19-*

1.6K 191 19
                                    

Saniyeler sonra gözlerimi Keven'a dikmiştim. Keven beni şaşkınca izlerken ona yaklaştım. Nefesim yüzüne çarpıyordu. Emin olmak zorundaydım. İyice Keven'a sokuldum ve burnumu boynundaki atardamara değdirdim. Başımı biraz daha kaldırıp dudaklarımı Keven'ın kulağına yaklaştırdım.

"Lola'nın içtiği içki yıllar önce bir kandan yapılmış. Abinin kanından."

Yükselen nabız atışı boynundaki damardan belli oluyordu. Kanının kokusu daha keskin bir şekilde içime dolarken ona üzülmekten başka bir şey gelmiyordu elimden. Zihnimde sorular uçuşuyordu. Olanları anlamakta ve sindirmekte zorlanıyordum. Bir insanın kanından içki yapmak da neydi? Olduğum şeyden nefret ediyordum. Dönüştükten sonra bedenim sevmek için elimden geleni yapmış olsam da karşıma çıkan her şey beni olduğum şeyden nefret etmeye sürüklüyordu. Onlar gibi olmasam da onlardandım. Ve bunun bir dönüşü de yoktu.

"Emin misin?"

Keven'ın sesini ilk defa bu kadar öfkeli, bakışlarını ise ilk defa bu kadar keskin görüyordum. Ondan ilk defa korkmuştum. Gözlerinde her şeyi yapabilecek bir güç vardı. Üstelik bunun sadece gözlerinde olmadığını biliyordum. Her şeyi yapabilirdi. Bunu görmek için kahin olmama gerek yoktu.

"Emin misin diye sordum?"

"Emin olmasam sana söyleyecek değilim."

Az sonra yaşayacaklarım gözlerimin önünden geçse de biraz daha dayanmaya çalıştım. İçkide bile olsa B rh negatif kan içmiştim. Varlığını bile çok sonraları anladığım alkol değildi beni sarhoş eden, ondaki kandı. Alerjinin bir başka boyutunu yaşıyordum. Kalp atışlarım boşuna hızlanmamıştı. Daha da hızlanacaktı. Ölmeyecektim, beni öldürecek kadar kan içmemiştim. Ama ölmek isteyecek kadar acı çekecektim. Gözlerimi kapatıp kaşlarımı kaldırarak yavaş yavaş hissetmeye başladığım acıyı arkada bırakmaya çalıştım. Ciğerlerime dünyanın en güzel nimeti kesintilerle ulaşıyordu. Boğazım yanmaya başlamıştı. Bu, suyun yanlışlıkla soluk borusuna gitmesi gibi bir şeydi. Ancak saniyeler yerine saatler boyu sürecek olmasıydı durumu aslında dayanılmaz yapan.

Keven'ın kokusunun uzaklaşması ile gözlerimi açtım. Onu durdurmak istesem de bu davranışımın bir anlamı olmazdı. En az onun kadar ben de onların nefesini kesmek istiyordum. Ancak şimdi zamanı mıydı bilmiyordum. Nasıl bir işe bulaştığımı bilmediğim gibi. Lanet olsun, ben nasıl bir çukurdaydım?

"Keven!"

Arkasından seslendiğim adamın sesimi duyduğuna emindim. Ama beni umursamadan çıkışa yönelmişti. Çantamı elime alıp kalabalığı yararak Keven'ın peşinden ilerledim. Herhangi bir avcıya sataşmamıştı neyse ki. Yaptığı tek şey sinirle ilerlemekti. Adımları karmaşanın arasında hissedilmese de kokusu tüm avcıların dikkatini çekmişti. Hızlanan nabız atışları başlarının dönmesine neden olmuştu. Neredeyse hepsi kaçamak bakışlarla Keven'ı süzüyordu. Kanını emmek için delirmişlerdi. Onca insanın dans ettiği ve hızlanan nabızlarıyla kan kokularının doldurduğu mekanda Keven'ın öfkeli kokusu kendini hemen belli ediyordu. Mekandakilerin aksine kanı son derece temizdi. Çok sağlıklı bir kandı. Hücrelerine dolan öfke ise bunu daha da belirginleştiriyordu. Mekandaki kokuları umursamadan onun kokusunu içime çektim. Beni öldürmeyecek olduğunu bilseydim belki de çoktan saldırmıştım.

Kalabalıkta Keven'a yetişmek mümkün değildi. Nasıl oluyorsa o, insanların arasından ustalıkla sıyrılıyordu. Ben ise insanlara çarpmaktan son anda kurtuluyordum. Üstelik mekanda dolaşan o renkli ışıklar gözlerimi kamaştırıyordu. İki saniyede bir gözlerimi kırpmak zorunda kalıyordum. Zaten zehirlenmenin etkisi ile gözlerim bulanıklaşmaya başlamıştı. Bir de başıma bu bela olmuştu. Evet, bir kez daha teknolojiden nefret ediyordum. En nefret ettiğim şeyler arasında teknoloji ve Keven kapışırdı, kesin. Şu an Keven'a acıyor olmam ondan nefret ettiğim gerçeğini değiştirmezdi. Hiçbir duygu da değiştirmemeliydi.

KIRIK TOPUK ANLAŞMASIWhere stories live. Discover now