6.BÖLÜM: ''Çaresizlik"

Start from the beginning
                                    

Akif usulca gözlerini gözlerimden çektiğinde, etimi birinin deştiğini hissettim. Kalbimin bu denli acıması nasıl bir acımasızlıktı böyle?

Gözlerini tamamen gözlerimden çekip, kendini de geriye doğru itti ve arkasını döndü. Gitme, yalvarırım biraz kalalım. Duymadı beni ve döndü arkasını. Telaşa kapılırcasına ellerimle oynamaya başlayarak arkasından seslendim. ''Peki neden öyle söyledin?'' Durdu. Devam ettim. ''O kedilere süt veren nasıl bir insandır ki?''

Arkasını dönmedi sadece bir süre öylece bekledi. Kendini neden saklıyorsun Akif? Neden bu kadar soyutsun hayata, kendine ve bana? Söyle bana, biri kırdıysa ben onarmaya hazırım. Yaralarıma bir yenisini daha mı ekleyeceğim? Sorun değil, seninkilerden gitsin de olan benimkilere olsun.

Cevap vermesini bekledim ama vermedi. Birkaç saniye arkası öylece dönük bekledi ve uzaklaşarak apartmana girdi. Pekâlâ. Seninle yeniden kavuşacağımız anı bekliyorum Akif, çok bekletme beni.

Daha fazla burada durmadan yukarı çıktım. Kalorifer peteklerinin ısısı çok azdı ama derecesini daha fazla yükseltmezdim şu an için. Yarın evin kirasını yatıracaktım, babam iki gün önce hesabıma aylık paramı yatırmıştı.

Üzerime bir hırka daha giydim ve kollarımı avuç içlerime sündürerek oturma odasına geçtim. Çakır, köşede ki yerinde uzanmış öylece duruyordu. ''Yorgunsunuz sanırım bayım,'' dedim gülümseyerek. Onu çok seviyordum. Bu eve ilk geldiğimde yanımda sadece sardunyalarım vardı sonra Kumru'm oldu sonra da bir can dostum. İnsan bu hayatta daha ne isterdi ki? Sağlıklı bir beden, güzel bir aile ve harika dostluklar... Sen eksiksin, yalnızca sen eksiksin sevdiğim. Merak etme, ne zaman istersen yerin hep hazır. Yeter ki gel!

Kumru'nun yanına gittim. Kumrular hakkında acı bir gerçek vardı. Onların ömrü sadece bir yıl kadardı. Yarım yaşını doldurmuştu. Ömrünü yarılamıştı. Ben senden nasıl ayrılacağım? Beni yalnız mı bırakacaksın?

İç çekerek onu izledim bir süre. Sonra hava kararmaya başlamıştı zaten. Akif'in verdiği ıhlamurlar henüz demlikte duruyordu ve bitmesinler diye az az içiyordum. Lavabodan çıkarken telefonum çalmaya başladı. Sehpaya uzandım ve annemin aradığını gördüm. Gülümsedim hemen. Nasıl gülümsemeyim ki? Canım o benim canım.

''Efendim anne?'' dedim sıcacık bir tebessümle. ''Yavrum benim kuzum,'' diye sardı hemen elleri sırtımı. Öyle hissettirmişti sesi, o kadar huzurluydu ki. ''Dün arayamadım, baban biraz kötüydü.'' Telaşa kapıldım. ''Nasıl? Şu an iyi mi?''

''İyi iyi, havalardan herhalde üşütmüş,'' dedi beni yumuşatmaya çalışarak. Ellerim titredi, kalbim sızladı bu sözleri duyunca. Canımın canına bir şey olursa eğer, canım kalır mı canımdan öte?

''Anne dikkat edin lütfen, havalar soğuk. Babam nerede peki?'' diye sordum kuru bir sesle. ''Salonda, akşam namazını kaza ediyor. Yataktan kalkamadı bütün gün.''

''Anne, telaşlandırma beni Allah âşkına. Hastaneye gittiniz mi?''

''Koca karı ilaçları ne güne duruyor? Ben varım, bakarım ben ona,'' diye yanıtladı beni. Annem ve babam yirmi beş yıllık evlilerdi. Birkaç yıl annemin çocuğu olmamıştı, ben doğunca da üzerime çok düşmüşler. Onca sene beraberdik ama bir kez olsun babamın anneme sesini yükselttiğini duymamıştım ya da annemin babama kötü bir söz kullandığını. Beni de öyle yetiştirdiler. Kırmadan, kırılmadan sevmeyi öğrettiler, bir çiçeği bile dalında sev onu öyle koru dediler. Annemin kalbinde babamın içi, babamın içinde benim canım nefes alıyordu.

''Yahu sen bakarsın tabii de, bir ilaç falan alsaydı bari,'' dedim. Ardından yüzümü ekşittim çünkü boğazım kurumuş ve sesim çatallı çıkmıştı. Sanırım annem de bunu fark etmişti. ''Kızım, senin sesin de kötü geliyor. Sen de mi üşüttün yoksa?''

Mürekkebe Boyanan Sardunya | RaflardaWhere stories live. Discover now