16.Bölüm'Spor!'

Start from the beginning
                                    

Ege ise yüzü kızarmış bir şekilde bana bakıyor.Sen kimsinde benim Egoşuma Novak diyon la? Arkadaşımı mı çalacan?

"Kanka biz Emirle aynı spor salonundaymışız da, dün size gelmeden önce onunla karşılaşınca bir tenis maçı yapalım dedik"

Gözlerimi açarak Ege bakıyorum.

"Sen spor salonuna mı gidiyosun? Bensiz? Denizsiz? O değil de gızlar nasıl ?"

Emir boku ise yüzünü buruşturmuş bana bakıyor. Bulldog gibi oldu yine.

"Nolur parası neyse veriyim bizim oraya gelme nolur"

***
2 gün sonra

" xxxx spor salonuna hoşgeldiniz size tesisimizi göstermekten mutluluk duyarım"

Evet. Her ne kadar babamı ikna etmek zor olsada sonunda kaydoldum. Havalı kısa tayt ve askılı tshirt giymiş bebek bana bir birşeyler anlatırken etrafa bakınıyorum.

"Burada spining salonumuz, yanında ise uzakdoğudan gelen hocamız jing huvan'la yoga saatimiz ve-"

"Ya iki şey sorcam, biiir bu gızlar nerde ikiiiii yemek yiyebileceğim bi kafetarya varmı datlu şey"

İsim kartını okuyunca adının Filiz olduğunu öğrendiğim esmer bomba,dinamik,havai fişek, nükleer santral bana doğru bakıp gülümsedi.

"Merak etmeyin Deniz Bey ikisininde en iyisi var"

Ağzını yediğim.

-1 saat sonra-

"Son 2-3-4!! Tekrar tekrar! Pes etmek yok!"

Filizle bütün spor salonunu gezdikten sonra beni fitness hocası diye tanıştırdığı bora ayısı.Beni 1 kilometre koşu bandında koşturmuş ardındanda 400 mekik çektiriyordu. Ama ben can çekişiyorum. 400 mekik nedir ya. Ay öldüm. Ben burda gızlara bakmaya, gız avlamaya geldim ama burdaki gızlar Borangutan'ın kaslarından başka birşeye bakmıyor(evet ona bu ismi taktım, tabii o bunu bilmese daha iyi :D)

"Son 390 hadi!"

Anlıyacağın üzere ben şuana kadar sadece 10 mekik çekmiştim. Birden mideme bir ayak, pardon bildiğin pide küreği çarptı.

"Hadi hadi sende ne hamur çıktın be oğlum"

Ay yok valla ölücem. Şurda spor salonunda pırt diye ölücem.

"Bak bak bak kimler gelmişş"

Kafamı sağa çeviriyorum ki yanımıza doğru gelen Emir'i görüyorum. Tipini şey ettiğim. Borangutan'ın elini sıkıyor.

"Oo selam Bora naber"

Böyle bir dingilin böyle arkadaşı olması normal. Bana dönerek birşeyler demeye başlıyor.

"Deniz benim arkadaşımdır da farkettiğin gibi bu konularda fazla zayıf bence daha fazla yorulmasın, sonra serumluk olur ahahahaah"

Borangutansa gülerek bana baktı ve ensemde tutarak(nasıl yaptı anlamadım ama) beni kaldırdı.

"Haklısın Emircim, bugünlük bu kadar yeter çocuk"

Ulan ulan, sen 2 metre uzunluğunda bir palmiye ağcı genişliğinde olmasaydın görürdün çocuğu,camış.

"Gel istersen biz seninle küçük dambıllarla başlayalım al sen şu 5 kiloluğu al"

Elimle mavi dambıllardan tekini kaldırıyorum.

'İşte bunlar bana göre Emircim, mekik falan nedir ki yani?"

Emir ise önümden 25 kiloluğu alıyor.

"Aynen denizcim bende 8. Sınıfta onlarla başlamıştım sonradan iyice hafif geliyor yaa işte"

Dambılı alıp kafasının suyunu çıkarmayı tabii ki düşündüm.

"Eee Irmak'ta kaydoldu değil mi?"

"Yok, o pek böyle yerleri sevmez ama- bi dakka lan sana ne?"

"Iıı şey ya siz hep birlikte olursunuz ya o yüzden şey ettim"

"Bi daha şey etme yoksa ben seni şey ederim"

***

IRMAK

Odtü koşu yoluna çıktım. Tam 1 saattir koşuyorum. Ohh sol tarafımın tamamı orman! Ayrıca Denizsiz hava sahası! Son turu tamamlamak için daha da hızlanmaya karar verdim. Bir yandanda ipod'umda Empire Of The Sun-Alive çalıyor.

"Loving every minute 'cause you make me feel so alive, alive"

Kendimden o kadar geçmişim ki birini çok kötü çarpıp yere düştüm.

Çisem su?!

Rahat bir hareketle ayağa kalktı ve elini bana uzattı.

"Ayy ırmakcıım spor yapar mıydın seeeğğn?"

Evet anlamında başımı salladım. Gerizekalı, şıllık. Spora mı çıkmış yoksa ablasının düğününe mi gidiyor belli değil. Saçlarını arkasına atarak o gıcık gülümsemesiyle konuşmaya devam ediyor.

"Bizde Ege'yle buluşcaz şimdi"

Ege derken? Ege?

"Ege? Egehan Acar mı?"

Yüzündeki o gülümsemeyi görmeliydiniz. Şimdi neden bi ton makyaj yaptığı anlaşıldı.

"Ay evet tatlım, ikimizde koşmayı çok seviyormuşuz meğer buluşalım dedik birlikte koşucaz şimdi- Aa bak geldi bile"

Arkamı dönüyorum ki evet buraya doğru gelen Ege'ydi. Sen-sen ne tür bi yavşak ne tür bi karaktersiz sen ne tür bi... Çisemsu gülerek Egenin omzuna kolunu attı.

"Hadi bence biz hemen başlayalım"

Ege ise mahcup olmuş bir şekilde bana bakıyordu.

"Merhaba Irmak"

Cevap bile vermedim. Çisemsu ise koluma dokunarak.

"Tatlım sende gel diyeceğim ama sen daha önünü bile göremiyorsun"

Pis. Gülümseyerek onlara döndüm.

"Hiç önemli değil siz koşun, bu arada Ege'cim Ankaraya bu kadar çabuk alışmana sevindim"

Arkamı dönüp koşmaya devam ettim.

B.A.LWhere stories live. Discover now