KÜÇÜK OYUN

100 21 1
                                    

Bir bölümle daha sizlerleyim . Hikaye ile ilgili karasız kaldığım çok nokta var ama asıl olaylar bu bölümden sonra başlayacak...

İyi okumalar...

Hepinizi çok seviyorum...

Bir anda her şeyden vazgeçip gitmek kolaydır nasılsa;

Ama marifet değil.

Aşk gitmeden vazgeçip sevmektir aslında.


Hayat nasıldır bilirsiniz bazen iğrenç bir espri olur, bazen şapşal gibi gülüşmenize neden olur. Her anını yaşamak zorundasınızdır aslında... Buna zorlanmak da berbattır. Bazı durumlarda yok olmayı bile istersiniz. Hiç aslında olmamayı. Bunun için bazı insanlar servetini bile verebilir.

Bilim kurgu filmlerini severim. Vampir filmlerini kim sevmez. Edward kalın belki de hayatımıza giren ilk yakışıklı vampir. Soğuk varlık, hız, ölümsüz bu kelimeler filmi hatırladığımda ilk aklımda dolaşan kelimeler. Ben Bella'nın ilk bölümde vampir olmasını veya ölmesini beklerken müthiş bir ısırık işi kökünden çözdü. Sonra bir de Açlık oyunları ama merak etmeyin sonun sinin da aç kalmadılar. Ben filmin ismini ilk duyduğum da gerçekten survıvor gibi bir şey beklemiştim. Ama sonuçta güzel bir film. Nereden nereye geldik. Ne diyorduk en son yok olmak aslında bir nevi de Harry'nin pelerini gerçekten var olsa keşke.

Davetsiz misafirler çok olur hayatta haber vermeden gelir en çok koruduğunuz şeyi alıp giderler ve ruhunuz bile duymaz. En zoru da aşk; kapıyı çalmadan girer hayatınıza ve siz hiç bir şey yapamazsınız sadece olanları izlersiniz. Müdahale etme şansınız olmaz. Böyle bir şansta verip sormazlar da yüzsüzler ne olacak.

Ne saçma gelir bazı insanlara aşk... Hayatınıza biri girer ve sizin sevdiğiniz her şeyin üstünde hakimiyet kurar. Sessizce huylarınızı değiştirir. Her şeye karışacak duruma gelir ve bazen bu sizin hoşunuza gider. Kısıtlanırsınız gün geçtikçe sizden daha fazlasını ister. Kıskanmak mutlu olmanızı sağlar. Yüzünüzde daha önce kimsenin görmediği gülücükler açılır. Aşk insanı baştan aşağı değiştirir. Ve kalbini söküp alır.

....

Elimde bir sertlik hissettiğimde elimi tutmaya çalışan bir Yağız'la karşılaştım. Bakışım eli ve yüzü arasında gidip geliyordu. Ben elini ne kadar tutmak istemesem de ona karşı gelecek gücüm yoktu güçlü ve kaslı bir yapısı vardı. Bunun yanında kalbini kırmakta istemiyordum. Aslında karşı gelebilirdim de beni ne engelledi bilmiyorum. Tenime değen sıcak eliyle içimdeki bir şeyleri uyandırıyordu. Bu normal miydi? Karşımda ki herkese sahte bir gülücükle karşılık verdim. Yağız'ı son bıraktığımda barda acıyla inliyordu. Bu ona pek yetmemiş anlaşılan. Fazlasını da istemeye yüzü tutmuş bey efendimizin. Gözüm merdivenlerden inen Hira'ya takıldı.

"Arkadaşlar sizi sevgilimle tanıştırayım. Adı Su... " dedi. Yağız'a dönüp baktığım da yüzünde gayet ciddi bir ifade vardı. Ne saçmalıyor ki bu çocuk ne sevgilisi ya. Bu da nereden çıktı? Buranın adresini bildiğim halde Hira'daki istenenin sebebi de bildiğimi öğrenmesini istemememdi. Bir sürü sorular sorup beni sıkıştırması mı istemiyordum.

Herkes kendi aralarında konuşurken en çok da Hira'nın yüz ifadesine kırılmıştım. Bir anda yüzü düşmüştü. Her defasında Yağız'la aramda bir şey olmadığını söyleyip durmuştum. Yalan söylememiştim aslında ya da söyledim bilmiyorum. İçimde bir şeyler var ama bu nefret mi, tutku mu, heves mi, sevgi mi, bilmiyordum. Bilmediğim bir şeyi de ona açıklayamazdım. Bana kızdığını biliyorum ama ona anlatacağım, tabi bana da açıklama yapılırsa... Ah Yağız göstereceğim ben sana. Aklın da her ne varsa beni bu duruma düşürdüğün için ağır bir hesap vermek zorundasın. Hatta verme kulüpteki gibi yapalım. Ben sana tekme tokat dalayım. Bence süper fikir. İtirazı olan? Kabul edilmiştir. Kendi aklımla bile konuşuyordum.

BİN YILIN ŞAFAĞI   (TAMAMLANDI) #Wattys2018Where stories live. Discover now