29.BÖLÜM

26 7 1
                                    

Hangi birini onarmalıydık? Kırık kalplerimizi mi, yoksa darmadağın edilen hayatlarımızı mı?

Barış'ın Ağzından:

"Mercan!"diye bağırdım. Telefondan artık ses gelmiyordu. İlerdeki ışığa doğru koştum. Oradaydı. Ama ışık aşağıdan geliyordu.
"Dayan Mercan geldim." Etrafta aşağıya inebilecek yer aradım,biraz ilerde yol normaldi. Hemen oraya koşup Mercan'ın olduğu kısma doğru hızlandım. Flaşım açıktı ve gördüğüm manzara karşısında panikledim.
"Mercan...Mercan!"diye bağırdım. Ama sesi çıkmıyordu. Telefonu ağzımla tutup onu kucağıma aldım. Karnınaki dal orta kalınlıktaydı. Üstündeki kazağı hep kan olmuştu."Dayan seni götüreceğim buradan."diyerek geldiği yerden koşar adımlarla Akın'dan aldığım arabaya ulaştım. Ön koltuğa koyar koymaz koltuğu komple yatırdım. Radyo otomatik açıldığında umursamadan hızla dönüp yola girdim.
"Bana öyle bakma, bana öyle dokunma.İkimize karşı bu dünya bizi anlamayacaklar."İkimize karşı bu dünya bizi anlamayacaklar.
"Bu hayatta bizi böyle yakamızdan tutacaksa.Hadi böyle yaşa derken kalbimize sormuş mu?"

***

Hastanenin önüne çektiğimde kapımı açıp bağırdım.
"Sedye getirin!"
Görevliler hızlıca sedyeyi getirip Mercan'ı ona koydular. Bilimci yerinde değildi. O puşta soracaktım bunun hesabını.

Onu ameliyathaneye aldıklarında hemen Akın'a haber vermiştim. Yanında oturan Akın'la yaklaşık saattir Mercan'ın ameliyattan çıkmasını beklemiştik. Şimdide odaya alınmıştı.
Trajedik bir olay yaşanmıştı. Nasıl böyle bir şey olduğunu anlamıyordum. Her şeye karşı koyan, her şekilde kendini savunabilen kıza ne olmuştu?
Daha fazla beklemeden odaya daldım. İçerideki hemşire bana dik dik baktı.
"Beyfendi şu an hasta uyuyor. Serumu bitmeye yakın uyanır." dedi masadaki metal tepsiyi eline alarak.
"Geçmiş olsun."

Yüzü solgundu. Kirpiklerindeki rimeller göz çevresine bulaşmıştı. Ne kadar ağlamıştı kim bilir. Eşyaları yatağın hemen önündeki masanın üstündeydi. Telefonuna uzanıp açmayı denedim, şifre vardı. Kilit ekranında İrem'in adını görünce sağa kaydırıp kulağıma götürdüm telefonu.
"Mercan! Sonunda aradın. Biraz daha aramasaydın vallahi polise gidecek-"
"İrem ben Barış. Mercan hastanede istersen gel."dedim sözünü keserek.
"Hastanede mi? Neden? Nerede hastane hemen geliyorum."
"Ufuk hastanesi, ama uzak Aydın tarafında. İstersen sen bekle zaten uyandığında taburcu olacak." dedim kararsızlıkla.
"Olmaz öyle şey geliyorum hemen."deyip telefonu yüzüme kapattı.
Derin bir nefes verdim ve düşünmeye başladım. Esin'in başına gelenler şimdide Mercan'ın başına mı gelecekti?

Mercan'ın Ağzından:
Siyah, tamamen siyahtım.Büyük bir boşluk. Hem kafamda, hem kalbimde. Bir şeylerin eksik olduğunu ben ve ruhum biliyordu. Bir şeyler ya kaybolmuştu ya da çalınmıştı. Huzur kelimesinin baş harfi bile yoktu hayatımda. Tam mutlu olacağım derken bir kayıp, bir ızdırap, bir ihanet, bir savaş..
Umutlarım, hayallerim, yaşamak istediklerim,sevdiklerim, değer verdiklerim hepsi birbirine kenetlenmiş aynı zamanda kaybolmuşlardı. Birbirlerinden habersiz.
Hiç bu kadar çaresiz güçsüz hissetmemiştim. Her kötü anın farklı bir çaresizliği vardı. Buda farklıydı. Diğerlerinden çok farklı. Yanımda kimsem yoktu, tutunacak bir dalım yoktu. Normale dönmemi sağlayacak bir güçte yoktu. Yok kelimesi hayatımı yok etmişti. Hiç bu kadar yok olmamıştım.
Yaşadıklarım ve yaşamak istediklerim arasında çekiştirilip hırpalanmıştım. Bir oyana bir buyana savrulurken bedenimden dağılan hayallerim, kelebeklerim teker teker kırılıp ölüyor, ve bedenimden, benliğimden çıkıp düşüyorlardı.
Yaşarken ölmek denirdi buna. Nefes almanın ihtiyaç olduğu yerde içime çektiğim hava bir yandanda zehirli duman gibiydi.
Gözlerimi açmak istemedim. Yaşadığım olaydan sonra, o korkudan sonra açmak istemedim. Uyanmıştım ama uyumak istiyorum. Odada kim var bilmiyorum. Işığın açık olduğunu hissedebiliyordum. Hastane kokusu biraz tanıdıktı.
Anne..Korkuyorum. Yaşadıklarımdan yaşayacaklarımdan. Korkuyorum anne ruhen savunmasızım. Dağıldım, kırıldım, yıkıldım. Nasıl toparlanacağımı bilmiyorum. Sen yoksun babam yok Gizem yok. Ben sizin yanınıza gelecektim neden gelmedim. Ben yaşamak istemiyorum anne..istemiyorum.
Gözümden süzülen yaşı yanağımdan inip çeneme ulaştığını hissettim.
"Mercan?" tanıdık ses İrem'e aitti.
"Burdayım birtanem.Burada senin yanındayız."
Odadaki ışığın gözlerimi acıtacağını bildiğimden yavaşça gözlerimi araladım. Çok kısık bakıyordum.Gözlerimi açmaya ağır bir şekilde devam ettim. Karşımda ufak bir televizyon vardı. Solumda İrem oturuyordu. Kafamı hafifçe sağ tarafa doğru oynattım. Akın'ı gördüm.
"İrem."dedim güçlükle. Kısık çıkan sesim çatallamıştı. Aşırı susamıştım. Zorla yutkundum.
"Kendini yorma, ameliyattan çıktın biraz dinlenmen lazım."dediğinde onu umursamadan konuşmama devam ettim.
"Barış nerede?"dediğimde İrem'le Barış aynanda birbirine baktı.
"O İzmir'e döndü.Bizde sen taburcu olduktan sonra gideceğiz."Akın'ın cümlesine tebessüm ederek cevap verdim."Beni o kurtardı."
"Mercan, Eray sana bir şey mi yaptı? Nasıl oldu bu, ben anlamadım. Gayet mutluydunuz."dediğinde gözlerimi İrem'den ayırıp üstümdeki pikeye sabitledim.

"Bir şey yoktu zaten..Bana yakınlaştı ve ben istemedim. Zorla yapacaktı İrem duramazdım orada." yutkunarak devam ettim,"Kaçtım, koştum, sonra ormanda yuvarlandım. Düştüğüm yerde sanırım kütük vardı. Karnıma o lanet olası şey girdi."gözümden süzülen yaş öncekinin yolunu sürerek çeneme indi.
"Tamam, kendini yorma. Konuşuruz bunları. Ben bir doktora sorayım ne zaman taburcu ederler seni."derken kolunu tuttum.
"Biraz su istiyorum."dediğimde tebessüm edip başını salladı.
"Tamam canım hemen getiriyorum."

***

Sabaha doğru dört buçuk gibi taburcu olmuştum. Tabi zorla. Onlara kalsa bir gün daha yatacaktım. Dikişlerim biraz sızlıyordu. Biraz da ağrım vardı o kadar. Kendimi toparlayabilirdim. Ama psikolojik anlamda nasıl toparlacaktım bilmiyorum.
Akın'ın arabasını Barış aldığından oda İremle buraya gelmişti. Aynı şekilde de geri dönüyorduk. Yüzüme vuran soğuk rüzgarı en derinlerimde hissetmeye çalıştım. Sanki haftalardır hava almıyordum.

"İstersen camı kapatalım serin hava."diyen İrem'e olumsuz anlamda kafamı salladım. Hissetmek istiyordum özgürlüğü. Ruh sağlığı ve bakım evi adımda bir çatıda kalmıştım ordan çıktığımda da aynı hissi yaşamıştım. Hastanede benim için farklı değildi.

Eve geldiğimizde saat altı civarıydı. Telefonumu İrem'den aldıktan sonra bildirimlerime ve mesajlarıma baktım.
Ana sayfada dolanırken Barış'ın paylaşmış olduğu bir fotoğraf gördüm.
Etraf karanlıktı ve elindeki sigarasını çekmişti.Karşısında hastane binası bulunuyordu. Altına yazdığı yazıyı okudum.
Her haksızlığın hesabı alınacak.
Bu ne demekti şimdi? Bu benim kaldığım hastaneydi. Bana yapılanın hesabını neden alsın ki?
"Artık uyu, zaten bir hafta raporlusun. Gözlerin acıyacak hadi uyu."diyen başucumdaki İrem'e baktım.
"Birincisi benim yarın okul var, ne yarını saat kaç oldu bugün işte, hocayla konuşmam gerekiyor, ikinciside saçımla oynarsan uyurum."dedim.
"Yat inatçı, yat."yapmacık sinirle söylediği cümleye karşın telefonumu hemen yanıbaşımdaki komidine koydum.
Saçımla oynaması beni mayıştırmıştı. Bugün okulumun öğleden sonra olması beni rahatlarmıştı. Ama mutsuzdum, Eray'ı görmek istemiyordum. Can'a sarılıp ağlamak istiyordum. Onu çok özlemiştim. Ve boş yerede kalbini kırmıştım. Sabah geç uyanma umuduyla kendimi bıraktım.

***

Kampüsün önündeydim. İçeri girecek cesaretim yoktu. İrem çoktan girmişti. Cansu da içerdeydi büyük ihtimal. Bütün cesaretimi toplayarak içeri girdim. Şimdilik etrafta kimseler yoktu, en azından tanıdık.
Bahçeye çıktığımda Eray'ların ciddi bir şey konuştuğunu gördüm. Yanında Emir vardı. Yutkunarak normal bir masaya ilerledim. Gözlerim neden ilk olarak onları bulmuştu bilmiyorum.
"Mercan!" Çığlığın sahibi tabiki Cansu'ydu. Bana birden sarıldığında acıyla inledim.
"Ay tatlım özür dilerim, cidden unuttum. Ya az önce haberim oldu. Nasıl oldu?"dediğinde gözlerimi devirdim.
"Okulda konuşmayacaktık hatırladın mı?"dediğimde güldü.
"Akşam sizdeyim anlamam ben. Şimdi yırttın ,derse yetişeceğim."el sallayıp uzaklaştı.

Gülerek önüme döndüğümde karşımda Eray ve Emir vardı. Gülümsemem yüzümde soldu. Şerefsiz çocuk. Ayağa kalkıp ona doğru yürüdüm. Tam önünde durdum.
"Benden neden kaçtın?"dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Sen ne dediğinin farkında mısın? Bana zorla dokunmaya kalktın!"dedim bağırarak.
"Mercan bak biz sev-"o bitirmeden sözünü kestim.
"Biz sevgili falan değiliz tamam mı, sen o hakkını çoktan yitirdin. Dün gece neredeydim , bu mu senin sevgi anlayışın?"dedim onu omuzlarından iterek.
"Dün gece hastanedeydim. Ormanda bir kaza geçirdim. Senin sevgiden anladığın falan yok. Senin merakın belden aşağısı."
Bana mal gibi bakıyordu. Ciddi manada mal gibi. Derin bir nefes aldım ardından tam konuşacakken, farklı bir ses araya girdi.
"Mercan'ı  rahat bırak. Bir daha seni onun etrafında görürsem çok kötü olur haberin olsun." Barış Eray'a işaret parmağını sallayarak uyarı yaptığında şaşkınca ona bakıyordum.
"Ne o,eski sevgilini ne çabuk unuttun Yıldıray."
Ve sessizlik..iki tarafta birbirine sert yüz ifadeleriyle bakıyordu. Biri harekete geçecek gibiydi. Eski sevgilisi, Esin dediği kız mıydı?

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum:)

KELEBEĞİN ÖMRÜWhere stories live. Discover now