İkinci Bölüm.

1.5K 155 112
                                    

İğne yaptırmayı unutacak hale gelmiştim. Gücümü kullandığım için, müthiş bir baş ağrısı çekiyordum. Demirlere tutunup kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

'' Her şey güzel olacak. İyisin. ''

Gözlerimi kapatıp güzel şeyleri düşündüm. Evet, Elmalı Turta! iyiyim... İyi olmalıyım.

'' Uyandı diyorum size. Bir melek onu kendine getirdi sonra yine öldü o. ''

Uzaklardan gelen sesle tutunduğum yerden doğruldum. Şaşırmamıştım, bu hep başıma geliyordu.  Kurtardığımı gören insanlar, melek olduğumu düşünüp peşimi bırakmıyorlardı. Hızlıca koridordan çıkmaya çalışıyordum. Beni görmemeleri iyi olurdu.

'' Heh, evet işte bu kadın! ''

Yakalanmıştım. Yine de yüzümü görmelerine fırsat vermeden koşmaya başladım.  Koridorlardan geçerken sapa bir çıkıntıdan içeriye kendimi attım. Nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Baş ağrım yeteri kadar şiddetliyken bir de vücudumu yorduğum için nefes alamıyor gibi hissediyordum. Göz ucuyla koridorun başına baktığımda kimseyi görememiştim. Sonunda izimi kaybettirmiştim.


İğnemi yaptırmak ve yaptırmamak arasında gidip geliyordum. Yine de kendimi kaybettirdiğim için iğnemi yaptırmak daha sağlıklıydı. Baş ağrımı önemsememeye çalışarak yeniden iğne odasına gittim. Bana iğne yapan hemşireye merhaba dedim. O da malzemeleri hazırlamaya gitmişti.

-

Lobiden geçerken dört doktorun kendi kendine konuştuklarını görmüştüm. Çok yorgun görünüyorlardı... Doktorluk, zor bir meslekti. Önüme dönüp ilerleyecekken yeniden yakalanmıştım.

'' Meleğim, her yerde seni arıyordum! ''

Tüm doktorların, ilgisini çekmişti. Yüzümü buruşturdum ve onu görmezden gelmeye çalışarak ilerledim. Bu sefer az önce gördüğüm doktorlardan birisi hareketlenmiş ve yanımıza gelmişti. Uzun, yakışıklı ve karizmatik biriydi.

'' Merhaba, bu çocuğu hatırladım. Sizin melek olduğunuzu ve annesini 30 saniyelik dirilttiğinizi söylüyordu. ''

'' Tomografi çekseydiniz  bari beyninden rahatsız görünüyor. ''  

Yanımda duran çocuğu işaret etmiştim. Doktor, tatlı bir kahkaha patlatmıştı.

'' Adım, Kris. Aslında sizinle konuşmak istiyorum. Bu konu hakkında. ''

'' Saçmalık, yalan, şok anında yanlış görme ya da bilimsel bir adı varsa o. Beni rahat bırakır mısınız? ''

'' Sizi ilk görüşüm değil. Bu hastahanede tam 6 kere sizin  birilerini dirilttiğinizi işittim. Sizinle konuşmama izin verin lütfen. ''

Neden yakalanmış ve yolun sonunda hissediyordum?

Bunun bir cezası var mıydı? Polislere verebilirler miydi? Ne diyebilirlerdi ki... Ya da belki tımarhaneye yatırılırdım. İçimden sayısız seçenek geçiyordu.

'' Lütfen, bana güvenin. ''

Benim yakalanmamı sağlayan, şu aptal görünümlü çocuk ağzını açmış sadece ikimizi dinliyordu. Büyülenmiş gibiydi.

'' Meleğim, daha önce de mi hayat kurtardın? ''

Cidden, kimlerle uğraşıyordum yahu...

'' Hadi uslu bir çocuk ol ve ben gel diyene kadar yanıma yaklaşma. Yani sonsuza kadar! ''

Çocuğu postaladıktan sonra adının Kris olduğunu öğrendiğim kişiye dönmüş ve teklifini kafamla onaylamıştım. Onunla beraber yürüyorduk.

Kafeteryalardaki boş masalardan birine oturdu. Ben de karşısına geçmiştim.

'' Sizi biriyle tanıştırmak istiyorum.  Bu konuyla ilgili derin bir araştırma yapıyor. ''

'' Bakın... Benimle ne yapacaksınız? ''

'' Kötü bir niyetimiz yok. Konuşmamıza izin verin, yeter. ''

Telefon numaralarımızı birbirimize verdikten sonra evime doğru yürümeye başlamıştım. Yorucu bir gündü. Her anlamda... Bir doktorun bana kötü bir şey yapacağını düşünmüyordum. Belki de bana yardımcı olabilirdi.

Ya da bu bir hastalıktı... Evet evet, belki de beni iyi edeceklerdi.

-

Korkuyla gecenin bir yarısı  uykumdan uyanmıştım. Geçen yaşadığım olaydan beri iyi hissetmiyordum... Belirli zamanlarda hastahanelere gider ve benlik bir durum var mı diye kontrol ederdim. Küçücük bir kız, annesini son bir kez görmek için hastahane koltuklarında usul usul ağlıyordu. İçim, paramparça olmuştu.  Ablası ise, annesini görmemelerini yaşadığı zamanki mutlu ifadelerini hatırlamalarını söylüyordu. Bu kardeşler beni derinden yaralamıştı. 

Morga girmem gerekiyordu ve bu tehlikeliydi. Yine de annelerinin ismini kaldıkları odadaki panodan öğrenmiştim.

Morga tanıdığım birini teşhis etme bahanesiyle girmiş, oradaki görevliye de çıkmasını ve kendi başıma halledebileceğimi söylemiştim. Yalandan ağlıyor numarası yaptığımda kadın sadece iki dakikalık izin vereceğini söylemişti.

Kızların annesini bulduğumda, hiç bulmamayı diledim. Kadın suda boğulmuştu ve cesedi şişmişti. Kötü bir koku, tüm morgu kaplamıştı. Gözlerinin açık ve kocaman oluşu, benzindeki yarıklar ve nicesi beni çok kötü etkilemişti.

O gün eve gelmiş saatlerce ağlamış ve istifra etmiştim.

İnsanlara yardım etme düşüncesi beni çoğu zaman kamçılasa da yaşadıklarım üzerimde derin bir etki bırakıyordu. Artık, denize giremiyordum mesela. Denizi görmek bile istemiyordum...

Böyle zamanlarda  gücüme inanmamı ve sonuna kadar mücadele etmemi sağlayacak kişilere ihtiyacım vardı.  

Uykum kaçtığı için bilgisayarımın başına geçmiş ve öylesine internette dolanmaya başlamıştım. Aslında yaşadıklarımı ve yaptıklarımı normal hayatıma taşımasam çok daha mutlu olabilirdim ama bunu yapmam mümkün değildi.

8 yaşındaki kızını kaybeden anneyi, kızıyla son buluşturmamı hatırlıyorum da... 

'' Kızım, orada da çok fazla şeker yeme tamam mı? Dişlerin ağrıdığı zaman acıyı nasıl geçirirsin? Hasta bünyen için antibiyotik zararlı. ''

Bir anneden, bu sözleri duymak... Beni çılgına çeviriyordu. Değil 30 saniye, 30 sene verseler yine yetmez gibi geliyordu. Nasıl böyle şeyleri unutup hayatıma devam ederdim?

Çoğu geceler uykusuzlukla baş ederdim. Uyuyamazdım... Nasıl uyuyabilirdim ki? Bunca insanın hayatına bir şekilde dahil olup onların acılarını yakından izledikten sonra, nasıl rahat koyabilirdim başımı yastığa?

Sehun OC - 30 Saniye.  ✔Where stories live. Discover now