7

3.2K 660 190
                                    

Chanyeol okul çıkışında arkamdan bana sesleniyor, ismim yankılanıyor ve arkamı dönüp ona bakıyorum. Koşaradım yanıma geliyor ve ardından zaman su gibi akıp geçiyor.

Onların evine gidiyoruz.
Odasına girdiğim anda şişeler aklıma geliyor. Ne kadar unutmaya çalışırsam çalışayım asla unutamayacağım şeyler listesinin ilk on maddesinden biri de o şişeler.

Biraz da Chanyeol'un annesinin yardımıyla hem kendi saçımı hem Chanyeol'un saçını boyuyorum. Annesinin çok kibar biri olduğunu buraya ilk gelişimde de anlamıştım.
Oğlunun yeni arkadaşlar ediniyor olması ona büyük tebessümler kazandırıyor. Jeongyeon'un ne kadar haklı olduğunu bir kez daha idrak ediyorum.

Benim sol, Chanyeol'un sağ kısmında yaklaşık üç parmak genişliğindeki bir tutam açık mor renge bürünüyor. Annesinin fikri sayesinde kırmızı ile derinlik kazandırıyoruz.
Ve sonuç muazzam derecede güzel.

Chanyeol arkasını yasladığı duvardan ve oturduğu minderin üzerinden kayarak biraz bana doğru yaklaşıyor ve teşekkür ediyor.
Gamzelerine bakıyorum. En başından beri onunla arkadaş olmak yanlış bir şey değildi.
Gülerek önemli olmadığını söylüyorum. İçim sıcacık.

Penceresinin önündeki ayva ağacı bizi izliyor. Tavanına ince iplerle asılmış origamik kuğulara, gemilere ve uçaklara bakıyorum. Kapısının arkasındaki rüya kapanının boncuklarını sayıyorum. Lop tavşanı gelip kucağıma yerleşiyor.

Şişeler hala pencerenin önünde mi diye merak ediyor ve pencerenin önüne, kaktüs saksısının yanına bakıyorum ve orada sadece bir tane şişenin olduğunu görüyorum. Üzerindeki yazıyı okuyamıyorum çünkü yazı, şişenin arka tarafında kalıyor.

Hamburgerlerimizi yedikten sonra evden ayrılıyorum. Gökyüzü turunculu lacivertli. İçimse binbir renkle doluyor, taşıyor, gökkuşağı oluyorum. Kelebekler kanat çırpıyor, bu bambaşka bir duygu.

Chanyeol beni yol ederken dişlerini göstererek kahkaha atıyor.
Onu mutluyken görmek... bu harika.

"Chanyeol ben, söylemeyi unuttum ama... O gün Jongdae'nin söyledikleri için çok üzgünüm, gerçekten."

Bunu söylemek zorunda olduğumu biliyorum. Söylemezsem içimde kalır.

Mimikleri kesinlikle değişmiyor.
Gözlerindeki ışıklar hala pasparlak.
Sonsuzluk denen kavramın ne anlama geldiğini artık biliyorum.

"Sorun değil,"diyor.
"Ben o olayı çoktan unuttum."

🌸

Ertesi gün kendimi bir kuş gibi hissediyorum. Özgürlüğe açılan kanatlarım varmış gibi mutluyum.

Sehun ve Jongdae sabah okula giden yolda ben kaldırım taşlarında sekerken şaşkınlıkla beni izliyor. Dün neden hiç mesaj grubuna girmediğimi soruyorlar, onlara gerçeği söylüyorum.
Chanyeol ile saçlarımızı boyadığımızı.

Siyah beyzbol şapkamı çıkarıp onlara morumu ve kırmızımı gösteriyorum.
Hiçbir şey demiyorlar. Jongdae sadece morun bana yakıştığını söylemekle yetiniyor. Sehun ise kıkırdıyor. Dalga geçer gibi... ama umursamıyorum.

Öğle arası geldiğinde Chanyeol ile yemekhaneye inmek yerine koridor sonundaki uzun pencerenin önünde sohbet ediyor ve kahve içiyoruz.

"Şunu izle,"diyor.

Kırmızı hırkasının cebinden bir tane tohum çıkarıyor ve avucunun içindeki tohumu bana gösteriyor.

"Nedir bu?"diye soruyorum gülümserken.

Mor ve kırmızı saç tellerine vuran gün ışıkları gözümü yakıyor.

Soruma cevap vermek yerine derin ve anlamlı bir şekilde bakıyor. Nefes alıyor. Yutkunuyor. Sonra avucunu sımsıkı kapıyor ve elini sol kulağımın arkasına götürüyor. Dün boyadığımız renkli saç tutamlarımın arasına karışan parmaklarını bir süre sonra geri çekiyor. Bu gıdıklanmam için bir sebep. Dudakları bir şey söylemek ister gibi aralanıyor ama hiçbir şey demiyor.

Artık avucunda tohum yok.
Parmakları arasında tuttuğu mor ve açık pembenin uyumuyla süslenmiş, küçük yaldızlı çiçeğe bakakalıyorum.

lonely fishHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin