3

1.5K 50 7
                                    

"Bırak beni!" diye inledim. Tam bacağına tekme indirip saçını çekecektim ki aksine bacağıma tekme atıp o beni yere indirmişti. Bir kıza göre oldukça hızlı ve çevikti.


Gözüm anneme ilişmişti. Sesi çıkmıyordu. Gözlerindeki korkuyu yaşlarıyla akıtıyordu. Peki babam neredeydi?
Neler olmuştu? Bir sürü soru gelip geçiyordu ve buna bacağımın ağrısı da eklenince durum katlanılmaz hale geliyordu.
Gittikçe sinirleniyordum ama daha büyük bir karmaşa çıkmasın diye sesimi çıkartmadım.


"Vay vay,kendiniz gibi güzel bir kızınız varmış bayan." dedi sarışın,mavi gözlü genç.Yüzünde çapkınca bir gülümseme vardı.
Yanında da bir çocuk,kaşları çatılmış olan biteni izliyordu.


"Angie,bırak kızı. Nasılsa bir yere gidemez." dedi kaşları çatılmış olan. Haklıydı. Hiçbir yere gitmiyordum.
Birazdan babam gelecek ve bizi bu durumdan kurtaracaktı. O polisti. Hem kasabanın hem de benim kahramanımdı.


"Birazdan babam gelecek ve hepiniz buradan defolucaksınız!" dedim kendime güvenerek. Annemin yanındaki adam içten bir kahkaha patlattı.
Yanımdaki kadın ve sarışın genç te birbirlerine anlamlı bir şekilde sırıtıyorlardı.

Adının Angie olduğunu anladığım kız beni koltuğa doğru ittirdi ve sert sesiyle "otur" dedi.
Anneme sarıldım ve kulağına "korkma" diye fısıldadım. Elini sımsıkı tuttum.


"Aah ne duygusal bir an... Babacığın da keşke bunları görebilseydi.
Ama ne yapalım ömrü bu kadarmış. Şimdi de sıra annenle sende" dedi.
Adam annemi bileğinden çekti ve hafifçe dişlerini batırdı.Annem bir çığlık atmıştı ve yüzünün her yeri ağlamaktan ıslaktı. Angie de beni tekrar yere yatırdı.
Artık dayanamıyordum ve babamın ölmesi de neyin nesi diye düşünüyordum ki adam;


"Aynen duyduğun gibi. Kahramanın öldü küçük kız! Şimdi kim seni kurtaracak?"
diye bağırdı. Ağzına kan bulaşmıştı. Diğerlerinde de bir hareketlenme vardı. Sanki kendilerini zor tutuyorlardı.

O sırada Angie saçımı çekerek kafamın yukarı kalkmasına neden oldu. Tanrım, korkuyordum ve gözlerimden yaşlar gelmeye başlamıştı.


"Anneme dokunma! Onu rahat bırak lütfen! Ne isterseniz yaparım!Lütfen!" dedim. Artık kendimi tutamıyordum ve ağlamaktan etraf bulanıklaşmıştı.


"Bırak kızı." diye yaklaştı daha önceki ses.Beni Angie'nin elinden alarak kaldırdı ve adamın yanına götürdü. Burnuna daha önce komidinin üzerinde duran parfümümü tutuyordu.

"İkisini de bırakalım ve biri kendini yeminle feda etsin.Bu iş burada bitsin artık. Avlanmadım,açım ve sıkıldım." dedi.


Adam anlamadığım bu saçma sözleri tartıyorumuşçasına baktı. Arkadan kadının "Saçmalama Nathan! Asıl sen kızı bırak ve işe burnunu sokma!" dediğini duydum.Adam düşündükten sonra;


"Peki. Öyle olsun. Belki canlı olmaları işimize daha çok yarar. İstersen birini av olarak da kullanabilirsin Nathan." dedi tebessüm ederek.


"Öyle bir şey olmayacağını sen de biliyorsun."


O an içimde bir rahatlama vardı. Ama amaçlarını hala anlamamıştım.
Babamın düşmanıydılar da intikam almak için annemi ve beni öldürmeye mi gelmişlerdi?
Yoksa öldü derken babam çoktan bu intikamın kurbanı olmuş muydu?Bu düşünce iyice ağlamama sebep olmuştu. Ayrıca kandan tiksinti gelmişti. Bunlar kendilerini vampir sanan bir grup akıl hastanesi kaçkını mıydılar acaba?


"Şimdi. İkinizden biri kendini feda edecek. Çabuk karar verin!" dedi.
Tanrım, ne saçmalıyordu bu adam? Ne yemini, ne fedası? Her neyse,eğer bu durum bizi kurtaracaksa ben canımı feda ederdim.


"Ben istiyorum. Ne yapacaksan yap! Ama annemi rahat bırak ve amacınızı söyleyin!" dedim. Arada ağlamaktan hıçkırmıştım. Annem de bana çaresizce bakıyordu.


"Peki, sen istedin küçük hanım." dedi adam. Yutkundum ve göz yaşlarımı sildim. Ne isteyecekti ki?

"Adın ne?"

"Bethany." dedim. Sesim titriyordu.


"Sevgili Bethany,bugün babanı öldürdük.Anneni de öldürmek için gelmiştik. Fakat yapacağın bu anlaşmayla annenin hayatına karşılık kendini feda edeceksin. Bunu kabul ediyor musun?"


"N-ne? Şey evet, evet ediyorum-sanırım-."


"Her ay dolunayda bizim kölemiz olacaksın,kan kölemiz. O tatlı kanını bize bahşedeceksin.Seni öldürmeyeceğiz ama bayılacak duruma gelene kadar kanını emeceğiz.
Bize itiraz etmeden kanını vereceğine yemin ediyor musun?"

"Evet,ediyorum." dedim. Düşünmeme bile gerek yoktu eğer doğru söylüyorlarsa, eğer babamı kaybettiysem,annemi de kaybedemezdim.Asla.
Üstelik Kan mı?Ne yani bunlar cidden vampir miydi?

Annemin bileğine bakmamaya çalışıyordum. Böyle bir şey gerçekten...gerçek olabilir miydi?


Bunların rüya olması için her şeyi yapardım. Ama sahnenin gerçekçiliğine bakacak olursak, yaşadığım şey hiçte rüya değildi.



Hah! Çok komik. Ben bir kez olsun gerçek olabilirler mi diye düşünmemiştim ama onlar benim karşıma mı çıkmışlardı?
Üstelik beni korkutacak derecede gerçekçi konuşuyorlardı.
Olamaz.Bu saçmalıklar mantıklı düşünmemi engellerken aklıma babam geldi.
Babam böyle mi ölmüştü yani? Birilerinin çılgın hevesinin kurbanı olarak mı?


Adama boş boş bakıyordum. Artık kimsenin ne dediğini de anlamıyordum.
Sanki bu dünyada önemsenecek bir şey kalmamıştı. Ne kadar da rahat söylemişti öyle "bügün babanı öldürdük..."


"Yeminini ettin ve mühürlendin.Sanırım bizden kimseye bahsetmemen gerektiğini söylememe gerek yok.
Anlaşmayı bozacak herhangi bir harekette bulunursan sonun baban gibi olur." dedi.
Eğer babamın yanında olacaksam, anlaşmayı bozmak istiyordum. Ama annemi tehlikeye atamazdım.

"Hıı. Tamam." dedim öylece. Sözler kendiliğinden çıkıyordu.


Saçlarım hafif bir esintiyle oynadı.Gözlerimi anneme çevirdiğimde öylece duruyordu. İkimiz de şoktaytık. Onlarsa çoktan gitmişlerdi.


Şimdi sırada ne vardı? Anneme "bunlar gerçek olabilir mi?" dercesine bakıyordum. O da aynı şekilde bana. İçimde geri gelebilecekleri korkusu vardı.

"Ne yapacağız" dedim. Annem hala bileğini tutuyordu. Elini kaldırdığımda eli kana bulanmıştı. Aceleyle komidinin oraya gittim.

Komidinin üzerindeki acil durum kutusundan biraz sargı bezi ve tentürdiyot aldım. Parfümümün yerinde olmadığını fark ettim. En son Nathan denen çocuk onu kokluyordu. Ne halt yaptıysa artık.
Her neyse şuan bunun için kafamı yoramazdım.

Annemin bileğini tentürdiyot ile temizledikten sonra bir parça sargı beziyle sardım. Tekrar "Ne yapacağız?" dedim. "Babam nerede!" diye bağırdım. Şuna bak evlilik yıl dönümlerinde başlarına neler gelmişti. Babamın ölmediğini, şuan yolda olduğunu falan düşünmek istiyordum. Sonunda annem sessizce;

"Babanı bulalım ilk önce. Hadi kalk ofisine bakacağız" dedi.


Birlikte kamyonetime doğru ilerledik. Motoru ısıttıktan sonra babamın ofisine doğru yola koyulduk. İçim içimi yiyordu. Tek yapabildiğimin dua etmek olması beni çileden çıkarıyordu. Daha hızlı gitmeye başladım fakat ani bir frenle arabayı durdurmak zorunda kaldım. Bir çekici babamın arabasını kaldırıyordu. Annemle arabadan fırladık.

Birkaç sağlık ekibi ve polis arabanın hemen yanına toplanmıştı. Kalbim küt küt atıyordu. Beynim karıncalanmıştı.


İçimdeki vampirlerin gerçek olduğu ve babamın öldüğüyle ilgili konuşup duran sesi boğmak istiyordum. Hayır, olamaz.En fazla bir araba kazası olabilirdi.Ancak arabaya bakıp herhangi bir hasar görememiştim. Bir anda irkildim.


Annemin tiz çığlığı her yeri inletmişti. O tarafa doğru koştum. Annem olduğu yerde yığılmıştı. Ben de gözlerime inanamıyordum. Hıçkırmaya,ağlamaya,çığlık atmaya başladım.

Babamın parçalanmış cesedi işte oradaydı...

KöleWhere stories live. Discover now