Savaş Uluç'un gazabına uğramış olmanın verdiği rahatsızlıkla geriye yaslandı. Dikiz aynasından onu izliyordum. Tüm dikkatim onun üzerinde olmasada Uluç'un beni ve Nejla'yı yok sayması beni rahatlatıyordu. Dikiz aynasından Nejla ile göz göze geldiğimde onu da bürümüş olan tedirginliği gördüm.

 Ben, hislerim ise sanki onun tedirginliğinden beslenerek açlıktan doğan huzursuzluğunu kaybetmiş gibiydi. Hatta o bilinmezlikten o kadar sıyrılmıştım ki Nejla'nın yapmış olduğu iğrenç hareket düşüncelerimin arasından sıyrılıp beynimde yer edinebilmişti.Midem onun yapmış olduğu hareketle kasılıp bulanmaya başladı.

Huzursuz bir şekilde bakışlarımı ondan çektim ve yola döndüm. Karanlık içinde yer yer sokak lambalarının aydınlattığı yolda ilerlemeye devam ediyorduk.

  Uluç ani bir hareketle yoldan saptığında Savaş öne doğru geldi ve benim gibi yola baktı.  

"Neler oluyor?" Soruyu soran Savaş'tı. Yanıtsız bırakan ise Uluç. Ama uzun sürmemişti.

"Sana olurda bu gece işler ters giderse bana zaman zaman ulaştırman gereken şeyler için yer gösteriyorum."Telaşla Uluç'a döndüm. Savaş ise anlamadığını belli ediyordu.

"Benim için sorun yok ama yanımda Anka olduktan sonra neye ihtiyacım olur kestiremiyorum." Biraz daha ilerleyip harebe bir kulübenin önünde durdu.

"Olurda bir şey olursa senden istediğim şeyleri buraya getirmeni istiyorum.Ben bir şekilde buradan alırım." Savaş arkaya yaslanıp camdan dışarı baktı. Bense hiç bilmediğim bu yerin özelliğini, Uluç'un neden burayı seçtiğini düşünüyordum. Sebepsiz bir şekilde hareket etmeyeceğini biliyordum.

"Göz'e bu kadar yakın olması ne kadar mantıklı abi?" Yolun ıssızlaşmasından ve birazda tanıdık gelmesinden Göz'e yaklaştığımızı biliyordum ama emin olamamıştım.

Uluç kolunu benim koltuğumun arkasına yaslayıp hafifçe döndü ve bir an bana baksada çok oyalanmadan harebe olmuş kulübenin bir yerini işaret etti.Savaş'la birlikte gösterdiği yere baktık. Yaşlı bir adamın kapının önünde bize baktığını gördüm. Adam o kadar yaşlı ve yaşlılığın doğurduğu küçüklüğü ile bütünleşmişti ki farkedilmiyordu bile. Eğer Uluç göstermese onu farkedebileceğimden Savaş'ın bile bunu yapabileceğinden emin değildim.

"Her ne istersem isteyeyim o adam vereceksin. " Savaş onu onayladı.

"Tamam ama neden burası abi ?" Uluç arabayı çalıştırdı ve Savaş'ın burayı iyice anladığından emin olana kadar bekledi. Araba geldiği sapaktan geri geri gitmeye başladı.

"Hiçbir düşman inine bu kadar yaklaşılmasını beklemezde ondan."

Uluç'un kafası farklı ve tehlikeli işliyordu. Bunun çoktan farkına varmıştım ama hala bu kadar özgüveninin olmasına alışamıyordum.

Savaş Uluç'a verebilecek bir cevap bulamasa da onun yapması gerekeni anladığına ben bile emindim.

Göz'ün leon lambalarının ışığı görüş alanımıza girdiğinde gözle görülecek kadar gerildim. Uluç'ta bunu farketmiş gibi bana baktı. Araba valenin önünde durduğunda Uluç inmekte acele etmedi. Savaş ve Nejla ise çoktan inmişlerdi. Uluç'un neyi beklediğini görmek için ona döndüm. Doğrudan bana bakıyordu.

"Korkma. Ben varken sana bir şey olmasına izin vermem." Korkmuyordum. Yalnızca tedirgindim ve Uluç'un bu bir görünüp bir kaybolan düşünceli tavrına alışık değildim. Ne söyleyeceğimi bilemeden ve zar zor çıkardığım kelimenin inandırıcılığından ben bile şüphe ederken konuştum.

"Korkmuyorum."Dedim. Uluç yalan söylediğimi anlamış gibi gülümsedi ama üzerime gelmedi. Kapının önüne kadar gelen valeyi gördükten sonra kafasıyla peşinden inmemi işaret etti.

SAHİPSİZजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें