Kahve

589 47 9
                                    


Leon avuç içlerini kot pantolonuna sürerek terleyen ellerini kuruladı. Hilal yemekleri servis etmiş, tam karşısına oturmuştu. Mavi iri gözle ile ona bakıyordu o da şaşkındı. Bu hali ile ne kadar tatlı göründüğünü biliyor muydu? Babasının öksürmesi ile başka yere bakmaya başladı. Yakalanmıştı! Bir süre daha sessizlik içinde yemeklerini yediler. Leon arada Hilal'in imalı bakışlarına yakalanıyor ona tebessüm edip başını tabağına çeviriyordu. Daha önce ailecek yemeklere katıldıkları olmuştu bu yemekler hep resmi, samimiyetten uzak gülümsemeler ile doluydu. Bu seferki yemek daha farklıydı her ne kadar uzun zamandır tanımadığı hatta daha önce hiç görmediği insanlar olsa da kendini buraya ait hissetmişti. Birbirlerine olan davranışları, konuşmaları gerçekti. Hilal'in şirin evinin denizi gören terasında onun ailesi ile birlikte yemek yiyor olmak onu hem geriyor hem de mutlu ediyordu. Plansız ilk defa başına böyle bir şey gelmişti. Zaten Hilal hayatına girdiğinden beri bir çok olay; sürprizi içinde barındıran, kalbine dokunan gelişmelerden ibaretti.

"Leon beğenmedin mi yemekleri? "

Leon Hilal'in sesini duyunca bakışlarını tabanından kaldırdı. "Beğendim çok güzel olmuş eline sağlık."

"Pek bir şey yemedin de o yüzden."

"Beğendim beğenmez olur muyum. Soğusun diye bekledim, yiyiyorum şimdi." Leon patates püresini çatallayarak yemeğine devam etti. Bakışlarını ne zaman tabağından kaldırsa Cevdet Bey'in sert bakışlarına maruz kalıyordu.

"Kızım bize hiç Leon Beyden bahsetmemiştin? "

"İlahi Cevdet iş yemeğinde miyiz?"

"Sen Leon diyorsun ama bakalım memnun mu adını kullanışından."

"Sadece Leon derseniz sevinirim."

Karısı Cevdet'e 'bak gördün mü' bakışları atıyordu. Suyunu içince Hilal'e döndü. "Sahiden kızım hiç bahsetmedin nasıl tanıştınız?"

Tanışma anları gözünün önüne gelince kıkırdamaya başlayan Hilal'in gülüşlerine Leon de eşlik etmişti. Hilal'in neye güldüğünü çok iyi biliyordu.

Hilal dudağını dişlerken Leon ağzından çıkacak kelimeleri merak içinde bekliyordu. Hilal'in dudağını dişlemesi demek yalan söylemesi demekti. Beklediği gibi de olmuştu.

"Mine'nin arkadaşıydı oradan tanıştık. "

Hilal başını yana yatırıp dudak büzerek Leon'a bakmıştı. Kendini anlamasını umdu. Daha bir kaç haftadır tanıdığı birinin evine çiçek buketi ile gelmesini annesine açıklayamazdı.

Leon başını sallayarak Hilal'i onayladı. Isınma turları gündem konuları ile değişmiş Leon ve Cevdet'in edebiyata olan ortak merakı ile koyu bir sohbete dönüşmüştü.

Cevdet Bey gözüne takılan tavlayı eline aldı. "Leon tavla atar mıyız?"

"İsterdim ama ben tavla oynamasını bilmiyorum."

"Hadi ya baban öğretmiştir diye düşündüm bende."

"Hayır. Öğretmedi." Hilal Leon'un gözlerinden geçen üzüntülü ifade ile canı sıkıldı. Cevdet Bey de fark etti yanlış bir şey söylediğini düşündü.

"Yersiz konuştum sanırım baban sağ mı? "

"Evet sağ. Galiba pek fırsat olmadı öğretmesine."

"Olsun ben öğretirim geç bakalım karşıma. Hilal, kızım bize kahve yapar mısın?"

"Yaparım tabi. Leon nasıl içiyorsun?"

'Tuzlu olsun.' Leon'in fısıltı ile söylediği sözü Hilal duymuştu. Babasının televizyonda çıkan habere bakmasına şükretti.

Leon ne söylediğinin sonradan farkına vardı, kelimeler ağzından birden dökülüvermişti. Hilal'in gözlerini kaçırışını kızaran yanaklarını fark etti. Neyi inkar edebilirdi, artık ilgisini saklayamıyordu. Gözünün içine bakarak konuşmasına devam etti. "Sade, sade olsun."

İki İken BirWhere stories live. Discover now