Tanıtım

3.6K 248 209
                                    


Yokahama'nın en sakin saatleri, ani bir yağmurla bölünmüştü. Gece yarısından sonra kimsecikler Liman Mafyası'na ait büyük deponun etrafına yaklaşmadığından, orada yağmura yakalanan kimse yoktu. Dazai Osamu hariç.

Vücudu baştan sona sargı bezleriyle kaplanmış Dazai Osamu, yağmurun vurduğu denizi yalnız başına izliyordu. Etrafta doğru dürüst bir ışık bile yoktu ve Dazai denizi tam görebildiğine emin de değildi. Ama bu sorun değildi. Dazai denizi dalgalarını gözlemleyip romantik hayaller kurmak için izlemiyordu. Dazai, denizde ölümü arıyordu.

İntihara yatkın birçok insan gibi Dazai de en acısız intihar yönteminin arayışındaydı. Fakat her denemesi, başarısızlıkla sonuçlanmakla kalmıyor, ondan bir parça da alıyordu. Sanki her intihara teşebbüsünden sonra kendisini öldüremese de bir parçasını öldürmeyi başarıyordu. Ve böylece Dazai Osamu'yu oluşturan parçalar yavaş yavaş yok oluyordu. Duyguları, hareketleri ve hatıraları... Yavaş yavaş yok oluyordu. Yok olmayan tek şey ise düşünceleriydi. Sanki nadir bir virüs gibiydi düşünceleri: Her gün yenileniyorlardı ve Dazai onları yok etmek için her gün yeni bir çözüm buluyordu. Tam başardığını hissettiğindeyse güneş batıyordu. Tekrar doğduğunda, Dazai yepyeni düşüncelerle uyanıyordu.

Ofladı. Ölemeyeceğini en başından beri biliyordu. Gözlerini yumdu ve yağmura odaklanmayı seçti. Islanmaktan hoşlandığına emin değildi. Üstelik montunu da içeride bırakmıştı. Ama vazgeçemiyordu. Denizi izlemekten kendini alıkoyamıyordu.

"Ben... Amacımı ne zaman yitirdim..."

Başıboş hissettiği doğruydu. Mafyanın emirlerini yerine getirmek onun için eğlenceliydi. Yaşananların çoğu onun için ufak bir oyundan ibaretti. Her ne kadar gerçekten iyiye gitmek istese de, iyinin ne olduğunu bilmiyordu.

"Donarak ölmeye mi çalışıyorsun?" dedi bir ses, ardından.

Dazai sesi tanımak için arkasına dönme gereği duymadı. Bu ses biricik ortağı, Chuuya Nakahara'ya aitti. Hafifçe sırıttı ve mırıldandı, "Belki."

Chuuya kızıl saçları ve mavi gözleriyle tanrıdan bir hediye gibiydi. Dış görünüşü o kadar güzeldi ki, kötü bir yolu tercih etmemiş olsaydı harikulade bir hayata sahip olacağı kesindi. Fakat şu anki Chuuya tam bir serseriydi. Saldırgandı ve kontrolü yoktu. Düşünmeden hareket ederdi. Ve Dazai onun bu tavrını bile sevdiğini reddedemezdi.

"Bir de ukalaca cevap mı vereceksin?" diye çıkıştı Chuuya. Adımlarını Dazai'ye doğru ilerletmişti.

Dazai iç çekerek gözlerini denizden ayırmadı. "Belki."

Chuuya alışkın olduğu ukalalığa karşı hafif bir tebessümü dudaklarına kondurdu. Şanslıydı ki, Dazai'nin arkasındaydı ve tebessümğ görülmemişti. Aksi takdirde Dazai günlerce bu gülümsemeyle dalga geçerdi.

"Ee, Chuuya," diye lafa girdi Dazai. "Beni azarlamaya ya da benimle dalga geçmeye mi geldin?"

"Hayır," diye basitçe yanıtladı Chuuya. Lafını devam ettirmeden önce, Dazai omzunda ufak bir sıcaklık hissetti.

"Ah," Dazai birkaç saniye önceki ciddi havasını atarak kıkırdadı. "Bana montunu mu veriyorsun, Chuuya-kun?"

Chuuya öfkelenerek kaşlarını çattı, "Önce omzundaki monta bak seni aptal! Bu seninki, içeride bırakmışsın!" Sesini aniden yükseltmişti ve neredeyse nefes almadan konuşmuştu.

Dazai kısa boylu çocuğun tavrına güldü. Ardından arkasını dönerek, yüzünü çocuğa sundu. Gözündeki sargılar her zamanki gibi yerindeydi. Fakat Chuuya, yanağındaki yeni bir yarayı fark etmişti. Çünkü oraya da bir yara bandı yerleşmişti.

"Tamam, tamam, hemen kızma," diyerek güldü Dazai. "Centilmenlik yapmanın nesi kötü?"

Chuuya daha da öfkelenerek bağırdı, "Dazai! Eğer bugün feci yorulmamış olsaydım, suratının ortasına yumruğu patlatırdım, buna emin ol!"

Dazai gülümsedi. Hem de olabildiğince yumuşak bir şekilde. Öyle ki, Chuuya'nın öfkesi aniden dağılmıştı ve kaşları şaşkınlıkla havaya kalkmıştı. Dazai'ye bağırıyordu, ama Dazai neden böyle sakindi?

Dazai, aniden ciddileşen bir tonla konuştu:

"Bu günleri kaybetmek istemiyorum, Chuuya."

Chuuya donakaldığını hissetti. Şimdi neden böyle bir şey söylemişti ki? Hiçbir şeyi anlamadığını belirten bakışlarını Dazai'ye sunarken, Dazai çoktan sıkılıp yürümeye başlamıştı. Chuuya'nın yanından geçerek depoya ilerlerken Chuuya onu durdurmak için seslendi:

"Neden bu kadar anlaşılmazsın, Dazai?"

Dazai, arkasından seslenen çocuğa bakma gereği duymasa da bir süreliğine adımlarını durdurdu ve onu cevapladı:

"Anlaşılmaz olmasaydım, beni çözmek için yanımda olmazdın." Ve depoya girdi.

Geride, Dazai'nin sözleri üstüne kalbi hızla atan bir Chuuya kalmıştı sadece. Dazai konuşurken ona bakmadığı için ne Chuuya'nın ani mimik değişikliklerini görmüştü ne de kızaran yanaklarını. Dazai'yi çözmeye çalıştığı doğruydu. Ama kahretsin ki, bu iş için fazla aptaldı. Aklı savaşa çalışan biri, nasıl kendini Dazai'ye yoğunlaştırıvermişti? Neden Dazai sadece ortağı değildi? Neden... Daha fazlasını hissediyordu...

Chuuya elini hızla atan kalbine koydu. Bu sırada yağmur bastırmıştı. Fakat Chuuya, kendine gelene kadar ıslanmaya devam ettiğinden sırılsıklam kaldığını fark edememişti.

"Bu günleri kaybetmeyeceksin Dazai. Asla unutmayacağından emin olacağım."

•••

Tamamen hayal ürünümdür. Hikaye ile çatışan noktaları şikayet etmektense okuyup zevk almayı deneyin. Sevgiler. 💚

toosmarttotalktogod

Remember Me (Soukoku)Where stories live. Discover now