"21- Şimdi ne yapacağım?"

En başından başla
                                    

"Selin."

Susuyordu işte! Cevap vermiyordu! Oysa hastane koridorunda bi anda nasıl kollarını doladı boynuma! Nasıl da akıttı içindeki bütün gözyaşlarını. Sakinleşip çekildiğinde, ne de güzel kızaran burnuna inat hoş bir görüntüsü vardı! 

"Selin, benimle ne kadar süre konuşmayacaksın?"

"Ölene kadar. Şimdi sadece arabanı sür. Bir an önce Damla'nın iyi olduğunu görmek istiyorum." 

Canımı yakıyordu! Her bir harfi, her bir kelimesi canımı yakıyordu işte! İliğime kadar hissediyordum acıyı! Bir kadın için bu kadar acı çekeceksin, canın böyle yanacak. Sırf sesini duymak için kapısına gideceksin diyen olsaydı, "Götüme doğru konuş sana orası inansın, o sana gülüyor." Der geçerdim. Kahretsin! Kahretsin! Kahretsin! 

Selin ve Damla birbirine sarılırken, Damla aniden bana da sarılmıştı. Sanırım bana güveniyordu. Peki Selin'in güvenini nasıl kazanacaktım? Acaba Damla kurtulduktan sonra, bana yardım eder miydi? Sırf Damla'yı kurtarmak için, Selin'in kapısına dayandığımda. Polise gidip her şeyi anlatmayı ve Kamera kayıtlarınıda vermeyi düşündüm. Bunu Selin'e de anlattım. Hala Damla'ya anlatmamıştım. Onu kurtarma pahasına kendimi yakmayı kabullenmiştim, çünkü bu vicdan azabının yükü ağır geliyordu bana. Hamza'nın yanına gideceğimi söyleyip ayrıldığımda, Selin'in bana olan çatık kaşları yine kalbime bir bıçak saplamıştı. Hele şu işten bir sağ salim sıyrılalım! Öğrenecektim! Evli mi, değil mi! Dul mu! Ona göre bir yol çizecektim! 

"Hamza, Erhandan doğruların çoğunu öğrendim. Sana da anlatmak istiyorum ama. Dengesiz ruh halinden cesaret edemiyorum. Kalemi getir de kamera kayıtlarına bakalım."

Bu hangi alemdeydi acaba? Beni duymuyor muydu?

"Hamza?"

"Hamza, Lan duymuyor musun?"

"Huuuuoooppp, laaaann." 

"Hamza, beni dinliyor musun?" 

Sonunda cevap almıştım da, nereye dalmıştı ki acaba? Verdiği cevap kafamı kurcalıyordu ama, önceliğim kurtuluş! Ah bir kurtulsak şu durumdan artık!

Hamza kalemi getirdiği zaman, gerekenleri yapıp leptop ekranına kilitlendim. Hamza'da aynı şekilde gözlerini ekrandan çekmiyordu. Pause düğmesine bastığı zaman, kaşlarımı çatarak "Ne yapıyorsun?" diye sordum.

"Aykut, ben sana bir şey söyleyeceğim."

"Söyle?"

"Ben o gün Vedat Karadağ ile konuştuklarımı hatırlamıyorum. Onun yanına gittim, çalışma odasına girdik. Sonrası yok kafamda."

"Hamza, sana söyleyeceğim şeye inanmayabilirsin ama... Vedat Karadağ sana hipnoz uyguluyor." 

Hamza çatık kaşlarla ayağa kalktı. Sinirlendiği boynunda atan damardan belli olmaya başlamıştı. 

"Hipnoz?"

"Kamera kayıtlarını inceleyelim, sonra Erhan'ın bana anlattıklarını ve kendi araştırmalarım sonucu öğrendiklerimi sana anlatacağım. Kahretsin Hamza! O kadar sikmişler ki beynini bu şerefsizler! Beynin cacık gibi olmuş! Sabah Damla'yı bir anda saçından sürükleyip götürdün, hem de ortada bir şey yokken! O kadın her an ölümle burun buruna geliyor! Sayende Hamza!"

Sonlara doğru sesimi yükseltmiştim ama kendimi tutamıyordum artık! Aklı başına gelmeliydi! 

"Otur, ve eğer... Eğer kendimi kaybedersem, odayı kilitleyip çık. Ona zarar vermek... Her neyse, beni odaya kilitle! Şayet bir değişiklik olursa kayıtları izlerken, beni kilitle Aykut!"

Hüsran! [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin