BÖLÜM II 💃🏻 SUNGUR GİRAY

91 3 0
                                    







"-Milamou! Hadi  canimin içisi uyan! Sadece uyanacaksin! Ela! "

Sabahları uyanmak isteğim dışında olunca hep böyle zor oluyordu. Gözlerimi açmak ve güne başlamak geceleri çalıştığımdan ötürü artık beni yormaya başlamıştı.
Eleni'nin tiz sesini işittiğimde kıymetlimi kaldırıp antreden bana seslenen bu cazgır arkadaşıma doğru elimde ki mint yeşili yastıkla ilerlemeye başladım. Üstüm dün gece alelacele giyindiğim iki yanı yırtmaçlı salaş eteğim vardı ve hareketimi kısıtlamıyordu.

"- Ne çiğiriyorsun sabah sabah deli kiz! Oldu! Uyandim!"diyerek üstüne çullandığimda Eleni tüm Altınkuyu'nun duyacağı çığlığıyla ahşap merdivenleri paldur küldür inmeye başlamıştı. Peşinden dolgu topuklu terliklerimi giyip bende indiğimde bileklerimdeki düşük ayarlı altın bileziklerim şıngırtamaya başlamıştı.

"- Kafayi siyirmişsin Milamou!!" diyerek evin dış kapisini açıp kendini çoktan dışarıya atmıştı.
Kapıyı açıp kendimi dışarıya attığımda  çoktan ilerlediğini görmüştüm.
"- Ochí Eleni!" diye bağırdığımda köşede ki kuaförden  Feraye Abla çıkmış her sabahki kavgamızı ağzından eksik etmediği naneli sakızıyla izlemeye koyulmuştu.

"- Milamou. Endaksi bir daha yapmayacayim parakalo!"
Meydanın ortasına geldiğimizde  Eleni sonunda pes etmişti. Yanına yetiştiğimde kıraathanede ki Osman Ağabey iskembeye oturup izlemeye koyulmuştu.
Eleniyi sağ kolundan tutup kendime çevirdiğimde  iskembede oturan Osman Ağabey çoktan müdühale etmeye başlamıştı.

"- Yapmayın Deli Kızlar! Siz kardeş sayılırsınız didişmeyin!" diyerek tok kahkahasını serbest bıraktığında  Eleni munzurluk yapıp sırnaşmaya çalışıyordu. Herkes bu gösteriyi izlemeye başladığında çoktan Klarnetçi Erkan ve kalfası Tıkırdak karşı koyamadığım ritüelin ilahi sesini başlamıştı.

"- Hadi bea! Var mı oynamak gibisi!" diye bağırıp bize eşlik eden Suzan ile belime Hafize Sultanın fırlattığı yemeniyi kalçama bağlayıp belimi sağa doğru kırıp kendimi ortaya attım.

"- Aman bu Altınkuyu kızlarını gören çatlasın! Orta yerinden kuruyup toprağa karışsın! Hoba!"

"- Kız Suzan! Ağizciklarindan ballar damliyor!" diyerek saçlarımı savurduğumda hızımı alamayıp etrafımda iki kere dönmüştüm. Eteğimin açılan yırtmaçlarından içeriye giren serin rüzgarla yüzüme eşsiz gülümsememi yerleştirip ellerimi belime koyup daha hızlı ve ritmik oynamaya başladım.

Dans etmek benim için hayattı. Kendimi bildim bileli dans eder ve etrafımdaki herkese bu tutkumu aşılardım. Ben bir Rum kızıydım. Melodik ezgilerle ruhumu doyurur, yaptığım dansımla da mutluluğu benliğime hapsederdim. Babam Tunduralı Cevat bu dünyadan göçüp gittiğinde bana miras bıraktığı yegane öğüt mutluluğumdu.
Onunla rakı balık yaptığımız gecelerde oynadığımda beni tıpkı annemin gençliğine benzetir geçmişi yâd ederdik.

"- Milamou! Aman-" diye bağırdığında tam devamını işiteceğim esnada beni düşüncelerimden koparak şey hızımı alamayıp döndüğüm an kendimi görmekten çekindiğim kolların sahibinin kanadında bulmuştum.

Sungur Giray'ın bir numaralı adamı, Piç Zekeriya'nın oğlu Dündar'dı.

Ruhumu kanatan sözlerinin tesiri kulaklarımda çınlarken sert gövdesinin her kıvrımını bedenimde hissettiğimde oynamaktan hızlanan nefesim kesilirken gözlerim izin almaksızın gözlerine değmişti.
Yeşil gözleri ve yüzünü çevreleyen sakallıyla haşindi Sungur Giray'ın adamı.

Genç kızlık heveslerimin söndüğü, kimseye anlatamadığım ilk heyecanım ve son kalp kırığımdı. Adını duyduğumda hüzünlendiğim dahası gördüğüm her an ölümü ensemde hissettiğimdi Sungur Giray.

Kendimi geriye doğru çektiğimde sert bakışları hâlâ üzerimdeydi. Hissediyordum söylediği kelimeleri tek nefesinde.
Görüyordum fütürsuzca savurduğu bıçakların kalbimdeki yerlerini.
En önemlisi çare bulamıyordum bu yıkıntı altında kalan duygularıma. Çünkü Dündar onun nefesini taşıyordu. Sert bakışlarında şekillenen kelimeler bilakis Sungur Giray'ın  sözleri idi.

"- Sabah sabah yine başlamışsınız gırgır şamataya!"

"- Ooo Dündar'ım! Gel bu iki deli kızın yaptıklarına akıl sır erdir. Bizede sıçrıyor neşeleri." Diyen Osman Ağabeyin kahkahasını işittiğimde gözlerimi etrafa gezdirip oyalanacak bakış arıyordum.

"- Eşek kadar oldular. Ulu orta dansöz gibi oynanmayacağını öğretemediler mi ?"

Kanıma sıçrayan sözleri bana bakıp söylemesiyle kendimi onun gözleriyle açtığı muharebeye alenen atıldım. Geri çevirmedim davetini.

"- Ochí Piç Zekeriya'nin oğlu  Dündar Öğretemediler."diyerek ateşi fitillediğimde kollarını kıvırdığı beyaz gömleğin bile saklayamadığı kasılmasıyla bir adım daha atmıştı.

"- Öğretiriz bizde Tunduralı Cevatın dansöz  olmaya hevesli kızına! " diyerek herkesin içinde belimde ki yemeniyi tek seferde çekip başımın üstüne doğru fırlatmıştı.

Ilık bir mayıs sabahı.

Tüm Altınkuyu nefesini tutmuştu...

__________________________________

Alexissa Mila& Eleni temsili avantürü

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Alexissa Mila& Eleni temsili avantürü

DELİ YÜREK: Bu Şehir Önümde Eğilecek!Where stories live. Discover now