31.Bölüm

9K 540 268
                                    

Yalnız başıma oturduğum sınıf yavaş yavaş dolmaya başlıyordu ama Barış hala geri dönmemişti. Gözlerimi kapıdan ayırmadan Barışla birlikte oturduğumuz sırada onu bekliyordum. Gelmeliydi, geri dönmesi gerekiyordu. Barış ne yaparsam yapayım asla beni yalnız bırakmazdı. Hep beni affederdi sonuçta. Bu defada öyle olmalıydı. Beni bırakamazdı. Bu kadar yalanın ortasında beni yapayalnız bırakmazdı. Ona bu kadar ihtiyacım olduğunu bildiği halde gitmezdi. 

Kalbimin ortasına saplanmış acıyı hiçbir şekilde dindiremiyordum. Kapıdan çıkarken söylediği sözler, bakışında saklanan kırılmışlıklar bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Bu kez kalbini acımasızca paramparça etmiştim. Bu kez Barışı hiçbir zaman kırmadığım kadar çok kırmıştım. 

Kendimi nasıl affettireceğimle ilgili düşünsem bile bu kez yaptığımın hiçbir telafisi olmadığını da çok iyi biliyordum. Barış beni affetse bile kırdığım kalbi affetmeyecekti. O kalbi onarmaya çalışsam bile onarılmayacaktı. 

Onu incittiğim düşüncesi beni resmen mahv ediyordu. Barış bana hep Uğurun benim aşkımı hak etmediğini söylerdi. Aslında ben Barışın sevgisinin zerresini hak etmiyordum. Ben acı çekmeye mahkum olacak bir karaktere sahibdim. Etrafımda bana değer veren çok az insandan biri olmasına rağmen onu kırmak için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Ne kadar dürüst olduğunu bildiğim halde ona inanmak yerine Uğurun söylediklerine inanıyordum. Aptalın tekiydim işte. Egoist birinin arkasından giderek tertemiz kalbi olan Barışa haksızlık ediyordum. 

Düşüncelerle ayağa fırlayıp hızla sınıf kapısına yöneldim. Hocanın bana seslenmesiyle özür dileyip, gitmem gerektiğini söyledim. Tabiki daha sonra ağzıma sıçacağını biliyordum ama bunu yapmak zorundaydım. Merdivenleri ışık hızıyla inerek bahçeye indim. Barış en sonda, kimsenin pek uğramadığı bankta oturuyordu. Yanına yaklaştığımda sinirle ayağını salladığını gördüm. Sinirli olduğunu fazlasıyla belli ediyordu. 

Yavaş adımlarla yanına yaklaşarak öksürdüğümde başını kaldırıp bana baktı ama yüzünde mimik oynanamamıştı. Yavaş hareketle bakışlarını tekrar benden çekti ve yere sabitledi. Sessizice yanına oturduğumda yine bir tepki vermemişti. Bir süre hiçbir şey konuşmadan oturmamızın ardında Barış duygusuz bir ses tonuyla konuştu.

"Uğur derse girdi. Neden burdasın?"

"Barış, lütfen. Ben..."

Konuşmamı yine hiçbir duygu barındırmayan sesiyle böldü.

"Sen Uğurun yanına gitmelisin."

"Benim yanımda olacağını söylemiştin."

Bakışlarını yerden kaldırıb yüzüme odakladı. Gözleri hafiften titrerken mavilerini yüzümde gezdirdi.

"Senin yanında olmayı denedim ama sen bunu istemiyorsun."

Konuşmasıyla hemen lafa atlamıştım.

"Hayır, hayır istiyorum. İstemesem neden şimdi burada olayım?"

Dudağının sağ tarafı hafiften yukarı kıvrıldı. Bakışları dudaklarının aksine dahada sert bir hal almıştı. Bakışları resmen beni delip geçiyordu.

"Neden buradasın Efe? Gerçekten bu sorunun cevabını biliyor musun?"

Neden mi buradaydım? Gerçekten bu soruyu sormuşmuydu bana? Onu kırdığımı fark ettiğim için tabiki. Sorunun cevabını kendime verdiğimde hafif bir tebessüm belirdi yüzümde. Benden cevap bekleyen Barışa bakarak içimden söylediğim kelimeler dudaklarımdan döküldü.

"Seni kırdığımı fark ettim."

Kaşlarını havalandırarak bir kaç saniyelik bir süre zarfında beni izledikten sonra konuştu.

"Beni sürekli kırıyorsun ve fark ediyorsun zaten Efe."

Gözlerinden çıkan ateş yutkunmama neden olmuştu. Yanına geldiğimden beridir ses tonu ve bakışları beni fena halde geriyordu.

"Bu kez farklı."

"Farkı ne?"

"Bu kez gerçekten pişmanım. Bu kez baya baya haddimi aşdım. Yani senin yalan söylemeyecek biri olduğunu biliyorum ve buna rağmen sana inanmamam tam bir aptallıktı."

Alay, kırgınlık dolu gülümsemesini yüzüne yerleştirerek başını olumsuz anlamda salladı.

"Pişman olmadığını biliyorum."

Telaşla lafa atladım.

"Hayır, pişmanım. Bu kez gerçekten pişmanım. Bana inanmalısın."

"Böyle pişman olunmaz Efe. Bu yanlışını anladığın anlamına gelmez. Bir düşün bakalım, Uğur az önce her şeyi itiraf etmeseydi, yine bana inanacakmıydın? Şimdi burda benimle oturarak, benden özür dileyecekmiydin?"

Gözlerim üzüntüyle kısıldığında konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

"Ben cevabı söyleyeyim. Şu an benim yüzümü yumruklamakla meşgül olacaktın. O yüzden Efe, fazla zorlama artık. Kalk ve Uğurun yanına geri dön."

Sinirle dişlerimi bir birine kenetledim. Çenemin titrediğini kolaylıkla anlayabiliyordum.

"Uğurun yanında olmak istemiyorum."

"Çünkü o seni sen istediğin gibi yanında istemiyor. Senin sevgilin olmak istemiyor. İşte o yüzden şimdi onun değil, benim yanımdasın. Sana bir sır vereyim mi?"

Tepkimi ölçüyormuş gibi gözlerini gözlerime dikerek bir süre baktı.

"Uğur senin sevgine karşılık verirse umrunda bile olmayacağım."

Söyledikleri karşısında hiçbir şey söyleyemiyordum. Titreyen çenemi zorluklada olsa durdurup dilimi dudaklarımın üzerinde çaresizce gezdirdim.

"Uğur haklı yani, karaktersizin tekiyim."

Aniden ayağa kalkmasıyla kafamı yukarı kaldırıp yüzüne bakmaya çalıştım. Sinirden yanakları kızarmış, gözleri seyiriyordu.

"Sana göre siktiğimin Uğuru her zaman haklı zaten. Sırf onu haklı çıkartmak için kendine karaktersiz kelimesini bile yakıştırdın. Bu kadar mı acizsin sen?"

İşte bu laflara daha fazla dayanacağımı hiç sanmıyordum. Onun kalkışına eşdeğer bir şekilde banktan hızlı bir şekilde kalktım.

"Onu haklı çıkarmak için değil, sana yaptıklarım yüzünden hissettiklerim için öyle olduğumu düşünüyorum. Seni durmadan kırdığım, Uğurun yanında küçük düşürdüğüm için. Barış inan bana senin için böyle hissediyorum."

Bölümün kısa olduğunu biliyorum, vakit darlığından yazamıyorum😐
Seviliyorsunuz❤

ÇaresizlikOù les histoires vivent. Découvrez maintenant