5: "jungkook is my ex boyfriend"

948 126 44
                                    

Yeni aldığım kitabın kokusu her yanımı sarmıştı sanki. Az önce bitirmiştim daha, fazla akıcı olduğundan hemen bitmişti. Gereğinden fazla kitap okuduğumu, bir gün beynimin yanacağını söylerlerdi. Gerçi, kitap okuma oranında "gerek" gibi bir ifade kullanılmalı mıydı? Evimde o kadar çok kitap vardı ki; ağırlıktan dolayı deprem olsa bu sokakta en sağlam benim evim kalırdı sanırım. Boşuna kitap ciltlerine tuğla denmiyor. Tanımları, cevapları olmayan sorular olduğunu düşünebilirdiniz ama kitapların içinde her şeyin cevabını bulabilme şansınız vardı. Mükemmel zekaya sahip yazarların, olağanüstü  kelimelerle laf cambazlıkları yapmaları bunu sıkıcılıktan çıkarıyordu. Buna şahit oldukça da, okuma duygumu derinleştirme isteğim artıyordu.

Elimdeki kitabı koltuğun yanında duran beyaz sehpaya bırakıp biraz gerindim. Şimdi hazırlanıp okula gidebilirdim, bugün okulda yapılan bir konferansa katılacaktım. Jimin beni bekliyordu, hem bugün onunla Jung Hoseok hakkında konuşmak istiyordum. Belki Jungkook'u da sorardım.

Odama girip içeri getirdiği rüzgarı kesmek amacıyla balkonumun cam kapısını kapattım. Annemler bu hayata veda ettiklerinde üzerlerindeki her şey, tek akrabamız olan amcamın üzerinde duruyordu. Daha o zamanlar reşit olmadığım için alamıyordum. Ama geçen sene tam 18'dim ve zaman, her zaman yaptığından şaşmadan; geçerken onu da alıp götürmüştü. Her şey bir anda üzerime kalmıştı, ne yapacağımı bilmediğimden şirkete hiç uğramamıştım bile. Koskoca bir sene geçmişti ama kendi işime gitmiyordum, nasılsa birileri başındadır diye. Zaten onlarca kez aramalarına rağmen gitmiyordum, imza işleri ile ilgilenmesi için amcamın eski bir arkadaşının oğlu Yoongi duruyordu. Ki zaten doğru olan, önce okulumu bitirmem olurdu.

Aklıma dolan şeyleri kenara bırakıp, üzerimi giyindim. Dar pantolonların üzerine bol gömlekler giymeyi hep sevmiştim. Yakıştığını da düşünüyordum açıkçası. Omuz silktim ve askıdan aldığım kırmızı ince kravatı, gevşekçe gömleğimin üzerine taktım. Şirketin işime yaradığı tek konu paraydı, kıyafetlere para yatırmayı severdim. Kim sevmezdi ki?

Mavi saçlarımı dağınık bırakıp güzel nostaljik yüzüklerimi taktıktan sonra son kez kendime bakıp evden çıktım. Arabam bir haftadır servisteydi, o gün beni Jimin'in bırakma sebebi buydu. Ayrıca bugün konferansa gitmek için yeniden Jimin'e ihtiyacım vardı. Ona mesaj atmak için telefonumu elime almıştım.

Gönderilen: Jimin

çıktım ben

Çok geçmeden bana geri döndü.

Gönderen: Jimin

geliyorum

Dudaklarım kenara kıvrılırken telefonu, kot bayağı bir dar olduğu için sıkıca popomu sarmış olan cebine koydum. Evin bahçesinden çıktığımda gördüğüm görüntü beni gülümsetmişti, sokaktaki ağaçlar fazla güzel duruyor, rüzgar hafifçe estikçe çıkan hışırtılı yaprak sesleri beni hoşnut ediyordu.

"Taehyung, merhaba." Arkamdan gelen sesle o yöne doğru döndüm. Bu yan evde oturan Sooyun'du. Yavaşça eğilip onu selamladım. "Merhaba Sooyun."

"Bu kadar resmi olma." Güldü. "Naber, kimi bekliyorsun?" İlk söylediğine bir cevap vermemeyi tercih ettim. "Jimin. Arkadaşım. Ve iyiyim, sen?" Kucağındaki kitaplara sarıldı. "İyiyim, kütüphaneye gidiyorum." Başımı salladım. "Ehm, görüşürüz o zaman?" Deyip fazla yavaş bir adımla benden uzaklaştı. Gülümsedim. "Görüşürüz Sooyun." Gözleri gülüşüme kaydığında aldırmayarak önüme döndüm ve gitmesini bekledim.

Her zaman samimi ve önyargısız, insanlarla iyi anlaşam bir yapım olsa da bu kızın bana olan bakışları rahatsız ediciydi. Zaten evine giren çıkan tipler de belli değildi, onunla yakın olmak istemiyordum. Gözden kaybolduğu sırada sokağın başında siyah bir araba belirdi. Jimin olmalı diye düşündüğümde, kendisi beni yanıltmamış tam önümde durarak camını açmıştı. Güneş gözlükleri ve açık alnı ile gerçekten seksi duruyordu.

snuff :: taekookWhere stories live. Discover now