10. Bölüm

1K 88 91
                                    

Elimle sıkıca kavradığım kolumdan akan sıcak ve aynı zamanda bana soğuk gelen kan parmaklarım arasından sızıyordu. Canım fazlasıyla yanıyordu ama son zamanlar içerisinde yaşadıklarım belki de parmaklarımın arasından süzülen kandan daha çok acıtıyordu canımı. Nasıl baş edecektim, nasıl dayanacaktım veya dayanacak gücüm var mıydı? Bilmiyordum. Bilmek istediğim tek şey biraz huzurdu. Çünkü artık diken üstünde olmak zor geliyordu. Sanki omuzlarımın üstüne tonlarca ağırlıkta bir yük biniyor ve ben adım atıp ilerlemeye çalıştıkça nefes almamı zorlaştırıyordu ya da nefes almama fırsat vermiyordu.

"Ödemek zorundasın, bunun için yalnızca iki haftan var."

Annem endişeyle gözlerimin içine bakarak onaylamam gerektiğini söylüyordu. Bana seçme şansı verilmediği gibi bunu bilmek kötü hissettiriyordu.

"Ödemezsem ne olur?" diye sordum alnımda boncuk boncuk olmuş terlerle. Merminin verdiği acıyla bakışlarım sabit bir yere odaklanamıyordu ve titrediğimin farkındaydım ama belli etmemem gerektiğinin de farkındaydım. İkilemde kalmış gibiydim ve ne yapacağımı kestirmek bu halimle pek de mümkün görünmüyordu.

"Az önce koluna yediğin kurşun bu defa kafana olur."

Açık açık babamın borcunu ödemezsem beni öldüreceklerini söylüyordu, bu korkmam için yeterli olan seçeneklerden sadece bir tanesiydi. "Ödeyeceğim," dedim en ufak zerremle böyle bir şeyi istemeyerek. "Ne kadar borcu vardı o adamın?"

"On üç milyon won."

Duyduğum rakamla kulaklarım çınlamaya başladı. En ufak bir harcama yapmak gibi bir lüksüm yokken bunu ödemek mümkün değildi.

"Ben bunu ödeyemem. Çok fazla."

"İster kendini sat ister başka şeyler yap ama bana paramı öde!"

Adam tükürürcesine konuşup annemin yanındaki adamı ufak bir baş hareketiyle yanına çağırdı ve evden dışarı çıktı. Şimdi ne yapacaktım, hangi yöne yürüyecektim bilmiyordum ama bundan da önemlisi kolumda hâlâ kanın sızmaya devam ettiği kurşun yarasını ne yapacaktım?

Adam çıkar çıkmaz titreyen bacaklarım beni taşımaktan vazgeçti ve dizlerimin üzerine yere çöktüm. Kolumun acısı çok fazlaydı. Dayanabileceğimden daha fazla. Çünkü çoktan acının sınırına dayanmış hissediyordum.

"Yoongi!"

Annem adımı yüksek sesle söyleyince bile yerdeki bakışlarımı anneme çevirmedim. Çünkü bakışlarım çoktan odağını kaybetmişti bile. Annem, "Hastaneye gitmemiz lazım!" diyerek diğer kolumun altına girdi ve beni düştüğüm yerden kaldırmaya çalıştı ama sadece çalıştı. Kendimde düştüğüm yerden kaldırabilecek kadar güce sahip olduğumu düşünmüyordum.

"Yoongi, hadi bir tanem."

"An-anne," dedim kurumuş boğazımdan çıkan hırıltılı bir sesle. "Kimseye s-söyleme," dedikten sonra daha fazla kasmadım kendimi. Olduğum yere bıraktım bedenimi.

"Yoongi!"

Annemin çığlık atar gibi çıkan sesi gözlerimi karanlığa kapatmadan önce duyduğum son şeydi.

---------

Jimin

"Hyung, telefonunu açmıyor."

Jungkook'a baktım dikkatlice. Yoongi hyung ne benim telefonlarımı açıyordu ne de Jungkook'un. Okuldan çıkan bedeni gördüğümde Yoongi hyung olabileceğine ihtimal vermemiştim ama şimdi onu hiçbir yerde bulamıyorduk. Diğer öğrencilerde koşarak sınıftan çıktıklarını söylüyordu. Önemli bir şey olmasaydı gitmezdi, önemli bir şey olmuştu ve biz ne olduğunu bilmiyorduk. Bu berbattı.

HaptofobiWhere stories live. Discover now