anda da kafamdan vurulmuşa döndüm.

Uçarak oraya doğru ilerlerken içimden onun burada ne işinin olduğunu sorguluyordum.

Acaba Kaanların eviyle bizim evi mi karıştırmıştı?

Nefes nefese yanına geldiğimde yüzünü bana doğru çevirdim ve uyumadığını anladım.

"Ne işin var senin burada Umut?"

O da beni gördüğüne çok şaşırmış gibi kaşlarını çattı.

"Umut kim?"

Ne yani beni gördüğüne değil de buna mı şaşırmıştı?

"Umut kim mi?"

Deli gibi sarhoş olduğu için zar zor yattığı yerden doğrularak sinirli sinirli bir şeyler gevelemeye başladı. Ama ne yazık ki doğru düzgün tek bir kelime bile çıkarmayı beceremiyordu.

"O Umut'u var ya o Umut'u siğkerğim."

En son söylediği şeye büyük bir kahkaha patlattım. Cidden mi? Kim olduğunu mu unutmuştu yani?

"Tamam tamam sen yaparsın hadi gidelim."

"Nereye gideceğiz?"

"Kaan'ın yanına gideceğiz tabii ki, hadi."

Koluna girip onu ilerletmeye çalışırken kalktığı yere tekrar oturdu.

"Ben gidince Umut mu gelecek buraya yoksa? Hiçbir yere gitmiyorum."

"Umut sen neyden bahsediyorsun hadi kalk şurdan kimse gelmeyecek diyorum sana."

Kalkmadı.

"Başlatma Umuduna kızım gitmeyeceğim ben hiçbir yere. Nok... ta."

Ceketimin cebinden telefonumu çıkarıp Kaan'ı ararken bir taraftan da etrafta kimse var mı diye göz gezdirmeye başlamıştım çünkü annem kapısının önünde sarhoş bir adet ergen yakalarsa benim için hiç de iç açıcı şeyler olmazdı.

"Kaan, Umut'u bizim evin önünde buldum çabuk buraya gelmelisin, acayip derecede sarhoş ve adını unutmuş bir şekilde kapının önünde yatıyor."

"Sizin evde ne işi var ya?"

"Bilmiyorum sizin evle bizim evi karıştırdı galiba, hadi çabuk ol."

Cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım ve Kaan'ı beklerken üşüyerek ölmemesi için üzerine bir şeyler getirdim.

(2 saat sonra)

"Nida?"

"Efendim Umut, efendim, yine ne istiyorsun?"

"Umut kim?"

Kaan gelmiş, Umut'u zar zor sürükleye sürükleye teyzemlere getirmiştik ve ben de kahve yapıp biraz ayılması için hepsini ağzına tıkmıştım ama nafile.

Hiçbir şekilde işe yaramamıştı.

Hâlâ Umut'un kim olduğunu ve onu sikeceğini söylüyordu.

Kaan da bir köşeye oturmuş ben onunla uğraşırken sinsi sinsi gülüyordu.

"Umut seni çok mu üzdü Nida?"

Diğerlerinden farklı olan bu soru Kaan'ın bile gülmesini kesmesini sağladı.

"Çok üzdü."

"Tamam. Bunun için ayrıca sikeceğim onu."

"Gerçekten yapar mısın bunu?"

"Yaparım yaparım dur sen bir göreyim o haşereyi, ağzını burnunu kıracağım."

Kaan tekrar gülmeye başlayınca Umut'da gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldığının haberini verirmişçesine horlamaya başladı.

Cidden ben bunun nesini sevebilmiştim ki?

"Nida ben yokken buna ne yaptın Allah aşkına? Kafasına taş mı attın?"

"Ne yapabilirim Kaan ne içtiyse kendini unutmuş manyak. Of... Kırk yıl düşünsem Umut'un böyle şeyler yapacağı aklımın ucuna gelmezdi."

"O değil de neden sizin evinizin önüne gelmiş?"

"Bilmem, söylemedi ama bence sana söylediğim gibi evleri karıştırdı."

"Sanmam."

"Ne demek sanmam?"

"Karıştırması çok düşük bir ihtimal."

"Ee, neden bizim eve geldi o zaman?"

"Senin sapık olduğunu anlamış olmasın balım bu ayı?"

"Kaan salaklaşma ne sapığı ya! Hem sen söylemediysen nasıl öğrenecek ben olduğumu?"

"Ben söylemedim ama ya bir şekilde öğrendiyse?"

"Öğren..."

"Özür dilerim... Hepsi benim... Benim suçum... Suçlu benim... Benim yüzümden..."

Konuşmamı yarıda kesen Umut'un çırpınışları endişelenmeme neden oldu. İçindeki suçluluk duygusu uykusunda bile peşini bırakmıyordu.

Tamam.

Bu kadar acı çekmesini izlemek yeterli.

Bu kadar acı yeterli.

Bu onun için çok fazla.

DEVÂ.  |texting|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin