İlk Gün

57 9 32
                                    

Sabah olduğu, Göktan ve Ceren'in k-pop müziklerinin çaldığı alarmı ve Berrin'in Get Low şarkısının çınlaması ile anladılar. Eda, yatağından çıkmamak için kendini yatak örtüsüne sarmıştı ve bunu gören Bengisu, "Ben uyandım sen de uyanacaksın!" diyerek kızın üzerine atladığında odadan tartışma sesleri yükseldi.

Berrin ve Selin'se saçlarına renk koruyucu bakım kremleri sürmekle meşgullerdi. Sürekli rengini değiştirdikleri saçların yıpranmaması için sürekli krem sürüyorlardı.

Bu sabah da kabız olanın Göktan olduğunu düşündüler. Çocuk, dakikalardır tuvaletteydi. Instagram'e gelen bildirimleri gördüklerinde de çocuğun tuvaletten selfie attığını gördüler.

Defne kapıyı yumrukluyordu. "Çık artık dışarı!"

Şuara, erkenden kalkıp herkes için mısır gevreği hazırlamıştı bile. Elif, mısır gevreği yemek istemiyordu. Dolaptan tost ekmeği çıkardığında Şuara'ya döndü. "Kaşar peyniri nerede ya?" Nurefşan ciddi bir yüz ifadesiyle ona baktı. "Karşımda duruyor."

Elif üzerine alınmıştı. Ardından dolaba baktığında karşısında peyniri gördü. "He, tamam buradaymış." Şuara ve Nurefşan nispeten romantik bir günaydınlaşma faslı yaşadıktan sonra Nurefşan özel vejeteryan sütü ve gevreğini yemeğe başladı. Defne de mutfağa girerken bağırdı. "Laf yapma çay yap Pakize."

Pakize'nin kim olduğu hakkında kimsenin bir fikri yoktu.

Türkiz de masaya oturdu ve telefonundan Riverdale ve Bughead haberlerine bakmaya başladı. Okula gidene kadar böyle oylanacaktı.

Ceren de mısır gevreğini bitirdikten sonra tabağın dibinde kalan sütü kafasına dikti.

Herkes kahvaltısını yapıp bulaşıkları yerleştirdikten sonra dolapta tabak çatal kalmamıştı bile.

Hepsinin zar zor sırdığı minibüslerine bindiler ve okula gitmek üzere yol oldular. Şoför olan Can, Spotify'dan bir şarkı açıp hemen hoparlöre bağlamıştı bile.

İçeriyi son ses Aleyna Tilki, O Sen Olsan Bari doldurduğunda zombi sürüsü sonunda uykularının açıldığını hissettiler.

Bölümleri ve fakülteleri birbirinden farklı olduğu için girişte ayrıldılar. Biraz geç kaldıkları için hızlı harejet ediyorlardı.

İşte ne olduysa o anda oldu. Kriptoloji'nin ilk dersinin olduğu amfiye doğru koşan Şuara ve Defne nefes nefese kalmışlardı. Defne, su almak için köşedeki otomata gittiğinde Şuara'ya seslendi.

"Sen git, sana yetişirim!"

Labirent gibi binada yolunu bulmaya çalışırken bir anda bir şeye çarptığını hissetti. Gelen sese baktığında onun bir şey değil birisi olduğunu fark etti.

"Ah, çok özür dilerim." Karşısındakinin düşen kitaplarını toplamasına yardım ettikten sonra kitapları ona vermek üzere başını kaldırdı ve onu gördü.

Boyu çok uzun değildi, uzun açık kahverengi olan saçları, siyah gözleri ve kumral teni birbirlerini öyle tamamlıyorlardı ki Şuara bakışlarını ondan çekmekte zorlandı.

"Ne oldu birine mi benzettin?" diye sordu çocuk, biraz rahatsız olmuşa benziyordu. "Evet ya, şeye benziyorsun- şey... Amcamın oğlunun babasına."

Şuara elini uzattı. "Ben Şuara. Şey okuyorum-" Aniden bölümün adını unutmuştu, lise boyunca kazanmak uğruna çalıştığı ve çılgınlar gibi araştırdığı bölümü elindeki kağıttan okudu.

"Kriptolojiymiş. Peki ya sen?"

Çocuk, Şuara'nın elini tuttu ve tokalaştılar. "Ben Ertuğrul Kağan. Endüstriyel tasarım mühendisliğindeyim. Ve senin yüzünden dersime geç kaldım."dediği gibi arkasına bakmadan yürümeye başladı.

H&Q Where stories live. Discover now