Acaba birisi bana dokunacak mı? Birisi bana yanlışlıkla dokunsa ne yaparım? Bu tür sorular sürekli zihnimi işgal ediyordu. Daha önce psikoloğa gitmeyi denemiştim ama adam sahip olduğum fobiyi unutmuş ve elini omzuma atmıştı. Ben de can havliyle adama sertçe vurmuştum.

Gözümün önünde aşağı yukarı sallanan elle daldığım düşüncelerimden sıyrıldım ve elin sahibine baktım. Jungkook ona baktığımı fark edince salladığı elini geri çekti ve izin belgesini uzattı. "Bugün evde dinlen hyung. Okul çıkışı Jimin hyung ile sana geliriz." Sadece başımı sallamakla yetindim.

"Hadi gidin artık sizde. Yeteri kadar uğraştırdım sizi."

"Önemli değil hyung."

Jimin ve Jungkook'a sırayla baktım. Benim için çok çabalıyorlardı. Ben, onların yerinde olsam kendim için bu kadar çaba sarf etmezdim galiba. Bu yüzden ikisine de minnettardım.

---------

Taksinin şoförüne parayı uzatıp taksiden indim. Sulanan gözlerimi ellerimle silerek pantolonumun cebinden evimin anahtarını çıkardım. Dış kapısını açarak ayakkabılarımı çıkarıp kenardaki ayakkabılığa koydum. Ardımdan kapıyı kapatıp elimdeki anahtarı kenardaki sepetin içine attım.

Duş alsam iyi olacaktı, dünkü giydiğim kıyafetler yağan yağmur yüzünden mahvolmuştu. Önce odama girerek dolabımın önüne gelip kapaklarını açtım. Siyah bir eşofman ve gri bir tişört aldım üzerine. Son anda aklıma gelmesiyle dolabımın kapaklarını tekrardan açarak içinden kalın bir hırka aldım.

Kıyafetlerimle beraber banyoya giderek kapıyı kilitledim. Evde yalnız yaşıyor olabilirdim ama her ihtimale karşı kapımı kilitlerdim.

Suyu ılıktan biraz daha sıcak olacak şekilde ayarlardım. Normalde sıcak suyla banyo yapmayı sevmezdim ama şu an hastaydım ve soğuk su ile yıkanırsam daha fazla hasta olurdum.

Saçlarımı birkaç defa yıkadıktan sonra tüm bedenimi de yıkayıp üstüme bornozumu giydim. Ardından açık bıraktığım suyun soğumasını bekleyip kapattım. Birkaç defa suyu soğutmadan kapattığım için bana sorun çıkarmıştı.

Üstümü giyinerek saçlarım için küçük bir havlu ile banyodan çıkıp ışığı kapattım. Mutfağa girdiğimde direkt buzdolabına yönelerek süt aldım, şu anda yemek hazırlayacak enerjim yoktu. Ocağın üzerindeki dolabın kapağını açıp içinden mısır gevreğini çıkardım. Hemen yan tarafından bir kase alarak içine mısır gevreğinin yarısını boşalttım ve sütü de ekleyerek karıştırdım. Elimdeki kaseyle birlikte salona geçerek televiyonu açıp karşısındaki kanepeye kuruldum. Kanalları gezerken bulduğum komedi programıyla elimdeki kumandayı bırakıp mısır gevreğini yemeye başladım.

Komedi programı olmasına rağmen yüzümde tek bir mimik dahi oynamamıştı. Zil çalınca kaseyi önümdeki sehpaya bıraktım ve yerimden kalkarak kapıyı açtım. Jimin ve Jungkook'u görünce göz devirip kenara çekildim içeri girmeleri için.

"Nasılsın hyung?"

"Gördüğün gibi işte Jungkook."

"Yani... Kötüsün."

Jimin elindeki poşetleri mutfağa bırakmaya giderken bile söylenmeyi ihmal etmedi. Jimin'i umursamayarak önüme döndüm, omzumda bir kol hissedince yan gözlerle yan tarafıma baktım.

"Hyung, neden bu kadar kısasın?"

"Boyun kaç Jungkook?"

"Bir yetmiş sekiz de neden sordun ki?"

"Benimki de bir yetmiş dört. Aramızda dört santim varken çok da kısa sayılmam."

"Yine de benden kısasın hyung."

HaptofobiWhere stories live. Discover now