Suni, bir an durup Janet' e baktı. Ardından elini erkeğe uzattı. Carl, onu tuttu ve kapıya giderken, "Kahretsin" diye mırıldandı. "gerçekten kabul etmemesi için dua etmiştim. Şimdi akşama kadar beklemem gerekecek"

Onlar çıktıktan sonra kapı arkalarından kapandı. Janet ve Jase, yalnız kaldı. Ancak kadın ona değil de ayaklarına bakıyordu. Derin bir nefes aldı ve yatağını toparlamaya başladı ama Jase' i yok saymak mümkün değildi. Hele de varlığı tüm odayı kaplamışken.

Jase' in eli genç kızın omzundan aşağı kaydı ve elini tuttu. "Çok sevimli görünüyorsun" dedi.

Janet, içinden gelen ağlama isteğine karşı koydu. Jase' in karşısında pembe maymunlu bir pijamayla duruyordu. Neden sıradan bir pijama giymemişti ki? Dur bir dakika. Odaya geldiğini bile hatırlamıyordu. Jase' e döndü. "Sabah kalktığımda bunlar içindeydim" dedi kollarını kaldırıp kendisine büyük gelen pijamalarını göstererek.

Jase, erkeksi bir memnuniyetle gülümsedi. "Biliyorum" dedi. "Onları sana ben giydirdim. Çünkü çok sevimliler"

Evet, şeytanın oğlu, cehennem ordularının yöneticisi, büyük savaşçı Jase' in en büyük takıntısı maymunlu pijamalar. Janet, bir an durdu. Tanrım, gerçekten de bunu sevimli buluyordu! Dudakları istemsiz bir şekilde kıvrıldı. "Maymunlu çoraplarım da var" dedi arsızca.

Jase' in kaşları ilgiyle kalktı. Janet, birden onun yanında rahatladığını hissetti. Genç kadın, erkekten uzaklaştı ve banyoya gitti. Aynaya bakınca çığlık atmamak için kendini tuttu. Tanrım, korkunç görünüyordu. Jase, bir savaşçı olmasaydı muhtemelen yanından çığlıklar atarak kaçardı.

Genç kız, yüzünü yıkadı ve saçlarını taramaya çalıştı. Ancak gür kıvırcık saçları söz dinlemiyorlardı. Janet, somurtarak onları olduğu gibi bıraktı. Üzerine pilili siyah üstünde küçük çiçekleri olan bir eten ve kırmızı askılı bir bluz giydi.

Ardından pijamalarını eline aldı ve bir an sonra kahkaha atmaya başladı.

Maymunu pijamalar!

Jase, kollarını göğsünde birleştirmiş yüzünde gülümsemeyle ona bakıyordu. "Duygularını algılayabiliyorum" dedi gülümseyerek. "Bana güldüğünü biliyorum. Eğer bu pijamalar yüzündense baştan söylemeliyim ki daha önce böyle şeylerle hiç ilgilenmiyordum ama dün bunları üzerinde görünce kendime engel olamadım." Başını iki yana salladı. "Sanırım artık ne zaman maymunlu bir şey görsem sertleşeceğim"

Janet' in yüzü kızardı. Ancak gülmekten gözleri yaşarmıştı. Yanakları kıpkırmızıydı. Jase, onun beline sarıldı ve kendine çekti. Gümüş rengi saçlarının altından altın rengi gözleri parlıyordu. "Günaydın" diye fısıldadı ve dudaklarına eğildi.

Janet, kendini onun dudaklarında kaybetmemek için zorlanıyordu. Jase, onda uzaklaştı. "Marimoları (Japon mitolojisinde su perileri) da çok severim" dedi.

Janet şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı sonra gülümsedi. "Yakından tanıdığım bir marimo var" dedi neşeyle. "ama çok sorunlu. Babası bir tanrı. Hem de şarap tanrısı ve kızın da bir türlü söz dinlemeyen karman çorman kıvırcık saçları var."

Jase, güldü. "O halde onunla tanışmalıyım" dedi. Dudaklarını kızın kulağına bastırdı. "Gidip kahvaltı edelim" dedi. "Yoksa hiç çıkamayacağız buradan."

Genç kadın başını kaldırıp ona baktı. "Yapamayız" dedi. "Rin bizi görmemeli"

Jase' in kaşları çatıldı. Janet' in yüzünü elleri arasına aldı. "O zaman geçti artık, Janet" dedi. "Sen benimsin. Rin' in bizi görüp görmemesinin bir önemi yok. Sana olan düşkünlüğümü biliyordu ve incibusun öldürdüğümü de biliyor. Senden uzak kalmayacağımı da." Onun çenesini tuttu. "Bundan sonrasında senden bir an bile ayrılmamak kalıyor sadece"

Janet, gözlerini kapadı ve gülümsedi. Ellerini onun omuzlarına koydu. "Bence bir sorun yok" dedi.

"Yarama marimo" dedi Jase ve dudaklarını ona bastırdı.

Carl, Suni'nin elini tutmuştu ve koridorda yürüyorlardı. İnsanlar yanlarından geçerken onlara bakıyorlardı. Suni'nin yüzü kıpkırmızı olmuştu. Elinde olmadan dudağını ısırdı. Eğer kendisi bu kadar tepki görüyorsa Janet daha da fena olacaktı.

Carl aniden durunca Suni onun sırtına çarptı. Erkek kaya kadar sertti. Genç kız, burnunu ovuşturdu. "Ne?"

Carl, ani bir hareketle onu dolaplara yapıştırdı ve önünde bir kalkan gibi yükseldi. Suni, mavi gözlerini kırpıştırdı. Carl, ona gülümsedi. "Sakin ol sevgilim" diye fısıldadı. Çenesini kaldırdı ve gözlerinin içine baktı. "Gözlerini benden ayırma sakın"

Genç kız, onun ne demek istediğini anlayamıyordu ama gözlerini ona dikti. Birkaç saniye sonra gözleri kırpışmaya başladı. Gözkapakları ağırlaşmıştı ve kapanmaya başlıyorlardı. Suni, kendini zorladı. Yorgunluğu buhar gibi uçtu ve yerine tuhaf bir güç geldi.

Suni, Carl'ın kollarına tutundu ve ayakta kalmaya çalıştı. Carl'ın gücü onun üzerinde gezindi. Suni, hayal meyal Daisy' nin yüzünü görebiliyordu. Gözlerini ona dikmişti ve hiç mutlu görünmüyordu.

Şeytanlardan oluşan bir grup erkek, Carl ve Daisy arasına barikat kurdu. Sanki sıradan bir şeymiş gibi birbirleriyle konuşuyorlardı. Ancak asıl amaçları belliydi. En azından Suni, bunun onu korumak için olduğunu biliyordu.

"Seni koruyacağım" dedi Carl'ın sesi. "Gözlerini benden ayırma, sevgilim"

Suni, onun omuzlarına daha sıkı tutundu. İçindeki güneşe dair her şey harekete geçmeye başladı. Daisy' nin varlığını bedeni reddediyordu. Gözlerini kapadı ve kendi gücünü dışarı attı.

Daisy, geriye sendeledi ve Suni' nin üstündeki büyüsü kalktı. Suni, gözlerini açtı. Carl'da kendisi gibi nefes nefeseydi. Sanki uzun süredir sevişiyorlarmış gibi ikisi de terlemişti.

Carl, onun saçlarını okşadı. Dudakları gülümsemeyle kıvrılmıştı. "Sevgilim" diye fısıldadı. Dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. "Güçlü kadınlara aşığım" dedi gülümseyerek.

Suni'de ona âşıktı ve her geçen gün daha da âşık oluyordu.

Ağlamak istedi birden ama bunun yerine gülümsedi ve onun öpücüklerine karşılık verdi.

Tanrılar Okulu #1Where stories live. Discover now