MADAM VICTURNIEN'İN BAŞARISI

Ξεκινήστε από την αρχή
                                    

Bu aşağı dünyada bu erdemlerden çok vardır; bir gün yukarılarda olacaklardır. Bu hayatın bir yarını da var.

İlk zamanlar, Fantine öylesine utanç duymuştu ki, dışarı çıkmaya bile cesaret edememişti.

Sokaktayken insanların arkasından dönüp baktıklarını ve parmaklarıyla kendisini gösterdiklerini tahmin ediyordu. Herkes ona bakıyor ama kimse selam vermiyordu. Gelip geçenlerin acı, soğuk hor görüşleri, dondurucu bir kış rüzgârı gibi etine ve ruhuna işliyordu.

Küçük şehirlerde talihsiz bir kadın, herkesin acı alayları ve merakı altında çırılçıplak kalmış gibidir. Paris'te hiç olmazsa sizi kimse tanımaz ve bu karanlık bir elbise yerine geçer. Ah! Paris'e gitmeyi ne kadar isterdi! Ama imkânsız. Yoksulluğa alıştığı gibi hor görülmeye de alışması gerekiyordu. Yavaş yavaş kararını verdi. İki üç ay sonra utancından silkindi, hiçbir şey olmamış gibi yine sokağa çıkmaya başladı. "Umurumda değil," diyordu.

Başı yukarıda, acı bir gülümseyişle gitti, geldi; sonunda küstahlaşmaya başladığını hissetti.

Madam Victurnien penceresinden bazen onun geçtiğini görüyor, kendi sayesinde "layık olduğu yere konulan bu mahlukun" çektiği acıyı fark ediyor ve kendisini kutluyordu. Kötülerin mutluluğu da kara bir mutluluktur.

Aşın çalışma Fantine'i yoruyordu, küçük kuru öksürüğü artmıştı. Komşusu Marguerite'e bazen, "Şu ellerimi bir tutup bakın, ne kadar sıcak!" diyordu.

Buna rağmen sabahları, eski bir kırık tarakla, bükülmemiş ham ipek gibi akıp dökülen güzel saçlarını tararken, bir an için mutlu bir şuhluğa bürünüyordu.

X

BAŞARININ DEVAMI

Kışın sonlarına doğru işinden atılmıştı. Yaz geçti, yine kış geldi. Günler kısa, işler az. Kış: Ne sıcak var ne ışık var ne öğle var; akşam sabaha bitişik, sis, alacakaranlık, pencere kurşuni renkte, dışarısı iyi görülmüyor. Gökyüzü bir bodrum penceresi. Bütün gün bir mahzen. Güneş bir fukaraya benziyor. Korkunç mevsim! Kış göğün suyunu, insanın kalbini taşa çeviriyor. Alacaklıları Fantine'in peşini bırakmıyorlardı.

Kazancı çok azdı. Borçları artmıştı. Paralarını düzenli bir şekilde alamayan Thènardierler, durmadan ona mektup yazıyorlardı. Bu mektupların içindekiler onu acılara gömüyor, posta ücretiyse yıkıyordu. Bir gün küçük Cosette'in soğuklarda çıplak kaldığını, bir yünlü etekliğe ihtiyacı olduğunu, bunun için annenin hiç olmazsa on frank göndermesi gerektiğini yazdılar. Mektubu alınca, bütün gün onu avucunda buruşturup durdu. Akşam olunca, sokağın köşesindeki berber dükkânından içeri girdi, saçlarını tutan tarağı çıkardı. Nefis sarı saçları kalçalarına kadar döküldü.

- Ne güzel saç bunlar! diye haykırdı berber.

Fantine:

- Bunlar için bana ne verirsiniz? dedi:

- On frank.

- Kesin.

Bir örme eteklik alıp Thènardierlere gönderdi.

Bu eteklik, Thènardierleri öfkeden deli etti. Onların istediği paraydı. Etekliği Eponine'e verdiler. Zavallı Tarla Kuşu titremeye devam etti.

Fantine, "Yavrum artık üşümeyecek. Onu saçlarımla giydirdim," diye düşündü. Kırpılmış başını saklayan küçük, yuvarlak, kenarlıksız şapkalar giyiyordu. Bunlarla bile hâlâ güzeldi.

Fantine'in yüreğinde karanlık duygular çatışmaya başlamıştı. Artık başını saçlarıyla süsleyemediğini görünce, çevresindeki her şeyden nefret etmeye başladı. Uzun zaman o da herkes gibi Madeleine Baba'ya büyük saygı duymuştu. Fakat onu İşten kovan ve felaketine neden olan kişinin o olduğunu kendi kendine tekrarlaya tekrarlaya, Madeleine Baba'dan da -özellikle ondan- nefret eder oldu. Fabrikanın önünden işçilerin kapıda oldukları saatlerde geçtiğinde, yalandan gülüp şarkı söyler gibi yapıyordu.

SefillerΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα