37

396 41 13
                                    

"E-la-no,"

"Efendim?"

"Şey... Biraz konuşabilir miyiz?"

Eleanor başını olumlu anlamda sallayarak Shawn'ın yanına gitti. Shawn çenesiyle yanındaki koltuğu işaret etti.

"Otursana,"

"Tamam, ne diyecektin Shawn?"

"Şey... Ben... Tamam, üniversite için nereye gideceksin?"

"Emin değilim, bu civarlarda bir kaç okulu tercih edeceğim. Seninle kalmak istiyorum."
Eleanor, Shawn'ın üniversiteyi de evde okuyacağını biliyordu.

"Ben de bunun hakkında konuşacaktım, E-la-no, en başından beri İngiltere'deki St. Andrews Üniversitesini istediğini biliyorum. Üniversiteye girebilecek kadar başarılı olduğunu da biliyorum. Benim yüzümden kendini kısıtlıyorsun ve bu beni öldürüyor."

"Hayır! O seninle tanışmadan önceydi!"

"O benimle tanışmadan önce falan değil, her zamandı. Bana yalan söylemene gerek yok E-la-no. Benimle birlikte İngiltere'ye gidecektin ya da birbirimizi sık sık ziyaret edecektik. Bu plan her zaman için böyleydi. Şimdi, bu kadar yakınken benim için her şeyden vazgeçemezsin. Sen Londra'yı bir kere bıraktın, bence artık yanına gitmen gerekiyor."

Shawn'ın Londra'ya bir insanmış gibi bahsetmesi Eleanor'u rahatsız etmişti. Eleanor elbette orayı istiyordu, bu onun en büyük hayaliydi! Ama Shawn'ı burada bırakamazdı. Shawn'ı bu halde bırakamazdı. Eğer şimdi giderse, bir daha Shawn'ı hiç göremeyebilirdi. Onu unutmak istemiyordu. Shawn'ın kendisini unutmasını istemiyordu.

"Lütfen, E-la-no, bunu benim için yap. Git ve oranın en iyisi ol, tamam mı? Ben her zaman arkanda olacağım."

"Eğer beni asla bırakmayacağına ya da unutmayacağına söz verirsen giderim."

"Söz veriyorum. Sen her zaman benim aşık olduğum kadın olacaksın. Şimdi, daha geç olmadan git ve İngiltere'ye Eleanor Davis'in kim olduğunu göster!"

Eleanor, gözleri yaşlı olmasına rağmen kıkırdadı.
"Tamamdır!"

***

Eleanor'un evinde artık ondan eser yoktu, tüm eşyalar önceden götürülmüş ve Londra'ya ki evine yerleştirilmişti. Eleanor'un tek eşyası sırtındaki çantaydı, tıpkı ilk geldiği günkü gibi.

"Shawn, gitmeden önce bana şarkı söyler misin?"

Shawn kafasını salladı. Hangi şarkıyı söyleyeceğini ikisi de biliyordu. Shawn gitarın eksikliğini hissetmesine rağmen şarkıya başladı. Belki de son kez bu şarkıyı söylüyordu. Kendisine söz vermişti, Eleanor ona geri dönene kadar bu şarkıyı mırıldanması bile yasaktı. Bunu kendisine yasaklamıştı.

Eleanor Shawn'ı öptü, gitme vakti gelmişti. Olabildiğince duygusal olmayan bir veda seansı geçirmeye çalıştılar ve kendilerini Eleanor'un yağmurlu bir günde tekrar buraya döneceğine inandırdılar.

"Shawn, sana söz veriyorum, yağmurlu bir günde, sırtımda çantayla Kanada'ya döneceğim. Sana yemin ederim ki, Kanada'yı bir kez daha görmeden ölmeyeceğim."

"Tamam, yağmurlu günlerde seni bekleyeceğim."

"Ah, bu neredeyse her gün oluyor."
Sonra birlikte güldüler. İkisi için de buruk bir gülüştü bu.

Eleanor gidiyordu, Shawn'sız hayatına alışmak onun için zor olacaktı ama sonuçta olacaktı.

Shawn kalıyordu, Eleanor'suz hayatına alışmak onun için zor olacaktı ama sonuçta olacaktı.

Kitaplarda hep gidenin canı daha çok yanar, diye düşündü Eleanor. Doğruymuş.

Filmlerde hep kalanın canı daha çok yanar, diye düşündü Shawn. Doğruymuş.

SWEATER WEATHERWhere stories live. Discover now