12.BÖLÜM "ROSE"

111 39 79
                                    

Değerli yorumlarınızı bırakmayı unutmayınız! 

Kimse ilk nereye gideceğimizi bilmiyordu. Prens Namjoon vazgeçip bir kayalığa kalçasını dayadığında Sungyeol ve Hyuk aralarında konuşmaya başlamışlardı. Gökyüzü siyahın açık tonuna büründüğünde sabah olmak üzereydi ve biz hala olduğumuz yerdeydik. 

"Rose adında büyücü bir arkadaşım var. Eli her yere uzanır. Şehirde bir çadırı olması lazım. Oraya gidelim derim!" 

Su Kabilesi Büyücüsü Hyuk dediğime karşı çıkarak "Ama şehir çok sıkı korunuyor. Adım başı muhafız dolu!" diyerek cevap verdi. Derin bir iç çekip ellerimi ovuşturmaya başladığımda tek rahat olacağımız yerin orman olacağı kanaatine girdim. Namjoon yerinde kıpırdandığında hepimiz ona döndük. 

"Şu arkadaşın Rose onu buraya çağırsak ve iş birliği yapsak olmaz mı?" 

Başımı hayır anlamında sallayıp "Bizi büyük meblağa satar", Sungyeol şaşırarak "Arkadaşın olduğunu söylemiştin ama" dedi. Yüzümü ekşiterek "Bende arkadaş kavramı biraz farklıdır" deyiverdim. Başını salladığında Hyuk konuşmaya başladı. 

"O zaman onu kaçıralım! Buralarda bir yerde mağara olması lazım. Prensle siz orada bizi beklerken bizde Rose dediğin arkadaşını kaçırırız" 

Prens Namjoon da onu onayladığında Hyuk mağaranın yolunu göstermek için yürümeye başladı. Namjoon'u ortamıza alıp sakin ve hızlı adımlarla yürümeye başladık. 

. . .

Rose'u tanıyordum. Bu iki aptalın küçük bir yanlışını fark ettiğinde dahi onları öldürebilirdi. Bu yüzden benim onu bulmam daha iyi olurdu. Prens Namjoon'u ikna etmek zor olsa da iki aptalın sayesinde ikna olmuştu. Şehir sınırına yaklaştığımda bir kaç muhafızın nöbet tuttuğunu fark ettim. Kapıdan girenlerin üstlerini ve yüzlerini kontrol ediyorlardı. Şehrin çevresini saran duvarların kara büyüyle korunduğunu biliyordum. Yani tek seçeneğim kapıdan girmek zorunda kalacağım idi. 

Sıra bana geldiğinde pelerinimi düzeltip şapka kısmını indirdim. Muhafızlardan biri üzerimi yoklarken silahlarımı arkamda bıraktığım için kendime bir kez daha minnet duydum. Kolay bir şekilde şehre girdiğime inanamıyordum! Daha doğrusu J ya da Taehyung adı her neyse! Öldüğümü sanıyordu. Bu sebeple rahat dolaşabilirdim. Çadırların etrafından dolanarak Rose'un olduğu çadırı ararken gökyüzünde birden mesaj belirtisi göründü. Şeffaf ekran açılıp Taehyung'un görüntüsü verildiğinde herkes pür dikkat oraya kesildi. Üstünde Kral'ın değerli paltosu vardı. Sinirle yumruğumu sıktığımda konuşmaya başladı.

"Kuralları birlikte yok sayalım! Cadılar ve Büyücüler artık birlikte yaşasın ve gönül rahatlığı ile birliktelik kursunlar. Lanet kast sistemi ortadan kalksın ve herkes özgürce yaşasın! Bana biat eden herkesin özgürce yaşayacağından emin olabilirsiniz. Sonunuz aptal Saray Büyücüleri ve muhafızları gibi olmasın! Onlar buna karşı çıktılar! Cadılar ve Büyücülerin dost olmasına, birliktelik kurmasına ve Cadıların özgürce yaşamalarına karşı savaş için hazırlanmaya koyuldular. Ama karşılarına adalet için tahta oturan ben varım! Adalet için bazılarının ölmesi gerekiyor! Bu iyilerden olmayacak. Bizlerden olmayacak! Her kim bana, dostlarıma karşı gelirse sonları Saray Büyücüleri ve Muhafızları gibi olacak." 

Uzun kahverengi saçları ve kahküllerinde bulunan zümrüt yeşili rengi onu farklı kılmıştı. Gözlerinde ki alev herkesi yakacak kül edecek türdendi. Konuşması bittiğinde ekrana Saray Büyücülerinin ve muhafızların öldürülme anları yansımıştı. Ekran yok olduğunda bir iki saniye sessizlik oluştu. Daha sonra "ÇOK YAŞA KRAL TAEHYUNG!" nidaları yükselmişti. 

Hızlı adımlarla çadırları kontrol etmeye başladığımda kolumun tutulmasıyla hızla arkamı döndüm. Gözlerimin içine korkuyla bakan yaşlı kadın kolumu tutmakta oldukça ısrarlıydı. 

"Lanet sana da sıçramış"

Kaşlarımı çatarak kolumu tekrar ondan kurtarmaya çalıştım ama tırnaklarını koluma geçirerek kanımın akmasına sebebiyet verdi. 

"Bu laneti o değil sen bozacaksın!"

Kadın göz açıp kapayıncaya kadar gözden kaybolduğunda hızla etrafıma bakmaya başladım. Bu garip cümleler de neyin nesiydi!? Asıl o kadın kimdi! Tüylerimin ürpermesiyle içimi daha fazla heyecan kapladı. Kolumun tekrar tutulmasıyla "Sende kimsin!" diye sitemle karışık fısıldadım. Ama yaşlı kadın yerine karşıma Rose çıkmıştı. Dikkatle etrafına bakıp beni çekiştirmeye başladığında bir kaç büyücüye çarpmıştım. Onun çadırının içine girdiğimizde sinirle arkasını döndü. Benim için endişelenmiş hissediyordu. 

"Aptal mısın sen! Bir kere ölüme yollandın ikinciye tekrar mı yollanmak istiyorsun! Ama haberin olsun bu sefer seni kimse kurtaramaz" 

Tek kaşımı kaldırıp iki adım ona doğru ilerledim. "Ölüme gönderildiğimi nereden biliyorsun?" Alayla bana bakmaya başladığında "Odada sadece Kraliçe ve Taehyung vardı. Muhafızların da hepsi öldürülmüştü!" dedim. Alaycı tavrını korumaya devam ederek "Sarayın gülü diye bilinirim bebeğim! Kapının aralığından seni sürdüklerini gördüm. Biliyorsun bir Büyücü olsam da Kraliçe denen o şıllığa çok yardımcı oluyorum" deyiverdi. 

"Ne gibi bir yardım?"

"Sarayda uyuz olduğum kişileri Krala suikast kuracak onu ne yapıp edip tahttan indireceklerini söyleyip öldürttüm. Temiz işti!" 

Tam da ondan beklenecek bir davranıştı! Onun bu soğuk anlatışına midem bulanmadı diyemem. Göz devirip mindere oturdum. O da karşımda ki mindere oturduğunda "Bizi satmaman için ne kadar istiyorsun?" diye sordum. Gülümseyerek avuçlarını birbirine sürttü. "Biz derken? Yağlı bir müşterim mi olacak yani!" heyecanla gözleri açılmıştı. Sakin kalmalıydım. 

"Önce şehirden çıkmamız gerekiyor. Eğer bize yardımcı olursan karşılığını çok fazla alacaksın!" 

Başını sallayarak ayağa kalktı. Bir kaç silahını belinde ki kemerine yerleştirdiğinde bende ayaklandım. Çadırın çıkışına yöneldiğinde yapma ses tonuyla "Biliyorsun kimseye zerre güvenmem ama üstüne hoş bir koku sinmiş! Bunları da yanıma alsam kaba görünmem değil mi?" dedi. Göz devirerek yanından geçip dışarı çıktım. 

Şehirden çıktığımızda arkamda merakla beni takip ediyordu. Mağaraya vardığımızda "Benim" diyerek içeri girdim. Namjoon sırt üstü yatmış soluklanırken Sungyeol ve Hyuk endişeyle ona bakıyorlardı. "Ne oluyor burada!" diyerek Namjoon'un yanına çömeldiğimde ateşi vardı ve soluk görünüyordu. 

"Bilmiyoruz! Prensimiz birden yorgun olduğunu söyledi ve yere düştü. Hyuk onu suyla rahatlatmaya çalıştı ama nafile! İşe yaramaktan ziyade daha kötü oldu" 

Rose dikildiği yerde "Oha! Prens mi? Hangi diyarın Prensi bu?" diyerek yanıma geldiğinde elleriyle Namjoon'un yüzünü avuçladı. Onun bu davranışından sinirlenerek ittiğimde sırt üstü yere düştü. Öfkeyle üstüne çullandığımda "Senin aptal alaylarına vaktimizin olduğunu mu sanıyorsun!" dedim. O ise gözlerini kısarak beni üzerinden itti. 

"Hiç şaka kaldıramıyorsun!" 

Tekrar Namjoon'un yüzünü avuçlarının arasına aldığında ayağa kalktım. Derin bir iç çekip elleriyle bileklerini sardığında "Bir kaç saate kalmaz ölür" dedi. Şokla bir ona bir de prense bakmıştım. Sungyeol ve Hyuk endişeyle birbirlerine kızmaya başladıklarında "Kesin sesinizi!" diyerek onları susturdum. 

"Onun ne olursa olsun yaşaması gerekiyor Rose!"

Rose dudağını kemirdikten sonra "Bir yol var ama bundan pek hoşnut olur musun bilemem" diyerek Namjoon'a baktı. 

herkeskalpbenya bende ithaf hikaye istiyorum haberin olsun (kalp) 

TURUNCUWhere stories live. Discover now