9

790 37 10
                                    

  Ellerini koyu ahşap masanın üstünde birleştirmiş, gözlerini kahve bardağından çıkan beyaz buharlara kenetlemişti. Beklediğim gibi çok düşünceli görünüyordu ki haklıydı da. Bu kimse için kolay olamayacağı gibi onun için de kolay verilecek bir karar değildi. Sonuçta karşısına Xavier gibi yıllanmış, güçlü bir vampiri ve onun yalaka yandaşlarını alacaktı. Dahası sadece kendisini değil, aynı zamanda sevdiklerini de tehlikeye atma durumu vardı. Kısacası bu iş fedakarlık durumu istiyordu ve ben de bunun farkında olduğum için onu- Isaac'i seçmiştim.

  Daha fazla dayanamadı ve baya sıkılmış bir şekilde nefesini dışarıya vererek başını elleri arasına aldı. Bense yalnızca ellerimi göğsümde kenetlemiş, cevabını pür dikkat bekliyordum. Bakışlarını bana çevirmesiyle koyu, cesur gözlerindeki korkak çocuğu görebilmiştim.

  ''Peki, yapacağım. Sen beni nasıl en zor günlerimde yalnız bırakmadıysan sıra bende şimdi. Ona kendimden iyi bakacağıma güvenebilirsin.'' dedi ve dudağının kenarını hafifçe kıvırdı. Dirseğini masaya dayıyarak elini bana uzatmasıyla gülümsedim. Elini sertçe sıktım ve bir süre öyle kaldıktan sonra gülümseyip devam etti. ''Merak etme gücünden bir şey kaybetmemişsin.'' Gitmek üzere ayaklandım ve sert, oymalı dış kapıya doğru ilerledim. ''Her gün onlarca barfix ve şınavı ninem çekmiyor. Tabiki birazcığı zaten doğuş...'' Isaac eliyle sus işareti yaptı. ''Egondan da bir şey kaybetmemişsin.'' deyip gözlerini devirdi. Kapıyı bana açtı ve eliyle beni dışarı buyur etti. Eşikte durup ona döndüm ve elimi tekrar uzattım.

  ''Şaka bir yana, cidden çok teşekkür ederim. Bunu bir gün geri ödeyeceğim.'' Elimi tekrar sıkıp vedalaştıktan sonra siyah Suzuki Jimny'me doğru tozlu patikada ilerledim. Belli belirsiz bir hışırtı duymamla arkama döndüm ama Isaac çoktan kapıyı kapatmıştı. Isaac'lerin evi şehir merkezine uzakta olduğundan çevresi biraz ıssızdı. Evin önü diğer evlerin aksine çiçeklerle donatılmamış, boyası çok iyi yapılmamıştı. Verandası da tozlu bir görünüme sahip olduğundan burası kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdi. Biraz tedirgin olsam da içimden vahşi bir hayvandır diyerek kendimi avutmaya çalıştım ve arabama atladım.

  Hava kararmaya başlamış, ayın silüeti bulutların arasından seçiliyordu. Düşüncesizce arabayı bir sağa bir sola saptırmaktan dengem şaşmıştı. Canım o eve gidip, o acımasız suratları görerek moralimin bozulmasını istemiyordu. Canım Beth'in yanına gitmek istiyordu ama hava kararmışken hele birde sürekli yanında olmamdan bu kadar gıcık oluyorken bu seçenek olanaksızdı. Bir yandan da onunla muhabbet etmekten zevk alıyordum. Değişik bir kişiliği olduğunu daha o an -Angie'ye bağırmaya cesaret ettiği an- anlamıştım. Diğerleri korkudan sinip, sevdiklerinin canını hemen satarken o, kanını gözünü kırpmadan feda etmişti. Mavi gözlerini, küçük kırmızı dudaklarını ve nadir gülüşleri aklımdan çıkmıyordu. Ama onunla gidebileceğimiz en uç nokta buydu. O ancak aklımda kalabilirdi. Pozisyonlarımız, hayattaki rollerimiz farklıydı. Ben, güçlü fakat aslında zavallı vampiri oynarken o, saf, önünde muhteşem bir hayatı olabilecek güzel bir genç kızı oynuyordu. Bu iki aktör birbirinden uzak durmalıydı. Ama ne derler bilirsiniz: Kurallar yıkılmak için vardır.

  Beynim bu fikirler arasında bir top gibi gidip gelirken ben, fark etmeden yolumu Beth'lerin evine yöneltmiştim. Jeep'imi uzak bir yerlere park ettikten sonra ağır adımlarla evlerine doğru ilerledim. Beth'in annesinin iyi bir bahçivan olduğu bahçelerinden anlaşılıyordu. Rengarek çiçeklerle özenle donatılmış bir bahçe, çiçeklere tam paralel, taştan bir patika. Tertemiz boyanmış çitlerle çevrelenmiş, ortama huzur katan viktoryan tarzı masa ve sandalyeler. Hepsi burayı bir cennet bahçesiymiş havasına katmıştı.

  Farklı çiçek kokuları arasından geçerek -son olaydan sonra kilitli olmasını beklediğim ama hala olmayan- dış kapının kulpunu sessizce çevirdip içeri girdim. Ev oldukça sessizdi ve yalnızca bir kaç süslü gece lambasıyla aydınlatılmıştı. Gıcırdayan parkeler işimi zorlaştırsa da adımlarıma dikkat ederek yukarı doğru çıkmaya çalıştım. Sonunda Beth'in odasının kapısının önünde olmamla kulpu yavaşça aşağı indirip kapıyı yatağını görebilecek kadar araladım ama orada değildi. Orada olmaması uyanıp beni evlerine gizlice girmiş halde yakalayamamasından dolayı rahatlatırken, başına bir şey gelmiş olma olasılığı ya da evin benim göremediğim farklı bir yerinden çıkıp arkamdan gece lambasıyla kafama vurabilme olasılığı da tedirgin ediyordu. Yine de odasına girdim ve kapıyı sessizce kapadım. 

KöleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin