19.BÖLÜM

61 6 5
                                    

Bir kelebeğin ömrü kadardır hayat. Ne kırmaya gelir, ne de kırılmaya.

Islattı.ıslattı...Saatlerdir ne yağmur duruyordu, ne de telefonumun sesi. Buğulu kalan dünyadan tek net ben vardım sanki. Göze batarmışçasına çizilmiştim buğulu cama. Gözümdeki yaşlarla yanağımdaki yağmur damlaları birleşiyordu. Görmesem bile hissediyordum. Onlar bile birbirine kavuşuyordu. Benim kimsem yoktu kavuşacak. Üşüyordum hem bedenen hemde ruhen. Dişlerim birbirine vururken, vücudum titrerken bile kımıldayamadım yerimden. Elim ayağım boşalmıştı.
Ben ne yapacaktım?
Ne yapacaktım?
Kimsem yoktu artık. Neye tutunacaktım kime? Ailemin ölümünü zor kabullenmiş , zor atlatmışken başka bir ölümü nasıl kaldıracaktım? Nasıl yaşayacaktım? İçimdeki ürpertiyle titredim. Gözlerim eski netliğini kaybetmişti. Islanan kirpiklerim her kırpışımda inatla gözlerime batıyordu.
Telefonumun tanıdık melodisi tekrar yayıldı boş parkta.
Yağmur yavaş yavaş etkisini yitirirken, gözlerimi kapattım. Kabus olmalıydı, bu kabustan uyanmak istiyordum.
Ayaklarımı kendime daha da sıkı çekip ellerimi onlara doladım.Yutkunacaktım ki boğazımın kuruluğundan onu da başaramadım. İçimdeki ağlama tekrar gelince sıktığım bedenimi serbest bıraktım.
Kelebeğin ömrü bu kadardı işte. Zorluklara karşı dirençsizdi, kırılgandı. Sert darbelere karşın kırık dökük yere düşerdi. Telefonum tekrar çalarken düşüncelerim dağıldı.
Göz kapaklarım ağır gelirken, bacaklarımın uyuştuğunu hissettim. Yazın sonlarıda olsa bu kış soğuğu gibi gelen hava beni aşırı üşütmüş ve uyuşturmuştu.
Omzumda iki sıcak el hissedince bakmaya bile dönemedim. Yorgunluktan baygın düşmüş ve aval aval duvara bakan deli hastası gibiydim.
Vücudum benden habersiz yerden kalkıp o kolları arasına girdi. Beni saran kolların sahibinin sıcaklığı temas ettiği yerlere dağılırken. Sanki buz tutmuş yerlerim çözülmeye başlamıştı.
Gözlerim netleşsede hareket edemiyordum. Beni arabanın içine oturttuktan sonra üstüme bir ceket yerleştirdi. Kapının kapanma sesi o kadar gürültülü gelmişti ki kaşlarımı çatmakta bile zorlanmıştım. Üstümde duran ceketin kokusu burnuma dolarken, yanımdaki koltuğuna oturduğunu farkettim. Sesimi çıkaramadım, bir şey diyemedim. Dizlerime gelen sıcak havayla rahatlarken arabayı çalıştırdı. Ne kadar gittik bilmiyorum ama kesik kesik uykuya dalmıştım. Gözlerimi tekrar açtığımda beni tekrar kucağına aldığını hissettim. Ve gerisi karanlık..

***

"Nasıl ,daha iyi mi?"
"Bilmiyorum, ama kesin üşütmüş."
"Ne olmuş acaba?"
"Bilmiyorum kardeşim, uyanınca öğreniriz."
Akın'la Barış'ın sesi kulaklarımı doldururken, beynim uyan uyarısı veriyordu.
Gözlerimi yavaşça araladığımda güneş ışığı anında göz bebeğime değdi. Gözlerimi acıyla kıstım. Kollarım ve bacaklarımı hareket ettiremiyordum. Her yerim ağrıyordu. Uzun zamandır aynı pozisyonda yatmış olmalıydım. Geceyi kesik kesik hatırlıyordum. Üstümdeki pikeyi kaldırıp doğruldum. Yataktaki su torbasına gitti gözüm. Ayaklarımı yataktan aşağı serbest bıraktım. Ayak bileklerimi sağa sola döndürürken odaya bakınmaya başladım. Siyah renklerin hakim olduğu mobilyaları,duvarları inceledim. Sadece yerdeki halı beyazdı. Köşedeki bilgisayar ve monitörlere baktım, mikrofon ve adını bilmediğim bir kaç alet.
Ayaklarımı yere basmaya hazır olduğumda yavaşça siyah parkeyle temas etmesini sağladım. Buz gibi gelen yere çabuk alışan ayaklarıma bütün yükü verip ayağa kalktım. Sendeler gibi olduğum anda duvara tutundum.
Yavaş yavaş kapıya doğru ilerledim.
"Akın bir şeyler hazırlasana kahvaltı."
Barışın sesiyle durdum. Burası onun odası olabilir miydi? Barış'ların evinde ne işim vardı ki?
Ah..Dün gece aklıma geldiğinde gözlerimi sıktım. Kapı koluna giden elim güçlükle kolu bastırdı. İçeri doğru ilerledim. Koltuğa yayılmış televiztyon izleyen Barış'a baktıktan sonra koltukların birine ilerledim. Oturduğumda sarfettiğim güçten yorulmuştum. Barış kumanda elinde bana bakarken birden oturuşunu dikleştirdi.
"Daha iyi misin?"dedi yumuşak bir ses tonuyla.
"Teşekkür ederim, yani beni buraya getirip ilgilendiğin için."dedim. Sesimin bu kadar kısık ve kötü çıkabileceği kimin aklına gelirdi?
"Seni parkta öyle görünce , ne yapacağımı bilemedim. Sahiden neden oradaydın? Yağmur yağıyordu ve sen yerdeydin."dedi merak edici bir tavırla.
"Gizem.. Gizem'i sahilde ölü bulmuşlar."dedim yere bakarak.
"Gizem kim ki?"
"Kuzenim, yoldaşım, kardeşim herşeyimdi."dedim, gözlerim anında doldu.
"Bilmiyordum, ben şey Akın'a bir bakayım."dedi ve yerinden hızlıca kalktı.
Acımasız gecenin yorgun ve bitkin sabahı, yaşıyordum. Yaşıyordum ya! Herkes gitmişti ben niye yaşıyordum?
Mutfağa gitmeye karar vererek ayaklandım.
" Mercan , bak sana kahvaltı hazırladım." diyen Akın'a bakıp gülümsedim. Beni düşünüyordu. İlerleyip on sarıldım.
"Teşekkür ederim. İyi ki yanımdasınız." dedim. Barış tabakları masaya koyarken, bende sandalyelerden birini çekip oturdum.
"Hazır oturmuşken şu Eray meselesini konuşalım diyordum bende."Barış'ın sözlerine karşılık ona sert bir bakış attık. Şu anki halimle bunu tartışacak gücüm yokken , hangi cesaretle bunu bana ima ederdi.
"Abi biraz daha bekleyebilir, Mercan yakınını kaybetti. Biraz toparlanmasına izin ver."Akın benim tarafımı tutarken, onun nasıl böyle bir acımasızlık yaptığını kafam almıyordu.
"İyi bir dahakine de kendini kaybeder. Siz bilirsiniz."sabrımı yokluyordu sanırım. Öfkeyle soludum,"Senin benimle olan derdin nedir? Sürekli Eray Eray Eray. Ya gerçekten bıktım, neden şu çocuktan beni uzaklaştırmak istediğinizi anlamıyorum. Ben oradan mal mı görünüyorum? Bana nasıl davrandığını anlamayacak kadar kıt mıyım ben ya!"
Ağzındakini bitirip gözlerini bana döndürdü.
"Abi anlatalım mı?"diyen Akın'a baktım.
"Akın! Sus."dedi ardından Barış." Bize güvenmiyorsan keyfin bilir ,başına geleceklerden biz sorumlu değiliz."
Çatalı masaya bırakıp ayağa kalktı.
"Ama şunu bil, o zaman kimse yanında olmayacak."

KELEBEĞİN ÖMRÜWhere stories live. Discover now