[8]

4.8K 380 505
                                    

Levi her zamanki kanepesinde oturmuş telefonunun ekran koruyucusu ile oynuyordu. Ekrana her vurduğunda çıkan su sesini duymuyordu bile. Gözleri saate kilitlenmişti. 9’u 7 geçiyordu. Yeni asistanı Marco’nun uzun zaman önce gelmiş olması gerekiyordu. Yani 7 dakika önce. İşe başlayalı 2 ay olmuştu ama Levi’in istediği gibi 9’dan önce geldiği hiç olmamıştı. Bir dakika daha geçerken Levi kapının çaldığını duydu. Marco’nun anahtarı vardı- onu işe Petra almıştı ve anahtarını da o vermişti- ama Levi daha ilk günden ondan kapıyı çalmasını rica etmişti.

Kapı tekrar çalınca iç çekip kalktı ve sabahlığını giydi. Kapıyı açtığında Marco'yu günü aydınlatacak kadar geniş gülümsemesiyle kapıda beklerken buldu.

“Günaydın Bay Levi!” dedi ve içeri daldı Marco. Elindeki kahveleri tezgaha bırakırken yolda başından geçen gariplikleri anlatmaya koyulmuştu bile. Aslında neşeli bir adamdı. Aksanıyla anlattıklarına komik olmasa bile mutlaka gülerdiniz. Levi onun işini yapışından da memnundu ama bir şeyleri yadırgıyordu işte. Tezgaha yaklaşıp kahvesini dudaklarına götürdü. Anında yüzü buruştu.

Marco kafasını kayıt odasından uzatıp “Bugünkü kahve nasıl Bay Levi?” diye bağırdı. “Harika bir kahveci buldum ve kahveyi tam istediğin gibi yaptıklarına eminim” dedi.

Levi onun hevesini kırmak istemedi. “ Güzel Marco sağol” diye seslendi kayıt odasının önünden geçerken. Oysa ki kahve çoktan gideri boylamıştı.

Morali düzelsin diye odasına dönüp kanepesine oturdu. Gitarını kucağına yerleştirdi. “Canlı Grammy Adayları Konseri - Müziğin En Büyük Gecesi İçin Geri Sayım” programı çok güzel geçmişti –evet Grammy’e aday olmuştu sonunda- ve programa çıkmadan önce konser yüzünden kaybettiği popülerliği geri kazandığına inanıyordu. Reyting sonuçları beklediğinin de ötesindeydi ve çocukluk hayalinin gerçekleşmesine sadece bir adım kalmıştı. Yarın ödül törenine gidecek ve eve küçük gramafonu ile dönecekti. Manhattan manzarasına döndü ve teşekkür konuşmasını düşünmeye daldı.

Eren saatlerdir televizyonun karşısında oturmaktan hamlayan ayaklarına aldırmadan ayağa fırladı. Levi’i bulmalıydı. Yanında olmalıydı. Oysa gecenin başında ne kadar mutluydu. Staples Center’ın önüne serilen kırmızı halıdan geçenleri kalbinde büyük bir heyecanla izlemişti. Kendine itiraf etmek istemese de Levi’ı göreceği için heyecanlanmıştı. Aylardır kendini kitabı ve teziyle meşgul ediyor olsa da Levi’ın yakınında olamamak günden güne daha ağır geliyordu. O şaşalı hayattan –konserler, imza günleri, televizyon programları, ekstralar- kurtulduğuna seviniyor olsa da çoğunlukla kendini yorgun ve ruhsuz hissetmekten bıkmıştı. Bir gece için bile olsa tekrar o hayatın içinde Levi ile birlikte olmak istemişti bu gece.

Levi kameraların görüş alanına girip Petra ile objektiflere poz vermeye başlayınca kalbinin sıkışmasına engel olmamıştı.. Levi yine çok yakışıklıydı. Takım elbisesi ona çok yakışmıştı. Barın önünde onun için kavga eden sıradan bir bar şarkıcısından kırmızı halıda yürüyen bir yıldıza dönüşmüştü.

 Eren onunla gurur duymuş onun yanında olmayı mutluluğunu paylaşmayı çok istemişti. Gecenin sonunda bu kadar üzüleceği hiç aklına gelmemişti.

Ceketini kapıp süratle caddeye fırladı. Levi onca adaylığına rağmen tek bir ödül bile alamamıştı. Kameralara belli etmese de Eren onun yıkılmış olduğunu biliyordu. Onu bulmalıydı. Kendisine ihtiyacı olup olmadığını öğrenmeliydi.

Jean’ı aramaya karar verdi. Sakin bir yerde durup numarayı çevirdi.

“Evet?”

“Hey Jean, merhaba benim Eren.” dedi çekingence.

Denizde Kaybolmuş Orman | RiRenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin