8- Bu Beni Üzer

399 83 32
                                    

[Düzenlenmiş Bölüm]



*

İçtiğim beşinci çay ile Gülcan'a baktım. "Sonra bana ders anlatıyor diye ona kitap hediye ettim. Peki o ne yapsın ?"

Gülcan heyecanla gözlerini açtı. "Ne yaptı ? Öptü mü ? Ve ben bunları en son öğreniyorum değil mi ?"

Bunların hepsini rap söyler gibi söylemesen canım arkadaşım ? "Saçmalama, Gülcan'ım. Bana annesinin en sevdiği parça olan iki yabancı plağını hediye verdi."

Bunları anlatmakla iyi mi etmiştim bilmiyorum ama şu an öksürük krizine girmişti. Hayır, önemli olan o da değil, bu durumu fazla abartmış olmasıydı.

"Lina, resmen bu sana 'annemin gelini olur musun ?' Sorusunu dolaylı olarak anlatmış."

Bi' de bu yandan bam bam bam. "Abarttın, Gülcan ! Bir çay daha söyle de kalkalım."

Kafasını olumlu anlamda sallayarak garsona seslenmek için elini kaldırmıştı ki, tekrar öksürük krizine girmişti.

"Gül, istersen doktora görün. Çok oldu bu senin krizlerin."

Kızarmış ve yaşlı gözlerle bana baktı. "Lina, görmüyor musun ? Buraya gökten bir garson düşmüş." İşaret parmağı ile gösterdiği yere baktım. Bize doğru gelen Çağrı'dan bahsediyordu. Hani şu Ceylan'dan hoşlanan.

"Buraya geliyor. Ben yokum, tamam mı ?" Kafasını masaya gömdüğünde gülmeden edemedim.

Çağrı'yla göz göze geldiğimizde, bakışlarını kaçırdı. "Bize iki çay." Dedim. Dijital deftere yazdıktan sonra yanımızdan ayrıldı.

"Gitti." Gülcan'ı dürtmeye başladım. "Kaldırsana kafanı."

Ellerini yelpaze yaparak kafasını kaldırdı. "Sıcak mı oldu ne ?"

Tebessüm ettim. "Bana bir de o şarkıyı söyledi."

Ne yapayım ? Gülcan bu durumları abartsa da içimde tutamıyor ve söylüyordum. Bir nevi bana mutluluk veren anıları paylaşıyordum.

Tekrar kızararak öksürük krizine girdi. "Yavaş gel, Lina. Kalp bu dayanmıyor."

Masada bulunan suyu kafasına dikerek içmesine yardım ettim. Ardından sinsi bir gülüş attı. "Sana bakarak mı söyledi kız ?"

"Bana bakarak söylemedi. Zaten ona sarıldığımda da karşılık vermemişti."

Yine ve yine şaşkınlığa el verecekti ki, Çağrı çayları masaya koydu.

"Teşekkür ederiz." Dedi Gülcan tatlı tatlı gülümsemeye çalışırken.

Çağrı masadan gittiğinden Gülcan'a yaklaşarak fikrimi öne sürdüm. Onu Ceylan'dan uzak tutmam gerekiyordu ki, Onur ve Ceylan aşkı ortaya çıkabilsin.

"Biliyor musun, Gülcan ? Çağrı'nın sevdiği yok. Senin gibi sarışınlardan hoşlanıyor. Hatta kısa boylu kızlara karşı zaafı var."

Gözleri ışıldadı, bir şeyler oldu kıza. Duygularıyla oynamıyordum değil mi ? Belki gün gelir Çağrı Gülcan, Ceylan Onur ve Feyyaz... Olurdu işte.

"Lina, sen şu Feyyaz'ı çağırsana ? Merakımdan öleceğim. Eğer çağırmazsan ölümü gör !"

Şaşkınlıkla ona baktım. Ne diye çağıracaktım ? Yakın arkadaş bile değildik. Ki, Gülcan'ı bile durduk yere çağırmaya utanıyordum ben.

"Bu senin yaptığın çok ahmakça !" Diyerek telefonumu çıkardım ve Feyyaz'ı aradım.

"Alo ?" Yorgun bir ses kulaklarımı doldurdu.

"Selam, ben Yağmur. Eğer müsaitsen Ceylan'ın kafesine gelir misin ?"

Arka arkaya öksürük sesi geldi. "Selam, Yağmur. Üzgünüm, çok hastayım. Başka bir zaman."

Gülcan'a bakarak kafamı iki yana salladım. "Geçmiş olsun, kendine iyi bak."

Telefonu kapatarak derin bir nefes verdim. "Hastaymış çok şükür. Gelmiyor."

Gülcan, kaşlarını çattı. "Ne demek çok şükür ? İstersen bir tas çorba götür."

Güldüm. "Çiçek, çikolata da götüreyim mi ?"

"Olur."

Çaylarımızı bitirdikten sonra kafeden çıktık ve sahil boyunca yürüdük. "Kanka, Çağrı'nın soyadı ne ?"

Benim gibi asi ruhlu stalkır arkadaş. Bu yüzden birbirimizi tamamlıyorduk.

"Çağrı Yurt." Gülerek onayladı. Şu an ki tahminim, akşam uzun bir liste yapacak ve bunları bana tek tek anlatacaktı.

Yine kafamın içi Feyyaz ile dolup taşmıştı. Hastaydı ve ben sadece uzaktan iyi şifalar dilemekten başka bir şey yapamıyordum.

Kafam istemsiz olarak yan tarafa döndüğünde Feyyaz'ı bir kız ile sarılırken görmüştüm. Gülcan'ı durdurdum. "Bu benim sana anlattığım kişi, Feyyaz ! Görüyor musun ?"

İşaret parmağım ile gösterdiğim yere baktı. "Yok canım, benzetmişindir. Hasta değil miydi o ?"

Dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerimi onlardan ayırdım. "Bilmiyorum, belki de bizi başından savmak için öyle demiştir. Baksana, nasıl gülüyor ?"

Gülcan, bana sımsıkı sarıldı. "Kaptanlar böyledir, Lina. Her limanda bir sevgilisi olduğu gibi her köşede de bir çapkınlığı olur."

Kaşlarımı çatarak onu itledim. "Hey ! Benim babamda kaptan, Gülcan."

"Unuttum, kanka ya. Ben baban için demedim onu valla. Feyyaz içindi her şey."

Gülümseyerek koluna girdim ve eve doğru adımlamaya başladık. "Feyyaz'da öyle değildir. O kız onun sevdiğidir. Benim gibi Liseli tembel bir kızı ne yapsın ?"

"Emin ol, gün geldiğinde o çocuk seni sevecek. Gülcan demişti dersin."

Yollarımız ayrıldığında eve girerek direk odama çıktım. Yatağımın üstünde plak öylece duruyordu.

Bir an benden hoşlandığını sanmıştım.

Plağı elime alarak gülümsedim. "Seni böyle görürsem aklıma Feyyaz'ı getireceksin. Bu beni üzer mi ?"

Odamın penceresini açarak karşı bahçeye doğru plağı fırlattım.

Evet. Bu beni üzer.

*

Martı OlsaydıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin