1: "you sold me out to save yourself"

3.4K 189 39
                                    

şarkı medyada,
akustik versiyonuyla taehyung'ın söylediğini hayal edebilirsiniz

iyi okumalar uzuuun bir sürenin ardından özel biri için yeniden yüklemeye karar verdim bu klişe dolup taşan kurgumu, beğenmeniz dileğiyle:)

Buradaydı.

Bir haftalık, acı verici ve bana asırlar gibi gelen bir sürecin sonunda onu ilk defa görüyordum. Gecenin siyahına bürünmüş ölümcül uzun saçları dalgalıydı ve biraz dağılmıştı, stresli olduğu her zaman saçlarını çekiştirme gibi bir huyu vardı. Yine saçlarını çekiştirmiş olmalıydı, bu barizdi. O yuvarlak, güneş kadar parlak gözleri hala kalbimi ezecek derecede güzellikteydi, aynıydı. Yalnızca altlarında oluşan çökük ve morluk, bakışlarındaki yorgunluk gözden kaçmıyordu. Başını kucağıma yatırıp saçlarını parmaklarımla okşamak istedim, yorgunluğu gitsin istedim. Her zaman rengini koruyan şekilli, küçük dolgun kiraz dudakları aralıydı. Islaklardı çünkü az önce bitirdiği içki o dudaklarının üzerinde duruyordu. Güzel, inci dişlerini göremiyordum, çünkü gülümsemiyordu. Gülüşünü kaybetmişti. Baştan aşağı süzdüm onu. Bir sanat galerisinden kaçmış gibi kusursuzdu, Tanrı'nın üzerinde diğer insanlardan daha çok uğraştığına yemin edebilirdim. Çekici bir intihar, aşağısında mezarlıklar bulunan bir uçurum, günahları çağrıştıran bir şarap, evrene doğmuş en değerli armağanlardan biriydi. Jeon Jungkook, tamamen mükemmeldi. Bunu kelimelerle ifade edememek kötüydü, çünkü bakmaya kıyamadığım adamı anlatamıyordum, kelimeler birbirine giriyordu. Bu dağılmış görüntüsüyle bile sol tarafımda, göğüs kafesimin altında bir şeyleri hızlandırabiliyor, karnıma ağrılar sokabiliyordu. Hissettirdiği şeyleri fiziksel işkenceye çevirebilecek kadar güçlüydü o. Duygularımın esiri olmuş haldeydim.

Başımı iki yana sallayarak kendime geldiğimde -gelmemiştim, geldiğimi sandığımda- elimi bu sabah boyattığım mavi ve uzun saçlarımdan geçirdim. Madem buradaydı, artık ona söylemek istediklerimi anlatabilirdim değil mi? Konuşma şansı verilmediğinde, artık bir önemi kalmadığında bile insan içinde kalanları dökmek istiyordu.

Yapıp yapmamak arasında kalmadım, yapacaktım. Bu sahneye aylar sonra çıkmanın, buradan kaçsam da tekrar gelmemin başıma neler açacağı umrumda değildi. Şu an tek istediğim bunu yapmaktı. Bir delilik kaplamıştı her yanımı. Birkaç saat önce aldığım bünyeme göre fazla olan alkolden olsa gerek. Buraya da bu nedenle gelmiştim, aklım kesinlikle yerinde değildi. Boğazımı temizleyip Baekhyun sahneden inerken nefesimi düzenleme ihtiyacında bulundum. Eskiden burada çalıştığımda onunla takılırdık, benim için iyi bir arkadaş sayılırdı ancak buradan kaçtıktan sonra onu ne aramış ne mesaj atmıştım.

Yutkunup titreyen adımlarımı boşalan sahneye yönlendirdim. Dizlerimde beni ayakta tutacak hiçbir güç yoktu. Hiçbir şekilde rahatsız olmadan küçük basamakları çıkıp ışığın tam altındaki tabureye oturdum, kalbim deli gibi çarpıyordu. Adrenalin, alkol ve aşkın küçük parçaları damarlarım altında her yerimde geziniyordu. Bana bakıyor muydu bilmiyordum ama sesimi duyduğunda bakacağından, onu sevdiğim kadar emindim.

Baekhyun'un bıraktığı siyah akustik gitarı kavrayarak kucağıma koydum ve sol elimin parmaklarını doğru akora göre tellere yerleştirdim.

Beni koca altı aydan sonra burada görenlerin şaşkın fısıltılarının uğultusunu duyabiliyordum. Ve çoktan birkaç çalışanın patrona haber vermek için ortadan kaybolduğunu. Bunların hepsini göze alarak çıkmıştım, bir şeyler anlatmam gereken biri vardı kalabalıkta çünkü. Sağlıklı düşünmediğimi bilsem de şu an geri dönmek, bu yaptığımdan daha mantıksız olacaktı.

snuff :: taekookWhere stories live. Discover now