Neşeli bir ıslık çalarak önce mutfağa uğradı akmaya devam eden suyu aklına bile getirmeden. Ağır ağır, sanki dünyadaki tüm zaman ona aitmişçesine, kahve yaptı kendisine. Sonunda bir elinde kahvesi, diğer elinde sandalyeyle banyoya döndüğünde, su , kırılan musluktan bir gayzer gibi fışkırmaya devam ediyordu. Banyonun hemen karşısına sandalyesini koyarak bir film izler gibi kuruldu yavaş yavaş su basan banyonun hemen karşısına, Su odadan koridora geçerken, tüm zemini kaplayan yumuşak halıyı ıslatırken keyifle izledi… İzledi kahvesini yudumlayarak.
Evet bencillikti belki. Kabul ediyordu bunu.Ve aklına gelen şey için harekete geçmeden önce kendisine verdiği bu keyif molasında düşünmeye devam ederken, yapacağı şeyden en ufak bir utanç bile duymuyordu açıkçası. Sonunda aynı sakinlikle ayağa kalkarak odasına gitti, küçük bir valiz hazırladı kendisine. Sırf ayrılığı düşünmemek için umutsuz bir çabayla haftalardır hazırlamakla uğraştığı dosyayı aldı , valizin ön gözüne koydu sonra.
…………………
Genç kadın huzursuz uykusunu bıçak gibi kesen zil sesiyle, sıçrayarak uyandı. Bir süre bunun kötü bir rüya olduğunu düşünerek yastığın altına kafasını sokmaya çalışsa da , zil ısrarla çalmaya devam ediyordu.Kaşları hoşnutsuzlukla çatılarak sağa sola döndü önce belki zil susar umuduyla. Sonunda bu ihtimalden umudunu kestiğinde, gözleri uyku mahmurluğunun tüm ağırlığıyla yavaşça açılarak , saati buldu...
"İki mi?" diye düşündü hayretle. Birden kendine gelmişti genç kadın. Hızla toparlanarak yatağından kalkarken, yüreğini ele geçirmeye çalışan paniğe izin vermemeye çalışıyordu deli gibi. Gecenin ikisinde kapısındaki kim olabilirdi ki?Zihni acımasız bir alaycılıkla, onun korumaya gayret ettiği sükunetine inat, türlü felaket senaryoları kurarken , aceleyle eline aldığı ince sabahlığı geçirdi sırtına.
Titreyen ayakları onu kapıya götürürken, hala tam anlamıyla ayılmış değildi. Ancak tüm bilinçsizliğine inat, beyninin bir köşesinde zilin sesini bastırmak istercesine deli gibi tehlike çanları çalıyordu.
"Tan..."diye fısıldadı yavaşça. Korkuyla…
Bir eli, deli gibi çarpan karnının üzerindeydi. Sanki beraber yarattıkları o mucizevi varlık, Tan’la arasında bir köprü kuracak ,babacığının iyi olduğuna dair güzel haberlerini getirecekti annesine. Diğeri ise kapının kolundaydı o sırada, gözlerini kapadı sıkıca.
“Allahım… Allahım ona bir şey olmasın… Ne olur olmasın…” diye yalvararak kapının kolunu çevirdi endişeyle. Derin bir nefes aldı, endişeyle dudaklarını kemirerek gözlerini açtı nihayet.
Oradaydı… Yüzünde yarı mahcup, yarı haylaz bir gülümsemeyle ona bakıyordu.
"Tan?" diye fısıldadı bu sefer hayrete katık yapılmış bir rahatlamayla..
Sonra elindeki küçük valize kaydı gözleri. Bu sefer öfkeyle çatıldı kaşları, hayretle irileşen gözleri kısıldı, öfkeye doğan bir günün ufku gibi, masmavi bir çizgi halini aldı hızla.
"Sen ne arıyorsun burada?” Kolundaki saate baktı imayla , “Hem de gecenin bu saatinde?"dedi sonra hırçın bir sesle.
YOU ARE READING
HIRÇIN ...
General FictionGenç kızın laciverte kesen öfkesi Tan'ın bakışlarına takılıydı hala. "Sen bana emir veremezsin! "diye tısladı kısık sesi. "Artık büyüdüm! İstediğin gibi horlayacağın, arkadaşlarına alay konusu yapacağın o ufak, baş belası hırçın değilim!" Aniden...
Bölüm 30 ...FİNAL
Start from the beginning