BU SEFER SON...

407 40 14
                                    

Sözü çok fazla uzatmak istemiyorum. Elimden geldiği kadar hızlı yazmaya ve siz değerli okurlarına sunmaya çalışıyorum.

İyi Okumalar...

Gözlerimi açtığımda evde olduğumu anlamıştım ama buraya nasıl geldiğim tam bir muammaydı. Başım resmen çatlıyordu. İçkiyi fazla kaçırdığım belliydi. Yataktan kalkıp, banyoya geçtim. Hayret üzerimi bile değiştirmiştim normalde olsa direk kıyafetlerimle yatardım. Küveti sıcak suyla doldurmaya başladım. Küvetin dolmasını  beklerken de aynada kendime bakıyordum.  Aynada yüzümün her zerresini baktım. Ne kadardır bu halde durduğumu bilmiyordum. Dikkatimi küvetten dışarıya akan sular bozdu. Üzerimi çıkarıp banyoya geçtim. Buz gibi yer çıplak ayaklarımla bulunca içimde bir ürperti olmuştu ama umurumda olmadı. Sıcak suyun içine girdim. Başımı küvetin kenarına dayadım. Gözlerimi kapatıp sıcaklığı iliklerime kadar hissettim. Sıcak su gibisi yoktu. Tamam, her şeyin ilacı değildi belki ama kafamı dağıtmaya iyi geliyordu.
      Aklım yavaş, yavaş kendisine geliyordu. İçkinin etkisi sonsuza kadar sürecek değildi. Dün başımdan geçen olaylar kesik, kesik gözümün önün de canlandı. Sinirle gözlerimi açtım. Adamın dediği aklıma geldi "Damla'nın 3 yıl hastane de yatma sebebi"  Her ne kadar inkar etsem de her kelimesi doğruydu. Bunu nereden bile bilirdi ki? Bir de şu küçük yardım meselesi vardı. Oraya bana yardıma gelenin kim olduğunu bilmiyordum ama benden tarafta oldukları belliydi. Bir de koruyucu meleğimiz eksikti. Kim beni korumak istesin ki herkes öldürmek için sıraya girmişken. Bana kim neden yardım edip kurtarsın ki? Peki ben nereden başlayacaktım araştırmaya?
      O adamlar karşıma çıktı kim olduğumu da biliyorlardı. Kimliğim açığa çıkmıştı. Bir düşmanım vardı ama bu kişi dün kafasına sıktığım adam değildi o sadece bir kuklaydı. Bu olayların devamı gelecekti. Ölmemi isteyen biri olduğu bariz ortadaydı. Artık daha kontrollü olmalıydım. Sevdiğim insanları bu beladan uzak tutmam gerekiyordu.
      Kafamda ki bütün seslerden kurtulmak istiyordum. Belki de ilk defa sırf istediğim için silah kullanmıştım. Mecbur olmak daha başka bir duyguydu. Kendimi korumak için kullanmıştım silahı oysa hep öldürmek için sıkmıştım. Bu güne kadar hep başka insanları güvende tutmak için kullandım. İlk defa kendimi güvende tutmak için çekmiştim tetiği. Kötü insanları yok edip iyi insanları güvende tutmak için sıkmıştım hep en azından kendimi böyle avutuyordum. Banyodan çıkıp üstümü giyindim. Aynanın karşısına geçip saçımı düzeltmeye başladım. Kapı çaldı içeriye giren Yaren'di.
      Yaren kreşte çalışan bir öğretmendi bir kaç defa dersine girmiştim çocuklara o kadar iyi davranıyordu ki onu imrenerek izliyordum. Çocukların her sorununa koşuyordu. Her şeyleriyle kendi özel olarak ilgileniyordu. Kalbi çok temizdi. Tanıştıktan bir süre sonra beni de yanına almıştı 3 sene önce biliyorum Damla o durumdayken benim aile sıcaklığın da olmam ona büyük haksızlıktı. Keşke oda yanımda olsaydı. Neden beni tek bırakmıştı ki? O olmadan güçsüz ve savunmasız hissediyordum. Ben olsaydım onu tek bırakmazdım. Bu yalnızlık canımı çok yakıyordu.
      "Su nasılsın?" diye sordu gözlerinde ki merakı ona bakınca fark etmiştim. Bu soruyu boş yere sormazdı. İçimden ‘neler oluyor?’ diye geçirdim. Bana böyle bakması hiçte hoşuma gitmemişti. Islak saçımı havluyla kurulamaya başladım. Bir yandan da Yâren’in hal ve hareketlerini gözetliyordum. Kapıya yaslanmış bir şekilde oda beni izliyordu. Hal ve tavırlarımı normal tutmaya çalıştım. Yaren’in bakışları bir nevi psikolojik baskı yapıyordu. Üzerim de bu otoriteri kurmayı seviyordu. Ama ben nefret ediyordum.
      "İyiyim" dedim. Buna pek inanmış gibi durmuyordu. Yâren’in elindeki dün giydiğim badiyi daha yeni fark etmiştim. Onu dün eve geldiğim de çıkarıp kirli sepetine atmıştım ama bunun konumuzla ne ilgisi vardı ve şuan neden elinde odama girmişti. Meraktan çıldırmak üzereydim.  Yaren de bunu fark etmiş gibi konuyu hemen açıklığa kavuşturma yerine benim merak içinde beklememi izliyordu.
      Elinde ki badiyi kaldırıp bana gösterdi. Görünüşte bir şey yok gibi görünse de askeri yeşil badinin ön kısmına gelen bir kaç damla kan lekesini sonradan fark ettim. Bunları fark etmem gerekliydi. İlk defa bu kadar ufak bir hata yapıyordum. Bu kadar basit bir hata… Onlara ne olduğumu gerçekte nasıl bir iş yaptığımı anlatmamıştım zaten anlatamazdım da ne diyecektim 'Yaren ben katilim ama benim hiç bir suçum yok biz dünyada ki kötülükleri temizlemek için varız mı?' diyecektim. Yaren’i de kaybetmeyi kaldıramazdım sanırım.
      "Dün gece neler olduğunu söylemek ister misin? “diye sordu araya sıkıştırmaya çalışıyordu. Buna izin veremezdim. Ona gerçeği de söyleyemezdim. Yanına yaklaşıp elinde ki badiyi aldım. Karşısında badiyi açtım. Yüzüme onu inandırmak için sahte bir gülücük yerleştirdim.  İnanmazsa genelde birkaç hafta gözü üzerimde olurdu. Sonra da normale dönerdik. Hep böyle olmuştur.
      "Dün hastaneden çıktıktan sonra bara gittim orada bulaşmış olmalı" dedim gülümseyerek buna inanmış gibi durmuyordu. Çok zeki bir kadındı. Sandığımdan daha zeki, aynı anneme benziyordu belki de onu bu kadar önemsememin gerçek nedeni buydu. Sorun Yaren'in anneme her huyuyla benzemesiydi. Bana gerçekten değer verip önemsiyordu. Bir çocuğu sevmeniz, ona bağlanmanız için kan bağına ihtiyacınız yoktur. O sizi bir gülümsemesiyle kendine çeker.  Aranızda kalp bağı olması yeterli… 
      "Öyle olsun bakalım ve birde geceleri geç geldiğine izin verdiğime pişman etme Su." dedi ve odadan çıktı. Söylediklerime inanamamıştı biliyordum ama belki de beni kendi halime bırakmak istemişti. Damla için zor zamanlar geçirdiğimi biliyordu. Bu yüzden de üstüme çok gelmiyordu. Böylesi daha rahattı ama zaman zaman istisnai durumlar oluyordu.
      Badiyi çantama koydum. Yatağın yanında duran kutuyu da alıp evden çıktım. Yürürken de nasıl böyle bir hata yaptığımı düşünüyordum. Badiyi o kan lekeleriyle ortalığa atmamalıydım. Yaren'in bunu kimseye söylemeyeceğini biliyordum bu yüzden içim rahattı. Gerçi bir badi benim ölüm ikizi olduğumu kanıtlamazdı. Ama yine de daha dikkatli olmalıydım. Bu hatayı bir daha tekrarlayamazdım dikkatleri üzerime çekmemem gerekiyordu. Özelliklede dün geceden sonra dikkatli olmalıydım. Beni bulmuşlardı. Benim karanlığımın tehlikeli sularında kimsenin boğulmasına izin veremezdim. Bu hayat benimdi. Sonuçları da sadece beni ilgilendirmeliydi.
      Boş bir parka geldiğimde elimdeki kutuyu bankın üzerine bıraktım. Badiyi çantamdan çıkarıp yere attım üstüne biraz alkol döktüm kolay yanması, geride hiçbir iz bırakmaması için ve çakmağı yakıp badinin üstüne attım. Ateşin karşısında ki banka oturup şişede kalan içkiyi yudumladım. Ateş sönene kadar bekledim geriye sadece külden başka bir şey kalmamıştı. Her şey o kadar hızlı yok oluyordu ki 'okuz pokus' işte yok oldu. Benim yaptığım küçük hata gibi ama her yaptığımı da böyle silemezdim. Yaren'in bunun peşini bırakmayacağını biliyordum. İnatçı bir kadındı tuttuğunu bırakmazdı. Ajan olacak birisiydi. Öğretmenlikte boşa çalışıyor. Onunla bu huyları yüzünden daha çok uğraşacak gibiydim.  Şimdi ise sıra Damla'nın yanına gitmekti. Onu özlemiştim. Banktan kalktım tam gidecektim ki telefonum çaldı. Cebimden çıkarıp ekrana baktım ve açıp kulağıma götürdüm.
      "Efendim Selin" dedim Selin telefonun uçunda soluk soluğaydı. Hemen panikledim. Aklımda bir sürü senaryo kurguladım. Bütün kötü sahneleri gözümün önünden geçiriyordum. Damla'ya bir şey olmuş olabilirdi. Bir anda kalp atışlarım hızlandı. İçim ürpermişti. Vücudumun her bir zerresine korku yayıldı. Bu gün her zaman gittiğim saatten geç kalmıştım. Ben yokken ne olmuştu? Birkaç saniyeliğine gözlerimi kapatıp kendimi dinledim. Saf korku vardı.
      "Su hemen buraya gelmen lazım" dedi heyecanlıydı ve korkuyordu. Ne oluyordu neden sesi o kadar endişeliydi? Kesin ters giden bir şeyler olmuştu. Damla iyi miydi? Ona bir şey olma düşüncesi bile beni çıldırtmaya yetiyordu. Nefes olmakta zorlanıyordum. Biri kalbimi parçalıyor gibi hissediyordum. Bu berbat hissettiriyordu. Biz diğer ikizlerden farklıydık. Birbirimin acılarını hissedebiliyorduk. Bu bir yerde iyiydi. Ama şuan iyi değildim çünkü acı veren bir ateşin ortasında tek başıma yanıyordum.
      "Neler oluyor Selin?" diye bildim sesim öncekine göre daha gür çıkmıştı. Ne olduğunu bu sefer gerçekten merak ediyordum. Arkadan çok gürültü sesler geliyordu. Herkes bağırıyordu. Bir aksilik vardı biliyordum. Bir anda telefon yüzüme kapandı. Telefona baktığım da şarjımın bittiğini anladım. Siktir tam bitecek zamanı buldu. Teknolojik aletlerden bu yüzden nefret ediyordum. Tam olur olmaz anlarda bitiyordu.
      "Lanet olsun" diye bağırdım etrafta kimse olmadığı için beni duyan kimse de olmayacaktı. Aklıma bin bir türlü şeyler geliyordu. En kötü sahneye kendimi hazırlıyordum. Selin’ in bu şekilde araması ilk oluyordu ve buda kötü bir şeyler olduğunu gösteriyordu.
      Ben hastaneye gideceğim yere orada dikili kalmıştım. Yapmam gerekeni biliyordum peki neden hala buradaydım? Beni engelleyen bir şey vardı ama neydi? Beynim verdiğim emirlere karşı geliyordu resmen, beni dinlemiyordu. Damla'ya bir şey oldu korkusu resmen beni olduğum yere çivilemişti. Ne gidebiliyordum ne de adımlaya biliyordum.
      Bir kaç dakika öyle durduktan sonra aklım yavaş, yavaş yerine gelmeye başlıyordu. Birkaç adım attıktan sonra kutuyu unuttuğumu fark edip geri döndüm ve kutuyu aldıktan sonra devam ettim. Caddeye inip bir taksi çevirdim.  Belki de parka gelmeseydim. Şimdiye oradaydım. Gece fazla içmemiş olup da erkende uyana bilirdim. Buda mı benim suçumdu? Aceleyle taksiye bindim. Hastaneye sürmesini istedim. Yine benim yüzümden bir şey olduysa ne yapardım. Bu yükü nasıl kaldırırdım. Yine geç kalmış olamazdım. Bir kez daha bunu ağır yükünü taşımak istemiyordum. 
      Pencereyi açıp temiz havanın içeriye girmesini sağladım. Belimde ki silahı kontrol ettim. Şarjörünü doldurmuştum. Yanımda bir kaç tanede yedek vardı. Varlığı biraz soğuk olsa da güvende hissettiriyordu. Kendi içimden ‘güvendeyim…  Damla güvende’ diye tekrarladım.  Buna inanmayı o kadar istiyordum. Dün gece yaşananlardan sonra kardeşimin yanında olmalıydım ama ben ne yaptım? Güvende olduğuna o kadar inandım ki gözüme perde inmiş gibi davrandım ve gerçekleri görmedim. Ya da görmek istemedim. Güvende olmasını istiyordum ve korunaklı bir yerde olduğuna kendimi inandırdım. Bu seçeneklerin hepside olabilirdi. Kararsız bir şekilde şoföre yönelim…
      "Telefonunuzu kullanabilir miyim? Benim telefonun şarjı bitti de" diye sordum şoföre orta yaşlı bir adamdı. Dün beni bulanların Damla'yı bulma ihtimali neydi? Böyle bir şey mümkün müydü? Ben güvende olduğumuzu sanırken…
      "Tabi kızım!" deyip yeleğinin cebinden çıkardığı telefonu bana uzattı. Hemen Selin'in telefon numarasını tuşlayıp arama seçeneğine bastım. Telefon kısa bir süre sessiz çaldıktan sonra çalmaya başladı. 30 saniye sonrada telefonu meşgule attı. Bu beni daha da meraklandırıyordu. Telefonu tekrar şoföre uzattım.
      "Teşekkür ederim" dedim. Şoför telefonu tekrar cebine koydu. Pencereye biraz daha yaklaştım. Rüzgarın yüzüme çarpması bazı anılarımı su yüzüne çıkartmıştı. Kalbimin derinliklerin de sakladığım acı gerçeklerimi ve zayıflıklarım. Bütün kötü anılarım onu tanıdıktan sonra başlamıştı. Çocukça düşlerim hepsinin üzerine tek kalemde çizmişti. Her şeyin suçlusu olarak onu görüyordum.

~ § ~

      Bize kendini Dayı olarak tanıttığı kişi yanına alıp yetiştirmeye başladı. Bizi kötülüklerden uzak tuttuğunu söylüyordu ama ona hiç bir zaman kalpten inanmadım. Onun yanın da Damla için kalıp kendimi eğitmiştim. Sırf Damla istedi diye o zorlu, iğrenç eğitimlerden geçtim. Dövüldük, hırpalandık, ezildik görmediğimiz eziyet kalmamıştı ama hiç bir zaman pes etmedik hep daha iyisi olmaya çalıştık. Bizi eğittiğini ve daha iyi birer savaşçı ve katil olacağımızı söyledi durdu. Ağzından çıkan her kelime gibi buna da inanmadım.
      Damla'nın tek istediğinin ailemizin öcünü almak olduğunu sanıyordum. Damla Dayıya inanıyordu ona nasıl baktığını görüyordum. Kaybettiğimiz ailemiz gibi bakıyordu. Peki neden ben aynı şeyleri hissetmiyordum. Kalbim de koca bir boşluk vardı. Dolması imkansız bir boşluk. Kimsenin doldurmayı başaramayacağı bir boşluk...
      Bize hep birimimizle kalmamızı ve öldürmemizi istediler ne olursa olsun şartlar ne durumda olursa olsun gerçek kimliğimizi bilen birisinin yaşamasına izin veremezdik. Katı bir kuraldı. Bu kuralların bizi güvende tutacağını söylediler. Kimliğimiz hiç bir zaman açığa çıkmayacaktı. Bunlara kuralsız şartsız uyduk ve yaptık. Güvendeydik yüzümüzü gören kimseyi canlı bırakmadık. Sadece kim olduğumuzu Dayım ve özel korumalar biliyorlardı. Bu kişileri de Dayı özellikle seçiyordu.
      Eğitimlerin sonun da azılı birer katildik. En azından Damla öyleydi. İlk görevimizde gözlerinde ki ateşi gördüm. Bir an önce ailemizin katilini bulup Damla ile buradan çok uzaklara gitmek istiyordum. Bu hayat onu daha da değiştirecekti biliyordum. Tek çarem gitmekti. Bunun mümkün olmadığını ailemizin katillerini öldürdükten sonra anladım. Damla her seferinde "Bu defa son" diyerek beni yanında tutuyordu ama hiç bir zaman bunun sonu gelmedi. Para için tutulmuş ikiz katillerdik. Hiç bir zaman bu oyunun sonu gelmedi. Bu pis oyun Damla'yı her geçen gün içine çekiyordu. Damla beni yatıştırmaya çalışıyordu, o olmadan gidemeyeceğimi biliyordu. İkizimi bırakıp nasıl gidebilirdim? O adamın ben gittikten sonra bile Damla'yı kullanacağını biliyordum. Çok paramız vardı ve hala para için insan öldürüyorduk. Peki ne için zevk için miydi? Damla giderek değişmeye başladı. Evet, zevk için adam öldürüyordu resmen artık işin kötü tarafı da ben de onun gibi olmaya başlamıştım. İçimde ki sadist beni durduramıyordum. Pislik ikimizi de çekiyordu bu batağa. Damla'nın niyeti bambaşkaydı. Onu bu şekilde yanlarında tutuyorlardı. Sözde dünyayı pisliklerden temizliyorduk. Bu yalana beni de inandırdılar. Artık ikimizde dünyayı kötülüklerden kurtarmak için yaşıyorduk ve para için tutulmuş ikiz katillerdik...  Bu gerçeğe o kadar inandık ki gidemedik. Kahraman olmaya alışmıştık.
      Araba sonunda hastaneye geldiğimde gözlerime inanamadım. Şoför bir şeyler söyledi ama şuan dikkatimi çeken tek şey dışarıda ki hengâmeydi. Taksiden yavaşça indim. Tüm gücüm bitmiş gibi hissediyordum. Taksi ben iner inmez gitti. Elimde ki kutuyla hastanenin önünde öylece kalakaldım. Hastane resmen harabeye dönmüştü. Korkum beni daha da alt edip tüm bedenime hakim oluyordu. Tüylerim ürperiyordu. Elimi kalbime koydum... Küçüklükten beri bir birimizi böyle kontrol ediyorduk. Birimizin iyi olmadığında acıyı ikimizde çekiyorduk. Mükemmel bir bağla bağlıydık ama şuanda içimde koca bir boşluk vardı. Ne acı nede başka bir his Damla'nın başına bir şey gelse bunu hissederdim.
       


BİN YILIN ŞAFAĞI   (TAMAMLANDI) #Wattys2018Where stories live. Discover now