14

2.7K 533 138
                                    

Annem odama elinde bir takım elbise ile girip, Chanyeol ve benim için rezervasyon yaptırdığını söyleyip bana sarıldıktan biraz sonra o takımın içinde, aynada kendime bakıyorken garip hissediyorum. Saçlarımı şekillendirmeye çalışıyorum ama hiçbir şekilde içime sinmiyor. Sadece karmaşık, dağınık ve çirkinim. Ayaklarım yerden kesiliyor. Kalbim içinde bir avuç dolusu çakıl taşı varmış gibi ağrıyor. Okyanusuma aldığım yalnız balık Chanyeol ne zamandan beri beni bu hale getiriyor? Kareli kağıda çizilmiş yamuk dikdörtgenler gibi şekilsizce ayakta dikiliyor, adını bilmediğim country bir şarkıyı söylüyor ve odamın dört duvarı arasında Chanyeol'un beni almaya gelmesini bekliyorum.

Yarısı yırtılmış posterlerime bakarken her nedense aklımdan birçok şey geçiyor. Örneğin ciddi gibi gözüken bir yemekte nasıl yemek yenilmesi gerektiği veya ne konuşulması gerektiği gibi garip şeylerle beraber neden hemen hemen her şeye takıntılı olduğumu sorguluyorum. Canım o yemeği yemek istemiyor çünkü bu bir şekilde ilişkimizi sıradanlaştırır ve Chanyeol ile benim sıradan olmadığımız kesin.

Kapı zili çaldığında, Chanyeol ise kapının eşiğinde onu daha önce hiç görmediğim kadar yakışıklı haliyle, harika ütülenmiş takım elbisesi içerisinde bana ışıltılı gülümsemesiyle baktığında, her zamanki gibi aklımdaki her şey buhar olup gökyüzüne yükseliyor.

🌸

"Aç mısın?" diye soruyor ellerini ceplerinde oynatırken, omuzlarını silkip. Yan yana yürüşümüze bize çıldırasım geliyor o an. Oysa biz yan yana yürümekten çok daha fazlasını yapmıştık. Chanyeol'u uzun süre görmemiş olmanın verdiği açlık bir başka ama onun dışında hayır, biyolojik olarak asla aç değilim, hatta tıka basa doluyum. Eğer mideme bir şeyler inerse her an bir kaldırım taşına kusabilecekmişim hissine kapılıyorum çünkü organlarım heyecandan öyle çok ağrıyor ki gözlerim dönüyor.

"Hayır," diyorum ve o da durup yandan beni süzüyor. Disney filmlerindeki gibi büyülü bir atmosferin içindeyiz sanki. Turunculu mavili gökyüzü tepemizde. Elini tutuyorum.

"O yemeğe gitmek yerine, başka bir yere gitsek?" diye soruyor. Tanrım, hayatımda ilk defa böyle değişik hissediyorum ve Chanyeol'un ceketinin önündeki cepte olan yaldızlı pembe çiçeğe gözüm kaydıkça bu his artıyor.

"Olur," diyorum merak içerisinde ve Chanyeol'un beni bilmediğim yollardan, daha önce hiç görmediğim patikalardan götürmesine, gökyüzünde asılı duran yıldızların bize şans dilemesine izin veriyorum. Çakıl taşları sihirli bir değnekle kelebeklere dönüşüyor.

Akşamın sessiz saatlerinde uzak ve hoş bir yerde, çok yükseklerde şehiri izliyorken Chanyeol elimi tutuyor. Takım elbiselerimize rağmen çimenlerin üstünde oturuyor olmak umurumuzda değil. Biraz değişik bir duygu, anlarsınız ya, sanki her an babam gelip ne halt yediğimizi soracakmış gibi veya bir hata yapıp saçmasapan davranacakmışım gibi bakınmak.

Sanatsal bir müzeye gidebilirdik, şık bir yerde pahalı yemekler yiyebilirdik, dans edebilir veya sarhoş olabilirdik ama biz sadece oturmuş şehrin ışıklarını izliyoruz.

Bazenleri yırtılmak, yıpranmak ve çırılçıplak olmak utanç verici oluyor. Duyguların esiri oluyorum, belki de çok güzel bir geleceği arkamda bırakıyorum ama her türlü karmaşıklığımın ve kararsızlığımın içinde onu sevdiğimi biliyorum. Bana hiç kimsenin gösteremeyeceği anlayışı gösterdiğini biliyorum, beni sımsıkı sarmaladığını ve olup biten her şeye rağmen yanımda olacağını biliyorum. Üzüntü ve ona benzer hiçbir olumsuz duyguya kapımı aralamak dahi istemiyorum. Chanyeol ceketinin cebindeki o küçük çiçeği ince sapından tutup nazikçe bana gösterdiğinde keşke yaşamak bu kadar acı vermese diyorum kendime. O an Virginia Woolf gibi sessizce intihar etmek istiyorum çünkü bir şeyler ağır geliyor yüreğime. Onun kibarlığı beni hak etmiyor. Beni güçlü birisi sanıyor fakat en aciz olanı aslında benim.

Ertesi gün olup, gün ağardığında ve her şey her zamanki gibi geride kaldığında telefonuma Chanyeol'dan gelen mesaj kadar acizim belki de veya asıl tükenmişlik ile bitkinlik sadece orada saklı. Chanyeol buralardan çok daha uzaklara taşınacağını kısa bir cümleyle anlatıyor bana o mesajla.

Sana veda edemediğim için özür dilerim ama sana veda da edemem çünkü sana veda etmek okyanuslara veda etmek olur.

Annemin durup dururken neden Chanyeol ile benim yemeğe çıkmamı planladığını o an anlıyorum.

lonely fishWhere stories live. Discover now