Bölüm 30 ...FİNAL

25.2K 1K 54
                                    

............FİNAL.....

Tan için aradan geçen zaman, sessizliğe adanmıştı adeta. Mehir’in yokluğunda kelimeler bu denli anlamsızken, konuşması için ne gibi bir sebebi olabilirdi ki… Onu kaybettiğini , bu sefer gerçekten kaybettiğini anladığından bu yana umutsuzluk sinsi bir düşman gibi ele geçirmişti bedenini.Oysa hep affetmişti onu Mehir. Belki de bu denli umarsız olmasının sebebi buydu başından beri.Mehir evi terk ettiğinde, askerdeyken aramalarına, maillerine cevap vermediğinde bile bu denli hissetmemişti karısının elinden kayıp gittiğini. Affedilmeyeceğini yeni yeni fark ediyordu. Ve bu farkındalık, dünyasını buz gibi bir korkuyla kaplıyor; yüreği, buzullarının arasından gitgide daha fazla donuyor; benliği uyanışı olmayan bir kış uykusuna sürükleniyordu.

Mirza’nın ona ‘Ayparçam “ dediğini hatırlıyordu sık sık. Oysa sadece beyaz , parlak bir uydudan ibaret değildi Mehir onun için. O dünyasının ışığı, güneşiydi. Evrenini anlamlı kılan yegane varlıktı, en başından beri, ve şimdi, çocuğunu taşıyordu üstelik. İki güneşi vardı artık onun. O ise  öfkesinden karanlık bir buluta sarınmış, onlar tarafından ışıtılma hakkını, kendi eliyle kaybetmişti.

 En son hastanede görmüştü Mehir’ i. Mirza’yla karşı karşıya geldikleri gün, yine de onu korumak için ortaya atılmasından hemen sonra fenalaşması üzerine panikle soluğu aldıkları hastaneden çıkışı Tan için milat olmuştu. Sonunda evine dönmüştü Mehir, bir haftayı geçmişti. Yine de sabrediyor kapısına dayanmıyordu Tan. Onun o eve, tek başına dönüşünün Mirza tarafından verilmiş son bir şans olduğunun farkındaydı çünkü.

Tüm olanlara rağmen, Mehir’in babası, yıllarca amca bildiği Mirza, ona, “Sana  güvenmek istiyorum.” demek istemişti, aslında.  Gecem’ se daha doğrudan yaklaşmıştı oğluna. Açık açık, “Adam olmazsan bu sefer ben de yanında olmam.” demişti sert bir şekilde. Kutup sessizliğine bürünmüştü dünyası. Annesi, her zaman yanında olan, ona destek olan annesi, bile haksızsın diyorsa… Nasıl ısrarcı olabilirdi? “Ben haklıyım…” diye nasıl ayak direyebilirdi. Mehir’in tepkilerinin şımarıklık olduğunu düşünse bile, o nazlar , işveler olmadan bu denli boş kalmışken, mutsuzken, ne anlamı vardı?

Kimi geceler sabrı bendini aşıp ayaklarını onun kapısına sürüklüyordu yine de. Evin içinde dolaşan karısının adımlarını, o belli belirsiz seslerini dinliyordu.. Bir kapının kapanış sesi, yada açılan bir musluğun sesi… En ufak bir haber, en ufak bir ses... Yine de… Yavaş yavaş tükeniyordu sabrı. Uykusuz geçen geceleri zihnini gittikçe daha da bulandırırken, her geçen saniye , Mehir’le arasında örülü o aşılmaz duvara, bir tuğla daha eklerken, ne yapacağını, onu nasıl ikna edeceğini bilmemenin çaresizliği tüketiyordu genç adamı.  Kavgalarını, kaprislerini, her şeye , tüm kırgınlıklarına rağmen , onu saran sarmalayan bakışlarını , dokunuşlarını özlüyordu

Yatağındaki amaçsız devridaiminin uykuya varmadığı bir gece , ılık bir duş rahatlatır belki diye yollandığı banyodaki musluğun bozulması da böylesi bir umutsuzluk anına denk geldi. Tamir etmeye çalışırken musluğu kırmasıyla  bir anda su içinde kaldı üstü başı.

“Hay lanet olsun!” diye fırladı genç adam banyodan.  Su vanası hemen dış kapının yanındaydı. Vanayı kapatmak üzereyken birden donuklaştı bakışları. Dudaklarının köşesine yerleşen boş bir tebessümle gerisin geriye dönmeden önce,eli vanada, kapkaranlık bir sessizlik içinde kaç dakika dikilmişti , bilmiyordu. 

HIRÇIN ...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin