"Pardon pardon, özür dilerim! Hala daha tam kontrol edemiyorum da."

Kusmamak için savaşını sürdürürken Rip Hunter'ın Waverider'ını düşündü. O gemiyi cidden özlemişti. Burada güvendeydi ve arkadaşları vardı. Hatta bir evi vardı ama bütün o zaman ve mekanda suçlu kovalamaca da oldukça eğlenceliydi. Bazen geleceği fena özlüyordu.

"Ben Aynalara gidiyorum." dedi Eliot, Cody'e yüzüne bile bakmadan. Vine, konuşmaya başlamıştı bile. 'Ondan özür dile. O sadık bir arkadaş. Bu davranışını hak etmiyor.' Eliot, "Sus be." dediğinde bunu sesli söylediğini bile fark etmemişti. Yanındaki balonlu çocuk ona tip tip baktığında çocuğa hareket çekip Aynalı Labirent'e girdi. Onu en çok rahatlatan şey Aynalar'dı. Siyah saçlarını görüp yasını, intikamını ve ne için yaşadığını hatırlıyordu. Hayatta en çok güvenebileceği kişiyi görüyordu aynalarda.

"Of, bugün de fena yakışıklıyım." dedi saçlarını düzeltirken.

"Haydi biraz Labirent çözelim Vine!"

Cody, hiçbir şeye karar verememiş, boş boş yürüyordu. Eliot'la aralarının soğuk olmasına artık alışmıştı hatta bu sürede Chloe ve Wade ile yakın arkadaş olmuştu ama kimse Eliot'ın yerini tutamıyordu. Sihirbaz çocuk, tamamen kendine özgü, neşeli, eğlenceli ve kusursuzdu. Mükemmel bir en yakın arkadaştı fakat artık eskisi gibi olmadıklarını kabullenmişti.

Cody, yerdeki taşı tekmelemeyi bırakıp yukarı baktığında Wade ve Amelie'yi gördü. İlk kez didişmiyorlardı, sessiz duruyorlardı ve beraber pamuk şeker yiyorlardı. Hem de dönme dolapta.

"Wade işini biliyor doğrusu." diye mırıldandı ve poligonda birbirlerine ayıcık hediye eden Lian ve Damian'ı gördü. İkisi de oldukça mutlulardı ve gülüyorlardı. Lena, uzay kabininde dönmeyi sürdürüyor, Chloe'yse buz pistinden çıkmış yürüyordu.

Yanından gelen fısıltıyla irkildi. "Geleceğini görmeme izin ver genç adam."

Sesin geldiği yöbe döndüğünde çadırı gördü ve oraya doğru ilerledi. Fark etmeden görünmez olmuştu bile.

İçeride gördüğü kadın gayet genç duruyordu fakat gözlerinden çok şey yaşadığı anlaşılıyordu. Mor elbisesi ve çeşitli takılarıyla istediği havayı yakalamış, tarot kartlarını karıştırıyordu.

Karıştırması bittikten sonra bir anda başını kaldırıp Cody'e gözlerini dikti. Cody, görünmez olduğundan emindi fakat kadın sanki orada olduğunu biliyor gibiydi. Görünür olduğunda falcı, istifini bozmadı ve sandalyeyi işaret etti. Cody, yavaşça oturduğunda kadın, desteyi karıştırmayı sürdürdü.

"Çocuğum, kaderin gözlerimin önünde. Sen çok uzun yaşayacaksın. Ama bu uzun yolun üzüntülerle dolu olacak."

Cody, ilk kez falcıya gelmenin heyecanı içindeydi. "Pardon ama falda tam olarak neye bakıyorsunuz?" dediğinde kadın ayağa kalkıp desteyi Cody'nin etrafında çevirdi.

"Her şeye bakıyorum çocuğum. Geçmişine, geleceğine ve şimdiye. Hepsi bir çizgi halinde ve gözlerimin önünde akıyor." Cody, heyecanlanmıştı. Kadın, kartları önünde tek tek açarken şaşkınlıkla baktı.

Arkadaş, yazan kartta küçükken oynadığı oyuncak ayısını görebiliyordu. Ev, yazan kartta beyaz bir oda görüyordu. Ölü, yazan kartta gri saçlı bir doktor vardı.

"Geçmişini tekrarlamayacağım, sen de geleceğinde tekrarlama. Dostlarına dikkat et. Ölümlere kendini hazırla ve koşmaya başla. Cody, masanın sonunda duran karta baktı. "Bu da nedir?" diye sorduğunda başka bir kart dikkatini çekti. Üzerinde 21 yazıyordu. "Neye benziyor oğlum? Dünyanın sonu tabiki."

Young Justice 1: Time Upside DownWhere stories live. Discover now