8.8

15.3K 575 206
                                    

Medyadaki şarkıyı dinlemenizi tavsiye ederim. Bir kaç gün önce buldum bu şarkıyı ve çok sevdim. Bölümü bu şarkı ile yazdım #_#

Bölüm şarkısı= Vega - Bu sabahların bir anlamı olmalı

Bir çok insan birbirine güvenir. Güvenir, alışır, aşık olur. Güven neredeyse insanlar arasındaki herşey. Nasıl biri birine güvenip ona birşeyini emanet ediyorsa, bazıları da kalbini emanet ediyor. Ama o güven bazen, güvenip aldığınız, ama sonradan çürük çıkan domatese benziyor.

O domatesi çok seversiniz. Dışarıdan adeta kıpkırmızı, çok lezetli durur. Ama o domatesi kestikçe içinde sanki kurtların, çürüklerin dolu olduğu bir şey çıkar.

İşte insanlarda dışarıdan çok güvenilir, çok sevecen, çok dürüst biri gibi görünür ama onu tanıdıkça aynı domatesteki gibi bütün pislikler çıkar. Dürüst sanarsınız, yalancının önde gideni olur, size sadık gibi görünür, ama arkanızdan çevirmedik oyun kalmaz, yüzünüze gülümser, arkanızdan konuşur.

Ben bunu çok yaşamasam da heryerde görüyorum. İşte yeniden işin içinde fazla güvenip, yanlış karar alma ve sonucunda pişman olmanın sonuçlarını izliyorum.

Ama çoğunlukla sonuçlar hep aynı. Yine gözyaşı, yine kendini suçlamalar, yine üzülmeler, yine kendini öldürme isteği. Hepsi aynı.

"Canım üzme kendini. İki gündür perişan oldun. Sil şu göz yaşlarını" iki gün önce Sıla'nın annesi babasını başka bir kadınla görmüş ve takip etmişti onları. Takip edincede kadının iki yıllık sevgilisi olduğu ortaya çıkmıştı.

İki gündür okul yerine Sılalara geliyoruz. İkiside mahvolmuştu. Sıla her ne kadar belli etmemeye çalışsada üzüntüsünü, anlıyorduk içinin kan ağladığını. Nasıl olsa okadar yıllık arkadaşımız.

Merve teyze ise Sıla'nın tam tersi. Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü.

Ben de nasıl iki senedir anlamadılar ona inanamıyorum. Hiç mi birşey çaktırmamıştı. Ali amcadan da beklemiyordum bunu. Kim güzel karısını ve kızını bırakıp başka birinine giderki. Aklım almıyor.

"Anne ağlama sende! Şu gereksiz adam için ağlayıp kendini mahvetme!" diye annesine her ne kadar kızsa da Sıla, annesine güçlü görünmek için ağlamadığını burada ki herkes biliyordu. Sinirden ayağa kalkmış Sılayı çekerek oturttum ve başını omzuma yasladım.

Düşünüyorum da onların yerinde ben ve annem olsak heralde Sıla gibi güçlü kalamazdım. Yıkar, döker, mahvederdim etrafı. Hele babama çok bağlıyken bunlar bile hafif kalırdı.

" Mayıs, Ezgi hadi siz odasına çıkın Sıla'nın. Bizde biraz daha oturalım" başımı sallayıp Sıla'nın koluna girip, kaldırdım. Annemin demek istediği ise Sılayı odasına götürüp uyutundu. İki gündür mahvettiler kendilerini.

"Siz geçin odama. Ben bir elimi yüzümü yıkayacağım"

"Tamam canım" deyip odasına geçtik.

Niye böyleki hayat? Hep darbelerle dolu. Niye acımasız? Niye yüzümüze değilde arkamızdan gülüyor? Hep zaten hayat bizi yıkmıyor mu? Hangi kız isterdi ki babası başka bir kadın bulsun? Hangi kız isterdi ki babası onları terk etsin? Çok acı bir şey.

"Sıla'nın yerinde ben olsaydım şu anda çok kötü bir haldeydim. İyi dayanıyor" Mayıs sanki aklımdan geçenleri görmüş gibi konuşmasıyla ona hak vermem bir oldu.

"Sahile falan mı gitsek? Açılır biraz. Hem seviyor orayı. Kafasını dinlediği tek yer orası" aslında iyi fikir gitmek ama şu anda Sıla'nın uyuması ve biraz dinlenmesi gerekiyor. İki günde toplam altı saat uykuyla duruyor ve hiç de yemek yememişti. Ah be kuzum olmaz ki böyle.

ERKEK LİSESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin