GERCEKLERE ADIM ATARKEN

Začať od začiatku
                                    

“Biliyorum şuan şaşkınsın hatta birazda kızgın ve öfkeli ama bunların hepsini sana anlatacağım. Sana yalan söylediğimiz için çok özür dilerim.” Dedi. Özür dilemek bazen ne kadar da kolaydı. Sadece iki kelime benim için içinde hiç bir duygu barındırmayan kelimeydi. Normal bir hata olsa belki hemen affeder boynuna atlardım ama işin içine yalan karışınca işin rengi değişiyordu.

“Ben bu oyunu daha fazla sürdürmek istemiyorum ve gidiyorum. Siz karşılıklı oturup düşünün isterseniz.” Dedim. Ayağa kalkınca Yaren'in omuzumda ki eli düştü. Onunda benim gibi yüzü görünmüyordu ama pelerinin altından beni adım, adım izlediğini biliyordum. Kapının girişinde Arslan’ı görmemle olduğum yere oturdum. Şuanda gidersem daha kötü olacaktı. Tek seçeneğim  birinci olmaktı anca o zaman buradan tek parça çıkabilirdim. Karşımda oturan rahat davranışlarıyla beni çileden çıkaran adama baktım. Elimi sert şekilde masaya vurdum.

“Önümde kaç veliaht var?” Diye sordum.  Bir konuyu kabullenmek bu kadar zoruma gitmemişti. Arkamda bize doğru yaklaşan Aslan'a baktım. Bir kaç kişiye selam vermişti. Okan Öztürk'e nasıl bir tepki vereceğini gözlemliyordum. Başıyla ufak selamlaştılar. Beni kaçırmanın kim olduğunu Arslan biliyor muydu acaba?

“Bu yıl daveti ben organize ettim. Önünde sadece Okan Öztürk' ün veliahtları var. Onları yenersen yani yenerseniz birinciliği yine elinde tutacaksın.” Dedi. Çarpık bir gülümsemeyle arkamı döndüm. Arslan ayakta birileriyle konuşuyordu. Arada bana doğru bakmayı da ihmal etmiyordu. 

“Bu bizim zaferimiz olmayacak ki yine sen kazanacaksın.” Dedim. Sesim oldukça sinirliydi. Her defasında böyle olacaktı. Bu dünya belki de hep böyle devam edecekti. Finale varabilmek için üstümüze basacaklardı. Şuan yaptıkları da buydu. Dayı tam ağzını açacakken arkama baktı ve sustu. Arkamı döndüğümde Yaren'in yanındaki Arslan’ın gördüm. 

“Selam Yaren.” Arslan’ın yanında ki Yaren’den söylediği şeyle beynimden vurulmuşa döndüm. Arslan bu olanları biliyor muydu? Adam her anı fırsata çevirmeyi biliyordu.

“Sen biliyor muydunuz?” diye sordum. Bu kadar sesli konuşmamıza rağmen kimse bizi  duymuyordu. Kendi aralarında durum değerlendirmesi yapıyorlardı çünkü herkes Damla’yı vuruldu olarak biliyorlardı. Yaren’in buraya gelmesi herkesin sesini kesmişti. Kardeşimi bulmak yerine onun yerini kapatıyordu.

“Sana söyledim daha bilmediğin bir çok şey var söylememi ister misin?” diye sordu.

“Arslan” diye Dayının bağırmasıyla hepimiz yerimizden sıçradık. Öğrenmemi istemeyeceği daha ne vardı ki? Aramızda ki tek sır bu değil miydi? Dayının daha nasıl büyük bir sırrı olabilirdi? Hatta benim bilmemi istemeyeceğim? Sonunda beni de ilgilendirecek ne olabilirdi ki? Umarım büyük bir sır değildir. En azından böyle bir şoka bir daha girmek istemiyorum.

Durumdan özet çıkarmam gerekirse Yaren, Dayının adamıydı. O kadar zaman yanımda olup bana destek çıkan kişi geçmişimi, çocukluğumu çalan adama çalışıyordu. Kardeşimi eline emanet ettiğim kişi düşmanım olan bir adama çalışıyordu. Beni neden kaçırdığı belli olmayan adam o konu aklımda hala soru işaretiydi. Kaç gün uyuduğumu bilmeden o soğuk betonun üstünde yatmıştım. Uyandığım zaman ise kendimi gayet iyi hissediyordum ve dışarda ki insanlara öyle görünmeye kalktım. Bir de beni kaçıran adam sevdiğim adamın babasıydı. Bunların hepsini ben bile kaldıramıyorken sevdiğim adama nasıl söyleyecektim? Tabi bir de bu kadar şeyden sonra benim yanımda hala kalmak isteyecek miydi?

“ Tamam kabul ediyorum o ikizlerin hakkından geleceğim ama bir şartla bundan ailem etkileyecek yani arkadaşlarım. Bu yaptıklarım yüzden onların bir teline zarar bile gelirse bu sefer yemin ediyorum öldürürüm. Sana acımadığım gibi yandaşlarının da gözünün yaşına bakmam. Arkandan onları da postalarım.” Dediğim her kelimenin üstünü tekrar, tekrar vurguladım. Arkamda duran Yaren tam pelerinin kapüşonuna davrandı ama Dayı elini kaldırıp onu durdurdu. 

BİN YILIN ŞAFAĞI   (TAMAMLANDI) #Wattys2018Where stories live. Discover now