O/9

1.2K 71 23
                                    

Yağmur hızla yağmaya devam  ederken genç kadın arabanın radyo sesini biraz daha açtı. İçini rahatlatan şarkı kulaklarından girip bütün bedenini adeta ayağa kaldırıyordu. Kafasını arkasına yaslayarak gözlerini kapadı. Bir kaç günün acısını şimdi arabasında kulağına gelen müzikle çıkarıyordu.

Saatin öğlen saati olmasına rağmen hava her zamankinden daha da karanlıktı. Kulağına değinen şarkı bittiğinde yavaşça doğrulup arabasını çalıştırdı. Dudaklarını yalarken torpido da olan gözlüğünü alarak taktı. Gülümseyerek gaza bastı ve bir kaç gündür gitmeyi  düşündüğü yere doğru sürmeye başladı.

Hava hala yağmurlu olsa da dışarı da ki insanlar sanki hiç umurlarında değilmiş gibi sokaklarda geziyordu. Kafasını çeşit çeşit insanların gezindiği caddeye baktı. Arabasının radyosunu biraz daha açarken kulaklarında ki çığlıkların biraz olsa da müzikle silinmesini diledi. Kalbinde olan çizikler hala orada dursa da kulağında olan seslerin silinmesibile ona terapi gibi olacaktı.

Gözlerini kapattığı her anda aklına gelen kişilerin haddi hesabı yoktu. Ilk başta kendi elleri ile yetiştirdiği, hastaneden çıkar çıkmaz onu kızına götüreceği Melia vardı. Yaptığı işi sevse bile bazen onunda kırılma noktası oluyordu. Melia ile birlikte kurduğu hayaller bir anda genç kadının bedeni ile yakılmış, uçsuz bucaksız denize sürülüvermişti. Beraber gidecekleri her yeri yakıp yıkmak istese bile genç kadın şimdilik öfkesine yenilmeyecekti. Yapacağı tek şey dışarıdan herkese ben mükemmelim havasını takındırmaktı.

Kırmızı ışığa denk geldiğinde yağmur biraz daha şiddetlenmişti. Arabasının camına damlayan her yağmur damlası sanki camı kırıp içeri girmek için sert adımlar atıyordu. Arabanın sileceklerini çalıştırırken arkasına yaslanıp radyonun sesini kıstı. Gözlüğünü çıkararak yan koltuğuna attı ve etrafta kimsecikler yokken hala kırmızı yanan ışığı umursamadan gaza bastı. Camlarını açarak yağmur damlalarının sesini hissetti, toprak kokusu ciğerlerine dolarken arabayı yavaşça mezarlığın girişinde durdurdu ve bu sefer radyoyu tamamiyle kapattı.

Arabasının anahtarını cebine koyarak telefonunu ve çantasını arabada bıraktı. İçinde ki fırtımalar dışarı çıkmaya çalışsa bile o sadece deri botlarının yaprakların üzerinde çıkardığı hışırtı ile yürüyordu. Mezarlığın 5. Ada bölgesine girdiğinde derin bir nefes alıp ağaç yapraklarının üzerinden ona damlayan yağmur damlalarına bakmak için kafasını kaldırdı. Büyük ağacın dallarında ki kuş yuvasını görüp gülümserken yoluna tekrardan kafasını çevirdi ve yavaş adımlarına devam etti. Her zamanki gelişinde olduğu gibi yolu ezberlediği yerden geçti ve kızının mezar taşını gördüğü an ellerini arkasına koyarak aynı kızının ölmeden önceki yürüyüşünün taklidini yaptı. Elimi serbest bırakırken havaya dikip mezara doğru el saldı ve burukça gülümsedi. Titreyen çenesini açtığı zaman haykırarak ağlayacağını biliyordu. Fakat bilsede bunu yapmadan asla uyuyamayacaktı. Her zaman olduğu gibi, günler geçtikçe ağlayabilirdi. Ama içinde ki acı aynı ilk günkü gibi içinde kalacaktı. Yerde hareketsiz bir şekilde yatan kızı ve kocasını gördüğü an kafasında ki her düşünce onu boğazlayarak öldürecekmiş gibi olmuştu. Bir süre nefessiz kalmış ardından ise nefesinin tamamen kesilmesi için elinden geleni yapmıştı.

"Küçük meleğim. Annen geldi!"

İrayna saçlarını kulağının arkasına atarak kızının mezar taşına uzun bir öpücük kondurup yan tarafında ki taşa baktı.

"Beni özlediniz değil mi? Yakında yanınıza gelmeyi planlıyorum ama aklımda bir kaç şey var. Yapmak için inan elimden ne gelirse yapıyorum Enis. Az sürecek zaten, ya Gabriel tarafından öleceğim ya da kendimi asacağım."

Olanaksız |Lanet Serisi 1|  #Wattys2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin