4. Bölüm

1.7K 126 65
                                    

Elimi tutan Rose'a baktım. Yere bakıyordu, o kadar insanın içinde düştüğü bu durum onu utandırmış olmalıydı. "İyi misin?" Bakışlarını yerden çekip hafifçe bana baktı ama konuşmadan sadece başını olumlu anlamda salladı.

"Lavaboya gitmek ister misin?"

"Be-ben..."

Cümlesini yarım bıraktığında daha fazla bir şey diyemeyeceğini anlayınca lavaboya doğru hızlıca yürümeye başladım. Elini tuttuğum için benimle birlikte yürümek zorunda kaldı o da. Lavabonun kapısını açıp Rose ile beraber içeri girdim. İki kız aynanın karşısında parmakları arasına aldığı rujları sürüyorlardı. Umursamayarak kenardaki musluğun yanına gidip suyu açarak Rose'un elini bıraktım, avucuma biraz su alarak Rose'un gözlerinin üstünü temizledim. Saçları, yüzü, gömleği ve hatta eteği bile pembe boya olmuştu. Kenara çekilirken, "Yüzünü yıkamalısın," dedim.

"Tamam."

Rose, yüzündeki boyaları temizlerken cebimdeki telefonum titreyince irkilsem de belli etmeden telefonu cebimden çıkarıp arayana baktım. Jungkook. Açmazsam eğer açana kadar arayacağı için daha fazla bekletmeden telefonu açtım.

"Efendim Jungkook?"

"Neredesin hyung?"

"Lavabodayım."

"Bekle orada, geliyoruz."

Bir şey dememe fırsat vermeden yüzüme kapatınca şaşkınca telefonu kulağımdan çekip ekranına baktım birkaç saniye, ardından telefonu yeniden cebime koyup Rose'a çevirdim bakışlarımı. Yüzünü temizlemişti ama saçlarında hâlâ pembe boyadan kalıntılar vardı.

"Saçlarını yıka istersen."

"Neden benimle ilgileniyorsun?"

Bu sorusu karşısında biraz şaşırdım. Ne bileyim ben teşekkür etmesini falan bekliyordum. Yine de belli etmeyerek elimi ensemdeki saçlara atıp, "Dün..." dedim duraksayarak. "Anahtarlarımı bana sen vermiştin."

"Sadece teşekkür de edebilirdin."

"Neden? Yardım etmem hoşuna gitmedi mi?"

Rose derin bir nefes alıp verdi ve ellerindeki bakışlarını yüzüme odakladı.

"Sadece, okulda kimse bana yardım etmez de. Anlamadığım bir nedenden dolayı benden hoşlanmıyorlar."

"Ha, şey... Özür dilerim."

"Sorun değil."

"Saçlarındaki boyalar kurumadan yıkamalısın," diyerek musluğu işaret ettim. O sırada kapı sertçe açılmış ve içeriye Jungkook ile Jimin girmişti.

"Hyung olanlar neydi öyle?"

"Kook haklı. Cidden neydi o öyle?"

İkisi de açıklama bekleyen bir yüzle bana bakınca ne diyeceğimi düşünmeye başladım. Gerçekten neden Rose'a yardım etmiştim o an, bende bilmiyordum. Yine de bunun için kesinlikle pişman değildim, bir kez daha böyle bir olay yaşansa yine yardım edeceğimden emindim.

"Eee şey..."

"Neyse, bunu sonra konuşacağız hyung."

Jungkook'a minnettar bir şekilde bakmaya başladım. Bazen zor durumda kaldığımda beni Jimin'in elinden kurtaran Jungkook oluyordu.

"Adın ne?"

Jungkook kocaman gözleriyle Rose'a bakınca, Rose birkaç saniye sessiz kaldı ardından duyulmayacak kadar kısık bir sesle, "Rose," dedi.

"Bende Jungkook."

Jungkook elini uzatınca Rose şaşkınca önce bana sonra da Jungkook'a baktı. Utangaçça kendisine uzatılan eli tutup sıktı. Jimin somurtarak, "Jimin," dedi. Yeni birisiyle tanışırken hep somurturdu. Ama tanıdıktan sonra eğer o kişiye kanı ısınmışsa sürekli gülümser ve gülümsetirdi.

HaptofobiWhere stories live. Discover now