Perili Köşk

100 9 29
                                    

15 kişi, sonunda bir ev bulabilmiş olmanın mutluluğuyla valizlerini yerleştirmek üzere odalarına ilerlediler. Eşyaları çoktan taşınmıştı, tek yapmaları gereken kıyafetleri dolaplarına koymaktı.

İşleri kısa sürede bittiğinden kendilerini evi keşfetmeye verdiler. Gerçek anlamda bir köşk olan evin havuzu, kamelyası, birkaç banyosu ve mükemmel bir terası vardı. Aşırı pahalı kira da aralarında bölüştürdüklerinde o kadar da fazla değildi.

Birbirlerini önceden tanıyan 15 kişi de zaten eskiden de aynı şehirde oturuyorlardı, ailelerinden uzaklaşıp beraber bir ev tutmaya karar vermişlerdi.

Bu kadar güzel bir köşkü kiralayabilmelerinin tabiki bir nedeni vardı. Evin perili olduğunu söyledikleri için şehirdeki kimse o evi tutmak istemiyordu. Yine de bu çılgın grubun pek de umurunda değildi periler.

Diğerleri evi gezedursun, Göktan ve Şuara güzel bir akşam yemeği hazırlamaya girişmişti bile. Utku, gezdikleri her odaya şöyle bir bakıp nasıl daha estetik yapabileceğini düşünüyordu ve zihninde çoktan çizimlere başlamıştı bile.

"Eğer odamdaki eşyalarıma dokunursanız sizin kemiklerinizi kırar ve köpeklere atıştırmalık olarak veririm." Defne, her zamanki tavırlarıyla oda arkadaşları olan Şuara ve Nurefşan'ı uyarıyordu.

Eda, o sırada inmekte olduğu merdivenin en tepesinden aşağı atlarken bağırdı. "Ben Superman'im!" Mükemmel hesaplamaları sonucu Türkiz'in üstüne düşmüştü.

Selin, o ikisini bakıp sırıttı, gözleri oda arkadaşı Berrin'i arıyordu. Göremediğindeyse onu aradı ve yine Kore dizileri izlediğini duydu. Bu kızın tek gıdası Kore dizileriydi zaten.

Can da diğerlerini korkutmak için bu ev hakkında duyduğu korkunç hikayeleri anlatıyordu. Nurefşan, bunların doğru olamayacağı ile ilgili yarım saatlik bir fizik kuralları nutuğu çektiğindeyse sonunda susmaya karar verdi.

Elif'in aklındaysa tek bir şey vardı. Okulda yakışıklı erkekler olacak mıydı...

Şuara'nın otoriter sesi yankılandı kocaman köşkte.

"Yemek hazır çabuk buraya gelin."

Yemek kelimesini duyan bütün aç naneler koşarak yemek odasına gittiler. Göktan ve Şuara, bütün masayı mükemmel yemeklerle donatmışlardı.

Hepsinden önce gelmiş olan Berrin'e baktılar. Işınlanmıştı sanki.

"Ne?" dedi kaşlarını çatarak. "Yemek varmış duyunca geldim."

Ve tavuk butunu reçele bandırarak yemeye başladı. Diğerleri de bu manzaraya gayet alışkın oldukları için ses çıkarmadılar. Herkes oturduğunda Can ellerini açtı.

"Bize verdiğin nimetler için teşekkür ederiz Allah baba."

Herkes ne yapıyor bu nane dercesine baktığında omuz silkti. "Ne, komik olur diye düşünmüştüm." Ardından utanç içinde kaşığına ketçap sıktı ve sek ketçap shot attı.

Utku, mükemmel dizdiği yemek takımının fotoğrafını çekmek için telefonunu çıkardığında Defne bağırdı. "Yemek yerken de mi!? Bırak artık şu telefonu!"

Utku tısladı. Estetik sırasında kimsenin ona dokunmaması gerektiği herkesin bildiği bir kuraldı.

Önündeki kaşık çatalı bırakıp makarnayı chopstick ile yemeye başladı Bengisu. Israrla da onun makarna değil noodle olduğunu söylüyordu. Onu kendi haline bırakmaya karar verdiler.

Yemek bittikten sonra bulaşık yıkama kısmını Utku halledeceğini söylediği için diğerleri içeri geçtiler, Göktan yardımsever bir nane olduğu için de arkadaşının yanında kalmış ona yardım ediyordu. Doğa cipsleri hazırlarken Selin, diğerlerini yanına topladı ve bir korku filmi seçmeye başladılar.

Her kafadan çıkan ses farklı olduğundan filmi seçmeleri neredeyse bulaşıkların toplanmasıyla aynı vakite denk gelmişti. Açtıkları Dabbe filmini izlemek için oturmaya çalıştıklarında koltuklara sığamadıklarını fark ettiler ve koltukların ayak ucundaki minderlere yerleştiler.

Film başlar başlamaz Türkiz, kendi gerginliğini dağıtmak için konuşmaya başlamıştı bile. Bengisu onu susturmak için seslendi. "Türkiz Senpai, sessiz ol!"

Göktan, önündeki yastıklara sarılıp cipsini yemeyi sürdürürken Can ve Şuara da birbirlerine sarılmışlardı. Film başlamadan önce illa korku filmi izleyelim diyen Şuara ve Türkiz'in en çok korkan olmaları muhtemeldi.

Utku, karakterin fışkıran kanına bakıp mırıldandı. "Ne kadar da estetik fışkıran bir kan." Çevrilen sayfaların sesini duyduklarında herkes bir anda Nurefşan'a döndü. Yine her zamanki gibi test çözüyordu. Göz devirip yeniden filme odaklandılar. Bir kişi dışında. Berrin, yine Twitter'da Koreli şeyleri okuyordu ve retweetliyordu.

Korkunç yerde Türkiz, sağındaki Fujo'ya dirseğini geçirdiğinde Şuara da çığlık atıyordu. Selin, dakikalardır beklemenin sonucu gelen bu mükemmel sahnenin Snap videosunu çekmeye başlamıştı bile.

"Tüh be! Yine kaçırdım. Telefonumun kazmalığı..." diye ağladı ve diğerlerinin korkanlara gülmelerine katıldı. Doğa, cipsiyle o kadar meşguldü ki korku sahnesinin geldiğini fark etmemişti bile.

Film bittikten sonra, hepsi ne kadar anlamsız bir şey izledikten şikayetçiydi. Defne, herkesin duyacağına emin olduğu bir ses tonuyla konuştu. "Bu filmi seçenin de... İzleyenin de..." Türkiz esnedi. "Ya bari biraz korkunç olsaydı, çok sıkıldım ben."

Herkes Türkiz'e hak verdi. Film hiç korkutucu değildi...

Bengisu ve Defne, ortalığı toplama işini üstlendikten sonra diğerleri odalarına dağılmaya başladı. Yarın, okulun ilk günüydü. Herkesin hazırlanması gerekiyordu.

Diş fırçalarını ışın kılıcı gibi tutup savaş yapan Eda ve Selin, yaklaşık 10 dakikadır Can'ın banyodan çıkmasını bekliyorlardı. Tahminlerine göre Can kabız olmuştu. Talihsizlik işte... Okulun ilk gününde tuvaletten çıkamayacaktı.

"Kabız falan olmadım ben!"

Eda sırıttı. "Şimdi aklımdan ilginç fanteziler geçmeye başladı."

"Can, orada ne yapıyorsun sen?" diye sordu Selin.

Can pes etmişti. "Tamam tamam kabız oldum. Yeter ki başka şeyler düşünmeyin."

Sonunda çıkabildiğinde kapının önünde 14 kişilik bir sıra vardı. Berrin, kafasını kaldırıp baktığında Can'ın çıktığını fark etti. Yüzünü buruşturdu, Kore dizilerinin ona açtığı Dünya'dan bu spastiklerin yanına dönmek çok üzücüydü çünkü.

Neyseki sıra çabuk bitti ve herkes uyumak için dağıldı. Elif, ev arkadaşlarına henüz bahsetmediği daha sonraki planları için tek başına kalabileceği çatı katındaki küçük odayı almıştı. Aynı boyuttaki diğer küçük odayıysa Can almıştı. Utku ve Göktan'sa terasa çıkışın sağlandığı yine çatı katındaki odada kalıyorlardı.

Selin ve Berrin, 2. kattalardı ve odaları masmaviydi. Berrin sonunda telefonunu bırakıp Kore şarkıları açtı ve odaya sırf Just Dance yapmak için aldıkları Playstation'ı başlattı. Selin, uykuyla uyanıklık arasında seslendi. "Seni gebertirim çocuk."

Ceren, Fujo ve Doğa beraber kalıyorlardı ki Ceren'in mağara kişiliğinden kaynaklanan mağara etiketi odanın küçük bir kısmında parlıyordu. Eda, Türkiz ve Bengisu'nun odası ise Eda sayesinde Nightwing'in aksiyon figürleri ile doluydu. Ve tabi bir sürü çizgi romanla. Her ne kadar Eda, Türkiz ve Selin çizgi romanlar için ayrı bir oda açmak istemişlerse de boş oda şimdilik kolilerle doluydu.

Şuara, Nunu ve Defne de 2. katın sakinlerindendi. Odanın ilk girişinde yer alan Çuğanisos Is Here yazısının gizemi hala daha çözülmemişti ve herkesin merak ettiği tek bir soru vardı. Bunu buraya yazan Tuana'nın ruhu muydu?

H&Q Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin