[28]

6.8K 631 218
                                    


Havadan habersiz kendimi iç bunaltan binadan dışarı attığımda yüzüme yediğim rüzgarla titremiştim. Kış gelmişti. Kışların burada çok zor geçtiğini elbette okumuştum kitaplarda ama tahminimden çok daha soğuktu. Ve buna rağmen yarı çıplak savaşçılar sanki yazın ortasındaymış gibi çitlerle çevrili geniş alanda talim yapıyorlardı. Üşümüyorlar mıydı?

Üzerimdeki yere sürünen, ince pelerine daha sıkı sarıldım. Yoongi'ye aitti bu. Onun gibi kokuyordu. Onun sıcaklığını vermiyordu ama. Gideli iki ay olacaktı. Onu özlemiştim. Onu merak ediyordum. Onu görmek istiyordum.

''Günaydın!''

Jungkook pek de neşeli olmayan bir sesle bana seslendiğinde adımlarımı hızlandırıp yanına gittim. Çitlerin önüne oturmuş birbirlerine kılıç sallayan savaşçıları izliyordu. Etrafa bakınmaya başladım yanına çömeldiğimde. Klandaki savaşçıların sayısı yirmiyi geçmiyordu. Geri kalanlar Yoongi'yle birlikte, güneye gitmişlerdi.

Kışın ilk gününde gözlerimi kalkanlara çarpan kılıçların sesiyle uyanmıştım. Bu normal değildi. Yoongiler'in savaş zamanı nasıl olduğunu bilmiyordum ama savaşçıların -başka klanlardan gelen savaşçıların- lidere bu kadar yakın olması normal bir şey değildi. Ve zaten yatağımın boş olan kısmından haklı olduğumu da anlamıştım. Ona kızdığım günden beri yalnız uyanmama izin vermezdi ama şimdi yanımda yoktu. Merakla aşağı indiğimde satranç taşları gibi özenle dizilmiş savaşçıların karşısında bacak bacak üstüne atmış Yoongi'yi görmüştüm. Merdivenlerin başında, Yoongi'nin birkaç adım gerisinde duruyor olan Jungkook ve Hoseok'un yüz ifadelerinden yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu anlamıştım. Yoongi'nin yanına gidemezdim. Onunla baharın ilk haftası evlenecektim, evlilik için erken olmadığına ikna etmişti beni kan ter içinde bitirdiğimiz sevişmelerimizin sonunda. Ama yine de yanına gidemezdim. Postallarımı yere sürtmemek için büyük bir uğraş vermiş olsam da yine de Yoongi'nin bakışlarının bana çevrilmesine engel olamamıştım. Beni gördüğünde hafifçe tebessüm etmişti birkaç saniyelik de olsa, bunu benden başka kimsenin görmediğime emindim. Başımla selam verip Jungkook'un yanına gitmiştim. Ne olduğunu bilmiyordum. Sormak istesem de nefes alışlardan başka bir sesin duyulmaması merak duygumu bastırıyordu. Ardından Yoongi'nin mırıltısı duyuldu. Bilmediğim bir dilde şarkı söylüyordu. Hayır. Bu şarkı değildi.

Savaşçıların gergin yüzlerine bakmaktan çekinmiştim. Nerenin savaşçısıydı bunlar?

''Bu gürültü de ne?''

Savaşçılar hayatımda bir daha göremeyeceğim hız ve düzende birbirlerinin arkasına geçerek uzun bir yol açtılar. Tek bir adım dahi ileri ya da geri giden savaşçı yoktu. Hepsi hayali bir çizginin üzerinde duruyor gibiydiler.

Bay Yoo'nun neden ormana çıkan yoldan geldiğini bilmiyordum. Hem de sabahın bu saatinde?

''Bunu benim sormam gerekiyor.''

Yoongi bacaklarının yerini değiştirdi. Şimdi sağ bacağı sol bacağının üzerindeydi.

Bay Yoo'nun aralanmış dudakları birbirine yapışıp ince bir çizgi halini aldı. Yanındaki savaşçılardan birinin üzerine doğru eğilip göğsüne işlenmiş altın rengindeki armayı incelemeye başladı.

''Demek Song burada.''

Kim olduğunu merak etmeme kalmadan arkamdan gelen sesle irkildim. Taehyung ve Yoongi'nin davette tanıştırdığı çocuk yavaş adımlarla, sanki biz orada değilmişiz gibi, yanımızdan geçip Yoongi'nin yanına gittiler.

Leader - YoonminWhere stories live. Discover now